Çok özlediğim hayatımın en güzel günlerinin geçtiği yer.
Hava bu mevsimde mükemmeldir ; emekliler parkında bir bira içerek falezlerden aşağıya o masmavi denize bakmak ise şahanedir.
Kaç yaşında olursam olayım bir gün yeniden güllükten dedemana kadar yürüyüp yorulup evime döneceğim ; bir gün yeniden Antalyalı olacağım.
ocak ayında sel sularıyla boğuşan, türkiyede dört mevsim bir arada yaşanıyor haberlerinde hep yazı göstermek için kullanılan şehirdir. tarihi eserleriyle her bir tarafına serpiştirilmiş doğa harikalarıyla bir cennettir. türkiyenin los angelesıdır.
yağmurun en çok kararsız kaldığı şehirlerimizden. devasa bir bulut yukarlarda delirmekte şuan döktürsem mi döktürmesem mi?
bizler aşşağıda sevgili yağmur yağ ve kurtulalım diye iç geçirirken hemde.
sıcağı cehennemi aratmayan, soğuğu ayazı sıcağından beter olan, bol yeşil, yaşaması rahat, trafiği insanı katil edebilecek düzeyde saçma işleyen, yıl olmuş 2012 hala elektrik kesiliyor dedirten (hemen her gün elektrik kesintisi mi olur bir de merkezdeyiz), arap yağı bol bulunca hikayesindeki gibi, suyu bol bulmuş heryere küçük şelaleler, havuzlar, su gösterileri filan yapılan, belediye başkanı prof. mustafa akaydın olan güzel bir şehir. gidin görün. görmeden ölmeyin.
yaz aylarının kapıya dayanmasıyla Antalya tabelası yakınlarına kamyon kamyon yağız delikanlı bırakılan şehir. o yağız delikanlıların yaşanılası memleketimi mahvettiği ama sözüm onlara ruslar artık sizi çözdü olumm dediğim güzel şehrim.
oha, kimse nasıl yazmamış? gümbür gümbür sallandık bugün. merkez üssü fethiye olan 6 şiddetindeki depremi en kuvvetli şekilde hisseden şehirlerden biri oldu sanırım antalya.
korkunçtu. sokaklara dökülmüştü herkes.
ben de kedimi kapıp sokağa çıktım titreye titreye.
bir süre sonra mecburen eve girdik ve bir çanta hazırladım hemen ikimiz için. bir sonraki depremde, yedinci kattan aşağı inmek yok. kedi ve çantayla birlikte buzdolabının yanında koşulacak ve cenin pozisyonu alınacak. öleceksek öleceğiz, birlikte...