atatürk

entry378 galeri576
    240.
  1. 239.
  2. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu başkomutanımız. Türk olduğu için gerçekten şanslıyız.
    1 ...
  3. 238.
  4. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1980612/+

    izmir Hâkimiyeti Milliye Okulunda öğretmendim. Okulumuz bir çocuk balosu hazırlamıştı. Çok mutlu bir rastlantı ile o gün ATATÜRK de izmir’de bulunmaktaydı. Onu da davet ettik.

    --Acaba gelecek mi?” diye hepimiz heyecan içindeydik.

    --Geliyor.” denildi.

    Koştuk, karşıladık. Gülümseyen bir yüzle ellerimizi sıktı. Yanında yaverler, paşalar vardı. Koca salon heyecandan karmakarışık olmuştu. Büyük küçük herkes onu yakından görmek, sesini duymak için çırpınıyordu. Zorlukla ortalığa bir düzen verdik.

    Öğrencilerden Ali ortaya geldi. Çocuk heyecandan
    bocalıyor, bir şeyler bulup söyleyemiyordu. Derken küçük Ali coştu. Kendinden geçti. Kollarını ona doğru uzatarak içten gelen bir sesle:

    --Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah! Seni doya doya öpmek istiyorum, diye haykırdı.

    O zaman o da kollarını açarak:

    --Öyleyse gel öp! dedi.

    Ali koştu, boynuna atıldı. Öteki çocuklar dururlar mı?

    --Biz de, biz de!...diye bağrışarak koştular. Kucağına atıldılar. Öptüler, öptüler. Heyecandan, sevinçten ağlıyorduk. Yaverler, paşalar ve hatta kendisi bile...

    Evet, yaptığı harplerin heyecanı, kazandığı zaferlerin sevinci belki onu ağlatmamıştır. Fakat bu bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu onu sarsmış, heyecandan gözlerini bulandırmıştı. Gözlerine dolan yaşları tutmak için dudaklarını ısırdı. Sonra heyecandan titreyen bir sesle yanındakilere hiç unutamayacağım şu sözleri söyledi:

    işte benim neslim bunlar!

    Fethiye Köngü ...
    3 ...
  5. 237.
  6. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979207/+

    Ustura Kemal'in çizeri Haldun Sevel usta anlatıyor:

    "ANNEANNE, ATATÜRK NE DEMEK?

    Resim, anneannem ve ben 1950...
    4 ya da 5 yaşında idim 1952-53 yılı olmalı...
    Bir gün Anneannemle el ele Söğütlü çeşmeden Altıyola doğru yürüyorduk...
    Yol kenarındaki tezgahında kitap satan bir satıcı vardı...
    Çok iyi hatırlıyorum...
    Atatürk'ün kitapları yerde idi...
    Anneannemin kitap satan adama bağırdığını hatırlıyorum...

    ''-Atatürk'ün kitapları niye tozun toprağın içinde, onları tezgahın üstüne koysana' demişti...

    Kitap satan aptalın da ne dediğini çok iyi hatırlıyorum.
    -'amaaan teyze hanım ölmüş gitmiş adam ne olacak'...

    işte o anda, anneannem benim elimi bıraktı ve tezgahtaki kitapları adamın üstüne atarak, Atatürk kitaplarını tezgahın üstüne koymaya başladı, adam önce mani olmaya çalıştı ama, sonra o ufacık kadından korktu kaçtı...

    Anneannem ağlıyordu,niye ağlıyordu?
    Onu bu kadar üzen neydi merak etmiş olmalıyım, yolda -'anneanne' dedim

    -''Atatürk ne demek?''

    işte o anda istanbul'un işgalinde Kamile bebeği ile (annem) açlık ve bakımsızlıktan verem olmuş, kocasını kurtuluş savaşına helal edip 28 yaşında dul kalmış anneannem, çömelip kollarımı tuttu, gözyaşları içinde bana aynen şunları söyledi...

    - Atatürk demek, şerefli insanlar olmak demektir, Atatürk demek bu sokaklarda korkmadan yürümek demektir, bu sokağa, bu şehre, bu memlekete, benim memleketim diyebilmektir, anladın mı oğlum?

    -'anladım' dediğimi de hatırlıyorum...

    Öylesine anlamıştım ki, aradan 60 yıl geçti hala unutmadım Atatürk'ün ne demek olduğunu.
    3 ...
  7. 236.
  8. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1974080/+

    Almanlarla da yakın temastadır.

    Bir tek Anadolu insanı ve askeriyle yakın temasta olamamıştır!
    0 ...
  9. 235.
  10. Çakma değil gerçek mareşal Fevzi çakmak anlatıyor:

    Bir gün TBMM'de otururlarken binanın arka penceresinden büyük bir toz bulutu gözüktü. Sanki halife ordusunun on binlerce askerinin ayaklarından çıkan toz bulutu gibiydi.

    Mustafa Kemal bu manzarayı görünce kaçmaya hazırlanarak "halife'nin ordusu geliyor..." Diye bağırdı. Daha sonra açığa çıktı ki bu toz bulutları büyük bir buluttan başka bir şey değildi. Hemen peşinden birisi, geri dönmesi için bizim kahraman Antere bin şeddad'ı çağırmak için gönderildi."

    Antere bin şeddad yahut Anter ve antar olarak da adı geçen, cesaretiyle bilinen ve idrakiyle tanınan Arap şair. Atatürk'ün yalakaları m. Kemal'i anter'e hizalamak isteyince onun serçe tedirginliğini bilen diğer subaylar arasında bU mevzu büyük goygoy olmuştur.
    0 ...
  11. 234.
  12. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1974045/+

    "ingilizlerin, Mustafa Kemal'den istedikleri her şeyi uyguladı:

    1- Musul'u terk etti.
    2- Adaları Rumlara bıraktı, mısır ve Kıbrıs hususlarındaki tüm haklardan vazgeçti.
    3- yünanlılardan tazminat alma hakkından vazgeçti.
    4- istanbul'u uluslararası devletlerin denetimine bıraktı.
    5- boğazları güçlendirmemesi veya boğazların etrafına asker yerleştirmemesi ve Karadeniz boğazından Çanakkale boğazı'na uzanan ve 3 km genişliğinde bir alanın askersizleştirilmesi ve yünanlıların istanbul'da kalmalarına müsamaha gösterilip servetlerinin muhafaza edilmesi.
    6- ingilizlere olan sadakatin muhafaza edilmesi için Ruslardan uzaklaşması gerekiyordu.
    7- hilafetin ilga edilmesi.
    8- laikliğin ilan edilmesi...

    Ve daha başka birçok şey..."
    2 ...
  13. 233.
  14. 230.
  15. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1926181/+

    filistin cephesinde benle beraber olan silah arkadaşlarım, ingiliz süvarilerinin mustafa kemal'in emri altında olan cephenin askerlerini yararak, dört ordunun gerisine düştüğünü, akla ve hayale sığmayan felaketin baş gösterdiğini, mustafa kemal'in ise, ali fuat paşa domdar'da kalmasına rağmen, sırf kendini kurtarmak için adana ve konya'ya kaçtığını söylerlerdi.

    refet paşa kendi el yazısıyla hani çok çok büyük muhteşem asker tatür hakkında bazı şeyler aktarır.
    1 ...
  16. 229.
  17. 228.
  18. Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

    Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri idâdi'sini bitirip, istanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da istanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında istanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

    1911 yılında italyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de italyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

    Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı imparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

    1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp itilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan ingiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. ingilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu itilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
    0 ...
  19. 227.
  20. 226.
  21. 225.
  22. 224.
  23. 223.
  24. gelmiş geçmiş en büyük lider.
    1 ...
  25. 222.
  26. 221.
  27. Kendisi öz soyisimini istemiş meclisteki dalkavuklar bunu vermiş.
    1 ...
  28. 220.
  29. 219.
  30. Yıl 1971...

    Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
    Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
    Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu.
    Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.
    Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim.
    Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
    Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
    Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
    Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
    Bu olayı çok düşündüm.
    Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
    Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…

    Yıl 1985 ...

    izmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
    işe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
    Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.
    Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum.
    Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.
    “Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
    Şu cevabı verdi;
    “Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.
    Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…

    Yıl 1988 ...

    Ekvador’un Guayaquil şehri.
    Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
    Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
    Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.
    ikincisi Che Guavera,
    üçüncüsü Fidel Castro,
    Dördüncüsü Emiliyano Zapata
    ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
    Büstleri inceleyip ispanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün ingilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.
    Nereli olduğumu sordu.
    Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
    Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
    Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. insanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi.
    O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.

    YIL 1999 ...

    Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
    Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
    Çocuklar için kısaltılmış ingilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. incelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
    Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
    Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
    Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
    Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
    Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş,
    Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmışlardı.

    Üzüntümün nedeni buydu…

    Yıl 2003 ...

    Kamerun’un Douala Limanındayız.
    Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
    Kaptan Hırvattı.
    Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
    Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
    Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…

    Yıl 2017 ...

    Bangladeşin Chittgong limanındayız.
    Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
    Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
    Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.
    Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
    Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
    “Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
    Sohbeti sürdürdüm.
    Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
    “En büyük Müslüman Atatürk’tür.
    Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk.
    Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.
    O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir ….

    Mehmet Ali Ergöz Hatıralarından ...http://www.guncelmeydan.com/ …/dunya-ataturk-u-nasil-goruyor…
    1 ...
  31. 218.
  32. Emperyalist düşman kuvvetlerine baş kaldırmış bir ulusu yeniden canladırmış Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
    3 ...
  33. 217.
  34. düşmanlarının bile gözünde saygınlık kazanmış, önünde eğilenlerin olduğu bir lider. maalesef bugünlerde ülkesini kurtarmak için canını ortaya koyan bu adama düşmanlık eden türk görünümlü yunan kalıntıları var. vatanındaki çoğu insan nankörlük peşinde koşan birer koyun olmuşlar. yazık. başka ülkedekiler bile değerini bilirken bizdeki iki üç çomar ayakta uyuyor.. olsun, bizim sevgimiz yeter, siz kudurmaya devam edin.

    Edit. Püü eksilere bak reziller yunan kalıntıları sizi küfür de edemiyorum bak..
    1 ...
  35. 216.
  36. Kuyruguna bastığı itlerin haala eniklerini çenileten Türk ün Başbuğlarından, büyük lider .
    1 ...
  37. 215.
  38. bir tayyip erdogan deildir. tayyip erdogan da ataturk degildir. bende tayyip erdogan degilim. o halde ben ataturk degilim.
    0 ...
  39. 214.
  40. parmağına değil de, gösterdiği yere bakabilsek keşke.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük