bugün

(bkz: aşkın metafiziği)
çok enteresan, haftalardır arthur schopenhauer vikipedia linki sekmem de duruyor, ara sıra girip okuyorum, genel olarak yaşamla, insan değerleriyle felsefik sözleri çok hoşuma gitmişti. hatta ilham kaynağım olabilirdi.
ta ki, sevgili yazar ın da bahsettiği gibi kadınlara dair yazdıkları..

sen kim köpeksin bee aşağıdaki cümleden sonra kestim attım seni arthur.

''Kadınlar, tabiatları gereği ilk çocukluk dönemimizin bakıcıları ve mürebbiyeleri gibi davranmaya yatkındırlar (onlar bu işler için biçilmiş kaftandırlar), bunun tek nedeni kendilerinin çocuksu, uçarı ve kısa-dar görüşlü olmalarıdır- tek kelimeyle onlar bütün hayatları boyunca koca çocuklardır, çocuk ile gerçek anlamda bir insan olan yetişkin erkek arasında bir orta nokta, bir ara merhaledirler.''

peki ya bu,
''Kadınlar, herhangi bir konuda dikkate değer bir yeteneğe sahip olabilirler fakat bir dahi olamazlar''

bu filozof dan etkilenen bir diğer filozof da nietzsche dir. ama, diğer yazdıkları konusunda etkilendiğine bahse girebilirim.
sonuç olarak, bize yapılmış koca bir ayıptır. şiddetle kınıyorum.
eristik diyalektik'i okunmaya değer.
özellikle politikacıların ve yöneticilerin, mevzuların düzlemlerini değiştirerek nasıl da olayları maniple ettiklerini daha iyi görebilirsiniz.
Şopenhaur diye okunan felsefeci.

Kadınlar üzerine beylik laflar etmiştir. Basılan kitapları pek güzel çevirilere sahip değildir.
"Kişinin arzularının peşinde koşup durduğu şeyler sürekli olarak onu aldatır, yanlış yola yöneltir ve o sürçüp sendeler, sonunda düşer; neticede bunlar neşe ve coşkudan ziyade sefalet ve ızdırap getirirler, ta ki dayandıkları bütün temel çökünceye kadar çünkü o zaman bütün mücadelesinin, bütün arzusunun bir sapma, bir yanlış yol olduğuna kesin kanaat getirir."
Küçükken çok okudum bu adamı. Zor bir anındayken insana inanılmaz güç veren bir bakış açısı vardır kendisinin. Bazı düşünce kalıplarına deli bir baş kaldırı vardır kendisinde. Kişiliğimde eminim sağlam bir yeri olmuşur o zamanlar okumamın.

Tavsiye ederim ama çok da kaptırmamak lazım zira hayatın bazı gerçekleri ile söyledikleri tamamen uyuşmuyor.
"...mükemmelen yolunda giden bütün işlerimizi değil, fakat sadece bizi üzüp rahatsız eden önemsiz, anlamsız, küçük bir işi düşünürüz. Acının ve ızdırabın müspet tabiatına karşılık iyiliğin ve mutluluğun menfi tabiatı buna dayanır."
"Büyük ve canlı zevk ancak onu önceleyen büyük felaketin neticesi olarak keskin biçimde hissedilebilir; çünkü sürekli bir hoşnutluk durumuna bir eğlence veya hatta boş bir tatmin haricinde hiçbir şey eklenmez."
"Bir tatmini, bir arzunun doyuma ulaşmasını umut edip beklemek suretiyle bir insanın peşinen yaşadığı haz ondan elde edilecek gerçek haz ve mutluluğu alıp götürür. Çünkü biz bir şeyi ne kadar bekleyip dört gözle onun yolunu gözlersek gelip çattığında ondan elde edeceğimiz tatmin de o derece azalır."
"Herkesin varoluşu için cezalandırıldığını ve hatta herkesin kendine özgü bir tarzda cezalandırıldığını biliriz."
Sanat üreten insanlar için söylediği 'Onlar dünyanın gerçek soyluları, hakiki asilzadeleridir. Diğerleri köleler ve ırgatlardır.' sözleri ile ateş eden filozof. Terazi burcuymuş hem de. Mühim.
"Yalnızca her an değişip duran şimdiden ibaret olan ve şimdi sona eren bir hayatta mutluluk olmuş mutsuzluk olmuş hepsi birdir."
"Her zaman daha iyi şeylerin beklentisiyle yaşıyorsak eğer,aynı zamanda çoğu kez geçmişte kalan şeyler için pişmanlık ve özlem de duyarız."
"Var olmuş olan artık var değildir; hiç var olmamış olan kadar vardır ancak. Fakat var olan her şey, bir sonraki anda çoktan var olmuş kabul edilir. Bu yüzdendir ki büyük öneme sahip, ama geçip gitmiş olan bir şey, ne kadar önemsiz olursa olsun, şu anda mevcut olan bir şeyden daha aşağıdadır."
"Hayatın değeri tam da onun istenilmeye değer olmadığını (onu istememeyi) öğretir."
"Her insan kusurunu şunu aklımızdan çıkarmayarak değerlendirmeliyiz: Önümüzde bulduğumuz kendi kusurumuzdan başkası değildir; çünkü bunlar bizim de mensup olduğumuz insanlığın zaaflarıdır."
(bkz: üstat)

Arthur schopenhauer, kadınlar hakkında söylediklerinin tamamına katılıyorum. Ve bunlara bazı kezbanların bu adamın eserlerini okumadan "artur şopenhavır annesinden nefret ettiği için kadınlara kötü bakan biriğğğğ" diye ağzını yaya yaya tespit sıçtığını zannediyorlar.

He kezban, koskoca filozof sırf annesinden nefret ettiği için kitap yazıyor.

Yazdıklarını ben bizzat çevremdeki kadınlardan, annemden, kuzenlerimden, kız arkadaşlarımdan, teyzelerimden görüyorum, Bizzat.

Ve arthur schopenhauer'in sözlerinin th red pill akımının umdeleriyle bire bir uyuştuğunu düşünüyorum.
santimantal düşünür.
(bkz: en sevdiğim filozof)
'kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır.'
sözü uykuya dalmadan önce aklıma gelen filozof. mutsuz insanın uyku isteğini gayet net anlatmış.
Johanna Schopenhauer'den oğlu arthur schopenhauer'e yazdığı mektuptan bir kesit:

"Galiba ne istediğimi ve olaylar hakkında ne hissettiğimi sana açıkça söylemek en akıllıca şey olacak, böylece en başından birbirimizi iyi anlayabiliriz. Sana çok düşkün olduğumdan hiçbir kuşkun yoktur herhalde. Bunu sana kanıtladım ve yaşadığım sürece de kanıtlayacağım. Senin mutlu olduğunu bilmek benim mutluluğum için gerekli ama buna tanık olmam gerekmiyor. Sana her zaman seninle birlikte yaşamanın çok zor olduğunu söyledim...Seni daha iyi tanıdıkça bunu daha güçlü bir şekilde hissediyorum.

Bunu senden saklamayacağım: sen olduğun gibi kaldığın sürece senin yakınında olmaktansa her türlü fedakarlığı yapmayı tercih ederim... Beni en fazla tiksindiren şey yüreğinde değil; senin dışında, içinde değil. Fikirlerinde, yargılarında, alışkanlıklarında; bir anlamda üzerinde anlaştığımız dış dünyayla ilgili bir şey yok.."
sanırım şu sözlerinde beni anlatmış;

Belirli bir kışkırtma yokken bile, olmayan tehlikeleri aradığım huzursuz bir endişe hali içindeyim; bu durum benim için en ufak dertleri sınırsız derecede büyütüyor ve insanlarla ilişkiyi çok zor hale getiriyor.
Ona göre bütün aşklar istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler. hatta bu aşıklık hali sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, dahası sözcüğün en dar anlamıyla bireysellemiş cinsel dürtüdür. iki sevenin birbirine gittikçe artan eğilimleri bile bunların meydana getirebilecekleri ve getirmeyi arzu ettikleri bu yeni bireyin yaşama isteğidir. onların özlem dolu bakışlarının buluşması esnasında bile bu bireyin yeni hayatı uyanır ve ahenkli, bileşimi iyi oluşturulmuş gelecekteki bir birey olarak varlığını duyurur. sevenler gerçek bir birleşme ve kaynaşma yoluyla bundan böyle sadece bu tek varlık olarak yaşamayı sürdürmek için tek bir varlık olmanın özlemini duyarlar ve bu özlem sonunda içinde her ikisinin de kalıtımsal özelliklerinin kaynaştığı ve birleştiği o tek varlıkta yaşama devam etmeleriyle gerçekleşir.

yani özetle, ruha vücut buldurandır diyor aşk için.
Filozof falan diyenler varmis.

Kitaci kanserlerden biri.
Çünkü bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler: evet, hatta bu âşıklık hali, sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireyselleşmiş cinsel dürtüdür. Bu görüşe sımsıkı sarılıp cinsel sevginin bütün o kademeleriyle ve ayrıntılarıyla, sadece tiyatrolarda ve romanlarda değil, aynı zamanda hayatta da; yani, yaşam sevgisinin yanı sıra, bütün itici güçlerin en güçlüsü ve faali olduğunu ispatlamış olduğu, insanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yansını sürekli olarak meşgul ettiği, hemen her insan çabasının nihai amacı olduğu, en önemli meselelerde belirleyici etkiler yaptığı, en ciddi meşguliyetleri ve işleri her saat aksattığı, ara sıra en büyük kafaları bile bir sü­re için karıştırdığı, devlet adamlarının görüş­melerinin ve bilginlerin araştırmalarının arasına, bunları bozucu şekilde, ıvır zıvırını sokmayı aşk mektuplarını ve saç buklelerini ta bakanlık evrakının ve felsefi elyazmalarının arasına yerleştirmeyi arsızca becerdiği, aynı şekilde her gün en karmaşık ve en feci kavga dövüşleri körüklediği, en değerli ilişkileri bozduğu, en sağlam bağları koparttığı, kimileyin hayatı ya da sağlığı kimileyin de zenginliği, statü ve rütbeyi ve de mutluluğu kendine kurban seçtiği, hatta aslında merhametli ve dürüst olanları vicdansızlara o zamana kadar sadık olanları birer haine dönüştürdüğü; kı­sacası, bir bütün olarak, her şeyi tersine çevirmeye, karmakarışık etmeye ve yıkmaya çalışan kötü niyetli, düşmanca bir iblis olarak ortaya çıktığı bu gerçek dünyada da oynadığı önemli rolü incelersek, insan şöyle haykırmadan edemez: Bunca gürültü patırtı niye? Niye (bunca) itiş kakış, tepinme, korku, endişe ve dert? Sonuçta amaç, sadece her bir Mecnun’un kendi Leylası’nı bulması değil midir?

(bkz: Aşkın metafiziği)