80 döneminin acımasızlığını gözler önüne sermekte çok başarılı olan kitap. kitapta anlatılanlar, işkence'den kurtulmak için ülkenin en büyük oyuncularından biri olmanızında yeterli olmadığını göstermekte ve içimizi acıtmaktadır.
tarık akan ın hayatından bir bölümü anlattığı (80 dönemi) ve çok samimi ve yakın göründüğü kitaptır.bu kitabı okuduktan sonra kendisine hayranlığım artmıştır.
hapishane anilari, insanin ozgurlugunun yok edilmesinin yan etkileri acisindan cok etkileyici bir gosterge oldugundan olsa gerek, edebi acidan tatmin edici olmasa da, bu kitap da bir cirpida, heyecanla okunmayi basarmistir.
--spoiler--
"Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak. Elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın." Uçak havaalanına yaklaşırken Müjdat (Gezen) beni yatıştırmaya çalışıyordu. Onu duymuyor gibiydim. Tutuklanacak olursam onun neler yapması gerektiğini düşünmeye çalıştım; tanıdık birkaç kişinin adını saydım. "Onları hemen ara, avukatını devreye sok," dedim; bir de bütün gazeteleri aramasını tembihledim. Durduk. Herkes hareketlendi, ben bir türlü yerimden kalkmak istemiyordum. Gönülsüz, ağır hareket ediyordum. Müjdat'a döndüm: "Beni götürürlerse bavulumu sen al" dedim. "Bavulla şubeye gitmek istemiyorum. Yan ceplerinden birinde telefon defterim var, onu yok et..."
--spoiler--
söylemesi göt isteyen cümledir. anne öncelikle tüm bitleri kafaya terlikle vurmak suretiyle, sonrasında banyoda kaynar suyla haşlama yöntemiyle, sonrasında o rezil bit şampuanını tüm kafaya yaymak birazda gözlerine kaçırmak suretiyle (hani belki gözede gelmiştir.) öldürecektir; sonrasında da kaynar suyla ve bit öldürücü kimyasallarla yumuşacık olmuş kafa derinizle beraber bit şampuanının içinden çıkan tarakla kafanızdan alacaktır.
seksenli yilların ele avuca sığmayan (bkz: ''ferit'') ismiyle türk sinemasının jön koltuğunda yıllarca keyif yapmış aktörün bit pazarının tezgahlarını süsyelen kitabı.