yılar sonra karşılaştığım üniversiteden arkadaşımla kahvemizi içerken anneden gelen mesaj;
yavrum, hava bugün rüzgarlı, bina diplerinden yürüme başına bir şey düşebilir, atkını iyice boynuna sar rüzgar içine girmesin, bir de ne zaman eve geleceksin, çok geç kalma aklım sende kalır.
49 yaşımdaki babamın çektiği çiledir. gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, 49 yaşındaki bir adamın annesinin elinden portakal yemesi pek de çekici değil.
bir tek onun yanında çocuk olabildiğinden, bir tek onun yanında hiç olamayacağın kadar masum hissedersin. dünyanın kirliliğinden, kendi kirliliğinden bile uzakta, o'nun için çocuksundur hep masumsundur, sen de bazı anlar buna bırakırsın kendini hiç bir şey olmamış gibi.
30 yaşınıza merdiven bile dayasanız, aileden ayrı bile yaşıyorsanız size her telefon açtığında telefonu kapatmadan önce mutlaka "buakşam ne yiyeceksin?, aman aç kalma!" gibi muhabbetlere girmeyi ihmal etmezler.
Kendinizi bu muhabbetlerin içinde bulduğununuz zamanlarda hayal gücünüz biraz yüksek olsun ve öyle güzel yemekleri sıralayın ki metroda, arabada, otobüsde... yemek tariflerini dinlemek zorunda kalmayın.*
halen o'nun gözünde çocukluktan kurtulamasanız bile varlığını hissetmek huzur verir orası ayrı.
sizi koruma içgüdüsüyle her şeyden sakınması, artık çocuk olmadığınızın farkına varmaması durumudur. "aman dikkatli git" "aman banyolusun çıkma dışarı" "aman annecim çok soğuk sıkı giyin" hatta geçen gün söylediği "sporu çok yapma bak zorlama kendini" spor bu anne yani ne yapıcam ki? ne diyim ben sana... seviyorum.
annenin çocuğu olunduğu sürece değişmeyecek olandır. bundan normal ne vardır ki?
senin gözünde annen hep anne değil mi? ben büyüdüm artık anneliği bırakabilirsin mi denmeli,
anneye anne dendiği sürece hep çocuk kalınacaktır elbette, bundan güzel ne vardır ki?