üşüyorsan ve sırtını dayadığın sıcak duvarı hiçe sayıp bütün bu üşüme hissini ona yüklüyorsan
aşk böyle bir şey
internetin çalışmıyorsa ve bir tek onun için girmeyi deniyorsan, şans eseri sayfa açılıyorsa
aşk böyle bir şey
buz gibi havada çağırsa giderim diyorsan,
son otobüsün saatlerini hesaplıyorsan onun için
aşk böyle bir şey
o telefonun çalmayacağından eminsen
yine de gözün telefondaysa
aşk böyle bir şey
şarkılar dinliyorsan,
anlamları ona yıkıyorsan
aşk böyle bir şey
aklına gelmesin diye kendini filmlere, kitaplara hatta uzun süredir unuttuğun derslerine gömüyorsan
aşk böyle bir şey
susuyorsan,garip garip gülüyorsan,
yastığında, odanda, sokakta, otobüste yanında oturan adamda kokusunu arıyorsan
aşk böyle bir şey
dalıp dalıp gidiyorsan
hatta yalnızlığını sırf onu düşünebildiğin için seviyorsan
aşk böyle bir şey
makarnayı, telefonun çaldığında - o olmadığını bilmene rağmen belki bir haber vardır diye- altını açık unutup heder ediyorsan
aşk böyle bir şey
ve son olarak "aşk böyle bir şey" diye cümleler kuruyorsan -gereksiz-
herşeyden çok onu yazıyorsan
geçmişinden kurtulduysan.
böyle birşey işte.
Ecza dolabına çarparak alnını kanatıyorsun dalgınlıkla. Sonra elini aynı dolabın içine doğru uzatıyor ve belki yara bandı kalmıştır diye umut ediyorsun.
Alınyazını kan ve revan edenden, medet umuyorsun yani bir bakıma.