fındık kabugunu doldurmayacak detayları yaşadıgınız anlardır. üniversite birinci sınıf amacıyla tanımadıgınız bi sehre gelmiş ve bi yurda yerleşmişsinizdir. yurtta kirlenen çamaşırlarını yıkatmışsınızdır. işte, verdiğiniz çorapların karmaç çorman yani eşleştirilmemiş halde size geri verildigini gördügünüz an, bu anlardan biridir. halbuki anneniz her zaman o corapları bir arada verirdi size.
annenin size küstüğü andır.
ciddi bir tartışma sonrası anne yüzünüze telefonu kapatır. kalbiniz milyarlarca parçaya ayrılır. uzaksınızdır, öpüp sıkıştırıp, maymunluk yapıp zorla kendini barıştırma ihtimaliniz de yoktur. işte içinizde o an doğan boşluk, annenin değerinin anlaşıldığı nadir anlardan biridir.
her hastayım diye telefon açtığınızda "geliyim ben" diyebilmesi. evet bunu o an hiç düşünmeden söyler.
küçükken beğenmediğiniz bir şeye rağmen, söylensenizde, hiç konuşmadan değiştirirdi ya üşenmezdi.şimdi farkediyorum kimsenin o kadar nazımı çekmeyeceğini. annemi daha bir özlüyorum.
(bkz: allah belamı versin)
kimseyle derdini paylaşamayıp, kimsenin seni duymayacağı bir köşede sessizce ağlamaya çalışırken; başını okşayan, seni bağrına basıp teselli eden bir insanın olmadığı an.*
dört duvarla beşliyi oynarken , sagında solunda sadece sag ve sol elinin oldugunun o ellerin birinde ailenden kalan izlerin elinin çizgilerini oluşturdugunu, diger elinde kendin oldugunu düşünmeye başladıgında ve ellerini kavuşturup oturamıyorsan o derece özlemin diz boyu oldugu zamanlar...
tüm güvendiğiniz kaleler tükendiğinde hayat ve diğer insanlar size sıradan ya da siz hiç yokmuşsunuz gibi davrandığında annenizin telefonu yavrum diyerek açtığı an...