yıllarca ondan kaçmak için, bi türlü orta yolu bulamadığınızdan...
çok sinirli oldugu için, sakince konuşamadığınızdan...
siz hep yanında olduğunuz için, başkalarına olan sinirini, stresini de sizden çıkardığından...
kaçmak istediniz. ama kırmadan, incitmeden, kızdırmadan...
mecbur kalmış gibi.
iki yüzlü gibi.
başka bi şehire alışmaya çalışırken siz, sizin yokluğunuzu daha az hissetmek için o...
neler yaşadınız, neler öğrendiniz.
aranızdaki sevgi "yakın olmak için uzak dur benden" şeklinde miydi?
bir anda nasıl da düzelmişti aranız, uzaklık mıydı gerekli olan.
hep gelmesin istediğiniz bi gün vardı ama yine de çocukluğunuzdan beri sabahın beşinde mezarlığa gizlice girip hem korkudan hem soğuktan titreyerek çalıp, havanın ağarmasını bile beklemeden verdiğiniz leylaklar vardı anneler gününde ama yine de bi eksiklik olmaz mıydı o çiçekleri verirken ve her yıl aynı şiiri okurken...
annciğim seni ben
çiçeklerden yemişten
sarı saçlı bebekten
canımdan çok severim...
bayramda hep garip gelirdi onun elini öpmek. küçücüktü çünkü, sizinkisi kadar küçük. sanki el öpmek el boyutuyla alakalıydı... çocuk aklı işte.
ama o bir aydan fazla dayanamadığınız uzaklık neler yaptırdı size, önceden söyleseler inanmazdınız. telefonu kapatırken seni seviyorum anne bile dediniz.
söyledikleri teker teker çıktı, çocukken her dışarı çıkmanıza izin vermediğinde başınıza kötü bir şey geldiğinde olduğu gibi kiminle görüşme dediyse hayatınızdan kötü bi şekilde gitmedi mi...
benim hayatımda öyle oldu, ne dediyse çıktı.
şimdi hasta olup, tüm gün yattığınızda "annem olsa da bi çorba yapsaydı" demez misiniz.
eğer ki anne varsa hastalıklar uzun sürer hep, naz yapmak daha bi güzeldir. ah deseniz anında müdahale vardır.
zaten çocukken de her ağladığımızda istemsiz şekilde "anne" kelimesi çıkmaz mıydı ağzımızdan. sanki programlanmış gibi.
ondan dayak yediğimizde ağlasak bile "anne" diye ağlardık.
annenin değerinin anlaşıldığı anlar...
keşke her an olsa. bunu en çok hak edenler...
küçücük elleri öpülesiceler.
Başka hiç kimse anne kadar isabetli terlik fırlatamaz.
Koşu yoluna terlik fırlatacak zeki & çevik.
Hiçbir kadın onun seni sevdiği kadar sevemez ve düşündüğü kadar düşünemez.
gözlerini anlamsız bir şekilde dimdik tavana bakar gördüğünüz andır.
anne... anne... diye bağırıp cevap alamadığınız andır.
düz giden çizginin biraz olsun hareketlenmesini istediğiniz andır.
soğuk bedenini iliklerinizde hissettiğiniz andır.
bir kış günü insanların acele acele bir kuyuyu kapattıkları andır.
bir bayan için doğum yaptığı andır. annelik duygusunu , anne olmanın güzelliğini ilk yaşadığı anda gelir aklına insanın annesi. onu doğururken ne çektiği...
Tanım argo oldu. Entry de kişisel olacak. Formata aykırı belki.. içimden geldiği gibi, ben olarak! Kimsenin yaşamasını istemediğim için... Benim hissettiklerimle, benim cümlelerimle...
Annemin değerini yaşarken hep bildiğimi sandım. Güzel bir çocukluk geçirdim. Annemle arkadaştım, dostum. Öğretmenimdi. ilkokul öğretmenim. " Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum". Uğruna köle olacağım tek kadın, tek insan!
Ancak!
Üzdüğüm zamanlar oldu onu. ipe sapa gelmez sebeplerle.. Çocukluğumun getirdiği toylukla kırdığım, incilttiğim zamanlar...
Değerini daha iyi anladığım zamanlar ve pişmanlık! Yutkunamama, uyuyamama sebep olan! Kalbimi korlayan, isyana sürükleyen, çıldırtan, öldüren...
uzakta iken erkan oğur'dan "pencereden kar geliyor" şarkısı dinlendiğinde, hastayken, ev arkadaşıyla tartışıp ağlayacak diz ararken, okuldan,işten yorgun geldiğinde sıcak çorba istediğinde...
tüm güvendiğiniz kaleler tükendiğinde hayat ve diğer insanlar size sıradan ya da siz hiç yokmuşsunuz gibi davrandığında annenizin telefonu yavrum diyerek açtığı an...
dört duvarla beşliyi oynarken , sagında solunda sadece sag ve sol elinin oldugunun o ellerin birinde ailenden kalan izlerin elinin çizgilerini oluşturdugunu, diger elinde kendin oldugunu düşünmeye başladıgında ve ellerini kavuşturup oturamıyorsan o derece özlemin diz boyu oldugu zamanlar...
kimseyle derdini paylaşamayıp, kimsenin seni duymayacağı bir köşede sessizce ağlamaya çalışırken; başını okşayan, seni bağrına basıp teselli eden bir insanın olmadığı an.*