Birbiriyle yeni kaynaşmaya başlayan Yd. Sb. Adaylarından biri kendileri için tahsis edilmiş Wc+Banyo ya girer orada altında kamuflaj, üstünde yeşil asker atleti olan badisini bir lavabonun altına eğilmiş su sızdıran cıvatayı onarmaya çalışırken görür ve askerlik samimiyetinin verdiği gazla arkadaşının kıçına,(hafifçe zıplayarak bir de) havadan gelen pası kontrol etme mahiyetinde vurulan plase tarzında bir tane yerleştirir, akabinde kafasını kaldıran kişinin o gün bölük nöbetçi subayı olan (ki aynı zamanda bölük komutanıydı kendisi) üsteğmen olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Geçmek bilmedi o 3 ay.
Allahsız Panda bilmem kaçıncı kısa dönem asker olarak askerliğini Ankara Eğitim ve Doktorin Komutanlığı'nda yapmaktadır. Şansız bedevi misali yata yata askerlik yapmak yerine bulunduğum birliğin en stresli yeri olan araç sevk'de Ulaştırma Çavuşu olmuştur. Sabah içtimalarından önce her sabah Grup Komutanı makam aracıyla garajı şöyle bir dolanır ve azarlayacak bir şeyler bulmaya çalışırDI. Yine bir sabah Grup Komutanı rutin garaj teftiş için aracıyla dolanır. Garajdaki herkes soluğunu tutmuş büzüğünü sıkmış halde esas duruştadır ve içlerinden "Bi siktir olup gitse" demektedir ben dahil. Tam garajdan çıktı gidiyor derken aracı durur ve beni çağırır. Aramızdaki diyalog şöyle gelişir:
Ulş Çvş: Allahsız Panda, istanbul. Emret komutanım!
GK: Cebinde ne var lan senin?
Ulş Çvş: Araç Sevk'in anahtarları komutanım.
GK: Napıyorsun o anahtarlarla?
Ulş Çvş: Kapıları açıyorum komutanım.
GK: (daha da sinirlenerek) Siktir git lan görev yerine.
Ulş Çvş: Emredersiniz komutanım.
gece kantincisi, kantini açmak için içeride temizlik yaparken fazla sevilmeyen ve oranın sorumlusu olan başçavuş gelir. kantinci müzik çaldığı için vurulan kapıyı duymamış gibi davranır ama başçavuş daha hızlı vurunca mecburen açar kapıyı. başçavuş çocuğu çağırır yanına başlarlar yürümeye. 100 metre ötedeki gazinoya kadar yanyana yürürler ve başçavuş:
-açacaksın dimi kantini? der. evet cevabını alıp arkadaşı geri yollar.
askerde zırhlı personel taşıyıcı (z.p.t.) ve tank şoförü idim. sürekli tatbikata gittiğimizden kademe ile içli dışlı olurduk. bir gün tatbikat emri çıktı. imza attırmak için bölük astsubay'ın imzası gerekli idi. bölük astsubay'ını kademe de buldum.
tam içeri girdim, peşimden çömezim geldi. ama bölük astsubayı kuduruyor. tatbikat zamanı, tanklar bakılmamış. gel lan buraya dedi, beni çağıyor sandım ama korkudan da altıma sıçıyorum. emredin komutanım dedim, sen değil lan samsun'lu dedi. arkdandaki gelsin ilk önce.
+ oğlum dedi, neden tankların yağlarını koymadın, az daha dedi krank milini kırıyorduk. ben sana iyi bak demedim mi?
- komutanım bölük komutanımız çağırdı.
+ bak evladım dedi, bu bölük benden sorulur. önce benim dediklerim.
başçavuş haklıydı. kıdem olarak yüzbaşı rütbesinden daha aşağıda bir rütbede olsa da, bölüğü çeviren bölük astsubayı idi. yüzbaşının emri bekleyebilirdi.
+ sen beni siklemiyor musun lan dedi.
- aman komutanım o nasıl söz.
ben işaret yaptım. emredersin komutanım de çık git işte gibisinden, anlamadı çömez. adamın huyunu biliyordum.
+ söyle lan dedi; sen beni sikliyor musun, siklemiyor musun?
çömez ne desin. aman komutanım diyor, o nasıl söz. bir yandan titriyor.
+ söylesene lan dedi, sikliyor musun, siklemiyor musun?
- sikliyorum komutanım.
+ lan ibne, sen nasıl siklersin lan beni.
der demez biz orada koptuk. bizim gülmemize sinirlenen başçavuş çocuğu eline aldı. sıradan hepimize patlattı. bir yandan tokat yerken bir yandan da gülüyorduk.
tutanak yazmayacak kadar askerini seven, kafadar bir komutandı.
bir tutanak yazsa krank milini kırmaktan dolayı askerin başına bin dünya bela açabilirdi. askeri tutuanakla korkutmayacak kadar baba adamdı.
8 sene oldu askerden geleli. ne senin babalığını, ne de o şakalarını unuttum yasin başçavuşum.
acemi birliğinde 10 cm kalınlığındaki demir korkuluklar acemi erler tarafından nasıl başarıldı ise eğilmiş ve bölük akşam ictimasında toplanmıştır.
bölük başçavuşu uzun ve nasihatvari bir konuşmadan sonra;
- oğlum size demirden yarak versek zımparayla otuz bir çekersiniz.
Sadece bayanların dinlemekten nefret ettiği sanılır. Oysa ki birkaç kişilik bir erkek ortamında askerlik anıları anlatıyorsa o gruptaki kimse anlatanı dinlemez. O sırada sadece dinliyormuş gibi yaparak, kendi anlatacağı askerlik hikayesini kafasında tasarlamakta, ekleyeceği palavraların inandırıcılık düzeyini zihninde analiz etmekte ve anlatma sırasının kendisine gelmesini beklemektedir.
genellikle abartılan, fazlaca şişirilmiş palavralardan oluşan anılardır.
g3'e dürbün takıp 1 kilometre ötedeki adamı vuran var mı aranızda? ben vurdum diyeni gördüm.
tanım:insanların yüzünde tebessüm oluşturan askerlik anılarıdır
--spoiler--
sene :1992
yer :kars sarıkamış
babam ve bir arkadaşı nöbet tutacaklardır ve babam arkadaşına gece yatmadan önce beni kaldır der. babam uyur nöbet vakti gelir arkadaşı hemen kalkar ve babamı uyandırmaya çalışır sağa çevirir olmaz sola çevirir olmaz kafasına vurur bağırır ama nafile babam kalkmaz son çare olarak babamın yattığı uyku tulumunu *http://t1.gstatic.com/ima...E8npmmfWSTZ5X0ARt14RZFdHG altından çeker merdivenin başına getirir yok kalkmıyor adam. arkadaşın başka çaresi yok gidip babamın yerine de nöbet tutar babam bide ekliyor:benim de bu olanlardan haberim yoktu sabah başka bir arkadaş anlattı adam 3 hafta konuşmadı benle
--spoiler--
nöbetçi subayın, rahatsızlığı olan bir askere gece nöbeti yazması.. askerin, raporu olduğunu belirtmesine rağmen subayın tınlamaması.. nöbeti tutmak zorunda kalan askerin nöbet yerinde bayılması ve nöbeti yazan subayın, askere "-niye bayıldın?" diyerek fırça atması.. akabinde bayıldığına dair tutanak tutması..
1950 li yıllar. Arkadaşın babası askerde, askeri dikim evinde terzi olarak askerliğini yapmakta. Kore savaşı süreci ve ülkeye sık sık Amerikan subayları gelip gitmekte.
Neyse işte ABD li bir general dikimevine ziyarete gelir. Yanında Türk subaylar filan da var, bir çeşit denetim aslında.
General o kadar adam arasından gelir bizim arkadaşın babasını bulur. Atölye içi çok soğuktur. Adam bizimkine sorar:
- burası çok soğuk nasıl çalışıyorsunuz ?
irtibat subayı soruyu tercüme edince bey babamız cevabı verir;
- Türk askeri üşümez!
General cevabın tercümesini alınca kahkahayı basmış tabi.
Rahmetli bunu her anlattığında kahkaha atar adamdan da küfrü yerdik.
askerden gelenlerin G3 ü anlatmak hikayelerinin benzerliğidir. "aga bu kadar giriyor, çıkarken nah bu kadar çıkıyor" lan bu silahın yiv i set i yokmu etkili menzili yokmu. askere gitmiş gelmiş girişi şu çıkışı bu gel ben sana bi gireyim bak çıkartırken nasıl hissediyorsun. Hayretbişeydir.
askerlik anılarını yazmakla bitmez. lakin içlerinden biri unutulacak gibi değil. edirne keşan da askerlik yapıyorum o yıllar dayak üst seviyede. bir astsubayımız var bir askeri yere düşene kadar döverdi. ayakta kalan kim olursa daha çok dayak yer sonunda un çuvalı gibi yere düşerdi. günlerden bir gün içtimadayız hazır ol vaziyette bekliyoruz acemi askerlerden biri ne hata yaptıysa bunu ileriye çağırdı. gitmeden kendisine dedim ki ilk vurduğu anda kendini yere at sakın kalkma. asker astsubayın yanına gitti tekmil verdikten sonra astsubay buna bir vurdu ki asker hemen kendini yere attı ve daha kalkmadı. astsubay şöyle dedi bir tokatla yere düşmek yok diyerek çocuğu yakasından tuttuğu gibi tekrar ayağa kaldırdı ve öyle bir dayak attı ki çocuk bu sefer gerçekten yere düştü.
sürgün yerine gönüllü gidenlerdenim. kişilerle veya komutanlarla ilgili olmayan küçük bir anıyı paylaşmak isterim.
tek katlı barakadan bozma olan, dağ yerinde bir köydeydi karakol. bu karakol binasında! müthiş fareler vardı. gördüklerimiz genelde tarla faresi denilen ve genelde kilere dadanan, sevimli suratlı, ufak-tefek bitirimlerdi. komutanlarda çare olarak yapışkanlı tahta kullanmamızı, tahtanın üstüne ekmek kırıntıları koyarak binanın sağına soluna koymamızı emretmişti.
bir sabah kalktığımda bir tanesini tamamen yapışmış halde buldum. çaktırmadan tahtadan çıkarıp salacaktım ama derisi tamamen yapışmış haldeydi ve mümkünatı yok zarar vermeden çıkarılamazdı. çok üzüldüm hayvanı o halde görünce ve elimden gelen birşey yoktu. bende bir umut dışarıda birikmiş 2-3 metrelik karın içine tahtası ile salladım. hani belki kar yapışkanı çözerde kurtulur diye.
bahar gelmiş karlar erimiş ortalık yeşermeye başladığında mıntıka temizliği yaparken gözüme o yapıştığı tahta ilişti. farecik yapıştığı yerde yoktu. kimbilir belki yapışkan kendiliğinden çözülmüş kurtulmuştu veya kimbilir belki de arkadaşları acılarına son vermişlerdi.
işte şimdi ne zaman askerlik anılarımız canlansa barut kokularında ziyade ölüm korkusu ile kalbinin attığını gördüğüm o farecik aklıma gelir.
Erkek milletinin 3-5 gün yaptığı ama bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen anılar silsilesidir. Ne de olsa bol kepçeden sallamak serbesttir.
-Bir sabah içtimaya çıktık, komutan geldi dibime kadar, ne yapıyorsun oğlum geçsene sıraya dedi. Sana ne komutan istediğim zaman geçerim dedim. Korktu gitti.
-Yemin töreninde parende attım, kimse gıkını çıkartamadı.
- ben hiç nöbet tutmadım arkadaş, bizim bi hasan vardı hep ona kilitlerdim.
(bkz: ufak at da civcivler yesin)