fransızcaya hakim biri olarak söyleyebilirim,mektuplarından rahatlıkla anlaşılmaktadır ki çok iyi derecede fransızca bilmektedir. devrin tüm entelektüelleri gibi fransızca hakimiyeti üst düzeydedir.
cahilliğin doruklarında yazarın saçma iddiasıdır.
edit: söylememişim ama almancayı çeviri yapabilecek derece iyi biliyodur. zaten vahdettinin yanında almanya gezilerine de gitmiştir.
yabancı dil bilen liderimiz erdoğan gibi davos'da one minute çıkışı yapamamasına sebep olacaktır.
bu arada erdoğan akıcı bir şekilde fransızca ve ingilizce konuştuğu için asrın lideri olma hakkını çoktan kazanmıştır, allah(c.c.) yardımcısı olsun.
(bkz: başlık sıçmanın dayanılmaz hafifliği). ulan başlık açıp bok atmak istiyorsun da onda bile sıçıyorsun. önce bir iki araştır öyle gir bu işe. en azından hiç mi duymadın çeviri yapacak düzeyde Fransızca bildiğini. en azından. yabancı sözcüklerin Türkçe diline uyarlama çalışmalarını. islamın cahil kafalarda ne büyük yanlışlar içinde uygulandığını ve bu konuda çalışmalar yaptığını. sizin gibi adamlar oldukça bizim başka dış düşmana ihtiyacımız yok.
ha bi de diyelim ki bilmiyordu bak atıyorum ki bilmiyor, ulan sen 21. yüzyılda doğru düzgün türkçe konuşamıyorsun, adam en azından bilmediği şey için biliyo gibi "van münüt" diye yırtınmadı. salaklar sizi.
o zamanlarda fransızca osmanlının resmi devlet işlerinde kullanılan bir dildi. dolayısıyla generalliğe kadar yükselmiş birinin fransızca bilmemesi düşünülemez. almanca da biliyordu. Mustafa Kemal'in Vahdettin ile birlikte çıktığı Almanya seyahatindeki anılarında bu durum açıkça görülür:
Ziyaretlerden sonra imparator Türk heyetini sofrasına akşam yemeğine davet eder. Atatürk’ün bu davete ilişkin anıları şöyledir:“Kayzer’in karşısında bir prens, sağında Vahdettin, solunda Berlin Sefiri Hakkı Paşa merhum ve prensin solunda da ben bulunuyorduk. Benim solumda Ludendorf vardı. Ludendorf, Fransızcasıyla benimle görüşüyordu. imparator, Ludendorf a Almanca:— Sağındaki adamla konuş! dedi. Ludendorf:— Onu yapıyorum. Cevabını verdi. Bittabi bu mükâlemeleri anlayacak kadar Almanca bildiğim için imparator’un ihtarına ve Ludendorf un cevabına intikal etmiştim. Dimağı çok büyük harekâtın idaresinden mütevellit yorgunlukla meşbu bulunan Ludendorf, yemek esnasında hatırımda yer tutacak kadar ciddi bir mükâleme mevzuu bulamadı.