hakkari dağ komando tugayında askerliğimi yaptım. bir gün görev dolayısıyla - iki gün önce baskın olan ve 23 şehit verilen- çukurca'da bir sınır karakoluna-hava değişimine çıkacak askerleri tespit etmek ve kalan askerlere moral motivasyon sağlamak amacıyla- gönderildim. saat 5 e kadar askerlerle görüşme yapıyor sonraki saatlerde odamda bilgisayara bakıp kitap okuyup vakit geçiriyordum. üçüncü gün akşam 9 sularında tam da bilgisayarımda film izlerken birden elektirikler kesildi. ortalık zifiri karanlık. 1 dakika sonra inanılmaz bir şekilde silah sesleri bomba sesleri uçaksavar sesleri aklınıza gelebilecek bütün ağır silahların sesleriyle oda inlemeye başladı. inanılmaz bir korku içimi sardı ve birden "aaaabiiii aaabiii nerdesinizi çocuklaaar koşuun baskın vaaaar" diye bağırmaya başladım. ağlamakla bağırmak arasında çıkan sesimden nasıl korktugum belli oluyordu. neden sonra içöeriye bir askerimin geldiğini fark ettim. " hayırdır komutanım ne oldu neden bağırıyorsunuz" dedi. "duymuyor musun oğlum baskın var teröristler geldi" dediğimde çocuğun suratı birden değişti pis bir sırıtma hali aldı ve " komutanım tatbikat var ne baskını size haber vermediler mi dedi" tahmin edersiniz ki o an rezilliklerin en daniskasını yaşadım. meğer tatbikat varmış herkese haber verilmiş ancak ben orada misafir asteğmen oldugumdan bana haber vermeyi unutmuşlar. ertesi gün beni gören askerler önce selam veriyor sonra arkamdan gülme seslerini duyuyordum. hayatımda en rezil olduğum an bu andır.
Komutan: Ömer mesafe tahmin usullerini say.
Ömer :Şey Gomutanım ölçekle, metreyle kutup yıldızıyla, cetvelle...
Komutan:Dur! Dur lan dur amk .. Olm cetvel ne lan ? Burdan nizamiyeye kadar ölçsen askerliğin biter amk..
Başka bir gün .
Ömer : Gomtanım kolordu komutanımzın rütbesi ney?
Komutan: Onbaşı amk...
komutan- oğlum saçların uzamış kestir.
Ben- komutanım sizinki kadar ya. Uzun değil ki.
Komutan- ben komutanım yar..m. Ne diyorsam onu yap.
Ben- emredersiniz komutanım (göt)
bir başka anı.
canım devrem benim sevdiğimi bildiğinden yeşil biber ayırmış. Yoklamadan önce tutuşturdu elime. Aceleyle yastığımın altına koyup iştimaya koştum. Iştimadan önce koğuşlarda arama yapıldı ve komutan elinde biberle geldi;
komutan- 31 numaralı yatak kiminse öne çıksın.
Ben- ali veli konya emret komutanım.
Komutan- bu ne lan?
Ben- (arkadaki avukat arkadaşımın yardımıyla) komutanım beni koruduğuna inanıyorum, anlayacağınız batıl inanç. (avukata bir küfür. Bıraksa daha iyi bir şeyler uydururdum)
komutan- al şunu, at çöpe. Bir daha olmasın.
Ben- emredersiniz komutanım. (atar mıyım amk? Çöpe kadar koştum, koynuma soktum geri geldim)
Bu efsanelerde kantinci, pastaneci, çay ocakçı askerlerin indirdikleri paralarla sivilde " tempra" aldıkları söylenegelir. Oğlum kantinci Serhan küp şeker ve çay istihkakından çekmiş altına Tempra'yı şeklinde efsaneler döner.
14 günlük askerliğimde hiç unutmayacağım ayarı yemiştim komutandan.
silah takma sökme eğitimi veriliyordu. ben bir parçayı diğerinden önce yerleştirmeye çalışmışım. haliyle olmadı. sıkıştırdım parçaları.
bunu gören komutan verdi ayarı 40 kişinin içinde. rezil olmuştum:
garaj nöbetinde gece sıkılınca tuzla bir jipe binip içinde döne döne turlar atmaya başladık. meğer yanımdaki puşt votkayı çok kaçırmış. man 630 lardan birine burundan jipi gömdük. ben yırttımda yanımdaki ibne bir kaç ay ceza aldı . tabi askerlikte yandı.
18 aylık askerliğimde acemi birliğine gideli 2 hafta olmuş, komando eğitimlerinde hal mal kalmamış artık bünyede, yine bir eğitim sırasında 10 dakika sigara molası verildi kimse kimseyi tanımadığından herkes tek takılıyor, bende geçtim bir köşeye sigaramı içiyorum, o anda yanıma gelen bir çavuşla aramda geçen diyalog ;
çavuş: nerelisin sen?
ben: ordu komutanım
çavuş: karadenizlisin yani ama burnun uzun değil
ben: bilmem bizimkilerinde uzun değil
çavuş: gözlerin ne güzel senin yeşil yeşil
ben: ( iç ses siktir git, zaten daraldım) sağolun komutanım.
çavuş: erkek adamın gözleri bu kadar yeşil olur mu lan!
ben: bilemem ben komutanım öyle olmuş.
çavuş: karşıda ki kum yığınını görüyor musun?
ben: evet görüyorum.
çavuş: git onun başında 2 saat nöbet tutacaksın yalnız sayılı o kumlar bir tane eksilirse s*kerim seni.
ben: komutanım o kadar kişi içinden neden ben?
( der demez tokatı indirdi)
çavuş: gıcık oldum sana, başka bir nedeni yok
ben: emredersiniz, deyip hemen kumların başına gittim.
takriben 1 saat sonra, beni çağırdı yanına
çavuş: tamam aferin, şimdi siktir olup gidebilirsin
ben: tabii ki iç ses ( seni doğuranın da, babanın da vs......) saydıra saydıra eğitime döndüm.
edit: askerlik 2000 li yılların başında böyle bir şeydi işte, şu an nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok.
peder beyin küçüklüğümde hep anlattığı anilardir , vurucu timdik biz helikopterle doğuya indirirlerdi bir hafta yanimiza gelmezlerdi geyik avlardik falan daha aklima gelmeyen birçok şey, 8 sene sonra öğrendim bahriyeliymis bütün gün güverte siliyormus , fotoğraf cekilmek için silah istemiş vermemişler, bruce willis izleye izleye adamdaki hayal gücü ne hale gelmiş hayret ettim.
sene 2002. adanalı çavuş nöbet çizelgesi hazırlıyor ve aramız iyi olmadığından benim nöbetleri devamlı gündüz 9-12 ye getiriyor. o dönemde türkiye dünya kupasında maçlar sabah saatlerinde oynanıyor, bu demek oluyor ki saul türkiye' nin maçlarını izlemesin. neyse 2 maçı zaten izleyememişim maşallah milli takımda almış başını gidiyor. en son türkiye japonya maçı var tabii ki benim nöbet yine maç saatine denk gelmekte ve her şeyi göze alıp şu anki parayla 100 tl ye nöbete yerime kayseri' li gariban bir çocuğu diktim. neyse bir sonraki gün sabah iştimasında, karakolun en gaddar komutanı nutuk atmakta ve şöyle bir diyalog yaşanmakta aramızda;
gaddar kmt: aramızda bir vatan haini var, hemen çıksın ben ismini vermeden yoksa askerliğini uzatıcam onun.
( bütün bölük bende dahil olmak üzere homurdanıyor, hadi ya kimse çıksın artık ayakta beklemeyelim )
gaddar kmt: benden günah gitti, dün sabah 9-12 nöbetçileri çıksın buraya.
( işte o an film şeridi, gözlerinin önünden geçmek sözü anlam kazandı bende. * )
saul: tekmil verip, emredin komutanım
gaddar kmt: dün nöbetçi senmiydin
saul: emredersiniz komutanım, değildim
gaddar kmt: senin ismin var da neden sen değildin
saul: tam cevap verecekken tüfeğin dipçiğiyle çenemi yerinden çıkardı allahsız, sonra tekmeler tekmeler ard arda inmeye başladı bana.
( ondan sonra revire götürdüler beni, 1 hafta yatmıştım)
edit: bu arada beni ele veren adanalı çavuş, seni unutmadım hiç bir zaman facebookta falan bulamadım.
hava değişimi almak için elini bir ağırlık vasıtasıyla kıran ya da kapıya sıkıştıran hatta nöbet kulesinden aşağıya atlayan tipleri görmenize yetecek anılardır.
yıl 2000 idi sanırım jandarma komanda çavuş'um, personel şubede yazıcılık yapıyorum.
bilmeyenler için uzman çavuş astsubay ve subayların haftalık nöbetlerini yapıyoruz. gelen emirleri yazıyoruz falan. tabi ben yazmıyorum kafamda ki binbaşı söylüyor ben yazıyorum. neyse deli gibi iş var gece 02:00-03:00 falan anca koğuşa gidip yatıyorum.
o hafta da bana 04:00-06:00 nöbet yazılmış karargah nöbeti, ben bunu koğuşa gidince öğreniyorum. o nöbeti tutar mıyım? tutmam.
torunlardan birini kaldırdım nöbet çizelgesi üzerinde torunun ismini yazdım nöbetçi subayın parafını attım, torunu nöbete bende yatağa gittim yattım.
sabah içtimadan sonra bölük komutanımız beni odasına çağırdı ve -başlıyoruz- yemediğim tokat kalmadı, bunla bitti mi tabi ki bitmedi. nöbet çizelgesi üzerinde değişiklikten dolayı askeri mahkemeye verildim.
personel şubede ki amirim olan binbaşı disiplin kurulu başkanı olduğu için soluğu onun yanında aldım. konuyu anlattım bir çuval fırça ondan yedim. askeri mahkemeye çıkmadan 5 gün disco cezası almıştım.
pazartesi cezamı çekmek için discoya girdim. cuma çıktım pazar günüde teskereyi alıp eve dönmüştüm.
nöbette uyuyakalmışken komutan geldi.irkildim hemen ama farketti tabi. Dur senin uykun hafifmiş dedi. Bayıltana kadar dövdü. En son şimdi daha uyanmadan tutarsın nöbeti demişti.