japon düşünür masumi toyotome gelir böyle anlarda aklıma. kendisi sevgi üzerine 'eğer - çünkü - rağmen' adlı üç sevgi türü olduğundan bahsetmiştir. ilki, bazı şartların yerine getirilmesi durumunda sevilecek kişidir. ikincisi, bazı şartlar yerine getirildiği için sevilen kişidir. üçüncüsü ise, yurtta ve dünyada ne olursa olsun herşeye 'rağmen' sevilen kişidir. asla birlikte olamayacağını bilmene 'rağmen' birini özlersin bazen. herhangi birinin ağzından çıkmış basit bir cümle onun sesiyle yankılanır, irkilirsin. kimsenin yaşamamasını dilediğim durumdur.
illa ki sadece bir tarafın istemesi diğer tarafın ise bazen haberinin bile olmaması durumu değildir. bazen de hayat uzaklaştırmıştır sizi, kopartmıştır birbirinizden. görmek istersiniz, yan yana gelmek istersiniz ancak şartlar bir türlü izin vermez buna. üzülürsünüz o zaman. internete dua edersiniz sık sık. msn de saatlerce beklersiniz bazen. illa ki sevgili olmayı istemek de değildir bu. özlemektir sadece, hiç biraraya gelemeyeceğinizi bile bile.
sayfalarca entry yazma isteği uyandırmasına rağmen şuracıkta hemen çene hizasında az aşağıda hani birşey oturur ya susarsın sadece sana sadece bunu hissettiren duygudur.
yalnız kaldığının belirtiside olabilir bu duygu. sonuçta insan oğlu bu bencildir. daha iyisini bulduysa eğer bırak özlemeyi hatırlamaz bile. yalnızlıktır yalnızlık.
acıtan şeydir.. hayal bile kuramazsınız. üstelik onunda size ilgisi barizse ama ekonomik ve sosyal statünüz birbirinize denk değilse kötü olur. çünkü bilirsizki asla birlikte olamayacaksınızdır önünüzdeki engel o kadar fazla olacaktır ki onları kaldırmak nerdeyse imkansızdır. siz sadece birbirinizi görmeyle yetinirsiniz. onun gözlerini büyüterek bakışından sizin arkanızdan siz bakana dek bakmasından sizi görünce afallamasından medet umarsınız mutlu olursunuz..
tabi bu mutluluk arkadaşlarınızın aman bırak yeaa falan demesiyle annenizin başınıza gelip asla olmayacak bu iş! deyip çemkirmesiyle kursağınızda kalır.. üstelik bu kişi öyle kötü göründüğünden değildir bu kadar tepki. aslında sadece maddi durumdur.. siz üniversiteye giderken onun bi yerde çalışmasıdır ve anneniz haklı olarak kendinizden düşük biriyle çıkmanızı istemez gerekçesi de sizi etkileyeceği size okula bıraktıracağı gibi uçuk nedenlerdir.. ama anadır candır tecrübesi vardır konuşuyordur dinlemek gerekir deyip çevrenize bakarsınız..
ama o da pek iç açıcı değildir. zira etraf abaza ve pezevenk doludur ve onların amaçları kızları kandırmaktır bunu görürsünüz apaçık..bi arkadaşınız vardır size aşıktır o da biliyordur 'o çocuğu' ve siz bunu ilk söylediğiniz andan itibaren sizden intikam almaya çalışır başarırda. siz çok acı çekersiniz ve okula devam edersiniz günler böyle birbirini kovalar
ta ki onu tekrar görene dek..
onu gördüğünüz an çevrenizdeki piçleri intikam almaya çalışan kompleksli arkadaşlarınızı herşeyi unutursunuz. güzelliğine bakarsınız ama eğer benim gibi biriyseniz bakamazsınız. yüzünüzü eğer yolunuza devam edip otobüs durağında beklersiniz onun çalıştığı yer ise otobüs durağının arkasıdır. bi heyecan kaplar içinizi ama ona önünüzü dönemezsiniz o güzel yeşil gözlerine bakamazsınız çünkü bilirsiniz ki o imkansızdır ve ümit vermek onu daha çok üzer.. çünkü aslında o ilk bakmaya başlamıştır size hatta yıllardır bakıyordur.. bakışmaya başladığınız zamanlar kesildiğinde arkanızı döndüğünüzde onun size bakan gözlerini görürsünüz ve o kendi gibi biriyle ben kendim gibi biriyle olmalı deyip yolunuza devam edersiniz..
sonrada günlerdir evde olmanıza rağmen onu deli gibi özlediğinizi anlar ve gelip sözlükte yazarsınız..
alışkanlıktan olduğunu hatırlattığınızda kendinize ya da boşluktan dolayı ondan başka birisi henüz olmadığından dolayı onu özlediğinizi düşündüğünüzü itiraf ettiğinizde kendinize bir nebze daha rahatlamaktır.
ne kaybetmek ne de özlemekten geri durmanın elinde olmayan bir insanın çilesidir.
ismail abi gibi o gemi gelecek diye beklemektir.
komtrolsüz duyguların mantık surlarını yıkarak önce aklını sonra kalbini ateşe vererek senden geriye kalanları kül etmesidir.
acıdır, çok acıdır.aldığın eğitim veya geleneklerin bu sızıyı durdurmaya yetmez bir kere.
özleye özleye alışır insan özlemeye.
ve ondan sonraki hayatının devamında onsuz veya kimsesiz olarak devam etmeyi de öğrenir.
geriye bir tek en caresiz günlerinde attığın sessiz çığlıkların boğazında bıraktığı pıthılaşmış küçük çizikleri kalır işte.
çoğu zaman (istisnaları hükümsüz kılacak kadar çoğu zaman) komşunun tavuğunun komşuya kaz görünmesi ve/veya ulaşılamayanın cazibesidir.
istisnai olarak; yanlış zaman yanlış insandır. ama süper loto'daki 6 kadar da istisnaidir (bkz: müstesna)...
ol zaman dramdır. ama o da geçer. insan denen makinanın çılgın ve kimi zaman arsız hayatta kalma güdüsü bekleme yapmadan devam eder. gerçekten onunla yaşamamız gereken insanlar vardır ama doğamızdan kelli onsuz yaşamaya devam edebiliriz.
asla birlikte olamayacağınız birinin gidiş gününü beklemektir. yani "gitsin bir an önce" gibi bir bekleyiş değildir bu. sınır karakolunda nöbet tutan askerin "her an baskın yiyebiliriz" endişesidir. boyun eğmektir. arasıra pot kırarsınız. kızar. o askerin baskını yediğini sandığı andaki psikolojiye bürünüverirsiniz. "dilimi eşek arası sikeydi de kırmasaydım o potu" dersiniz. belki de yollara düşersiniz, mecnun misali.
bile bile canını yakmaya devam etmektir. bir de inatla içinde yaşatmaya devam edersin kişiyi. kendini kandırırsın "öyle eğlence olsun diye ya" diyerek. halbuki kan ağlarsın ve içersin o kandan gözyaşlarını... kimse görmesin diye.