bugün

En kısa tanımıyla başkent.
Gözlerimi açtığım ve belkide burada tekrar kapatacağım o 4 tarafı dağlarla çevrili soğuk memleket.
insanlar soğuk değil ama şehir itici, belkide seneleri burada tüketmenin bir eseridir bu.
Yinede hayatımın derin çizgileri bu şehre kazılı, ilk aşkım, sonsuz arkadaşlığım, nefretim.
Bu şehri sevdiğimle, sevdiklerimle olduğum için seviyorum, yoksa hiçbir önemi yok benim için.
Sevenine nadir rastladım,başkent olmasının yannda fazla bi özeliği yoktur.
her gün kendisine haykırmak istediğim şeyler olan şehir.

sevemedim seni amına koduğumun gri şehri. kimi senin için çıldırıyor, deli dolu aşklarından, tutkularından bahsediyor fakat sen benim gözümde terk edildikten sonra kaçılan ilk durak olduğun için asla ve asla candan ve gerçek bir memleket olmayacaksın, olamayacaksın..
"eskiden burda deniz varmış".
tamamen nefret duyduğum ve en ufak bir sevgi beslemediğim şehirdir. belki de hayatımın en kötü günlerini burada geçirdiğim, geçiriyor olduğum ve geçireceğim içindir. buraya geldiğim zaman bütün hayatım değişmişti ve sanırım buradan gittiğim zaman da bütün hayatım değişecek. iyi yönde mi yoksa bundan da kötü yönde mi ona zaman karar verecek.
sebebi bir türlü anlaşılamayan bir cazibeye sahip şehirdir. büyük şehir olmasının yanında çok da küçük bir şehirdir. alışana kadar insanın canına okur. sabredip alıştıktan sonra bağımlılık yapar.
ilk fırsatta terk edilmesi gereken mümkünse hayat boyu bi daha uğranmaması gereken şehir. bu şehirde yaşamak kabustan beterdir. insanı desen ayrı bi mal. üst geçit kullanmak gibi alışkanlıkları yok kullanan üç beş kişiye de salak gözüyle bakar bu gerizekalı insan güruhu, trafik ışıklarına uymak gibi alışkanlıkları kesinlikle yok. sinirden elim ayağım titremeye başladı, zorunlu olarak ankara da yaşayan biri olarak tavsiyem, kafanız çalışıyosa değil bu şehre uğramak ankaralı tiplerle arkadaşlık bile kurmayın.
en büyük mutlulukları da, en büyük acıları da içinde yaşadığım şehir. ama son yaşattığı acı öyle böyle değildi. ilk fırsatta gidicem o yüzden bu şehirden, her ne kadar en mutlu anlarımı yaşadığım yerleri de terkedicek olsam da terkedicem bu şehri.
eskişehir gibi küçük, içi dolu turşucuk ve sakin bir şehirden sonra, fazlasıyla kafa siken metropol.
babamı kaybettiğim şehir. düşmanım sana, bilesin!
memurlar şehridir ama kimse ankaraya onun gibi sevemez..hasretin nazlıdır ankara..en güzel yılmaz erdoğan şiirlerinden biridir.
ya aslında şehirde bi bok yok.manasız büyük,deniz yok insanları garip ama insan bi seviyor zamanla.ankaranın bir duruşu,gride olsa kendisine göre bir rengi var.yaşadıkca anlıyosun ankarayı.bu şehir farklı yapıyor insanı zamanla.uzaklaşınca özlüyosun mesala.ankarayı anlamak sevmek kolay değildir bu bir iki kez gelip gitmekle olmaz.belkide istanbuldan farkıda budur,istanbulu herkes seviyor ama ankarayı sadece onu gerçekten anlayanlar...
ulaşımın melih yüzünden pahalı olduğu şehir.
kar dünyada hiçbir şehire onun kadar yakışmaz. türkiyede hiçbir şehir onun kadar düzenli olamaz. grinin şehri. hüzün ve şiir kokan kent. onu anladıkça istanbulu anlayamazsınız.
kar dünyada hiçbir şehre onun kadar yakışmaz, doğru. fakat kar yavaş yavaş kalkmaya başladığında ve şehir o solgun yüzünü göstermeye başlayınca da insanın içini bir mutsuzluk kaplar, ankara'nın sevilmeyen yüzü görünür.
yapılan her tanımda en az bir kez " gri şehir " yakıştırması yapılmış başkenttir. dünya başkentlerine oranla biraz kötüdür diyebiliriz. içerisinde barındırdığı üniversiteler sayesinde çevre illerden ayrılmıştır. yoksa çevre illerden herhangi bir farkı yoktur.
arabesk kültüre elini verip kolunu kaptıran şehir. öyle ki bu şehrin açık ara en çok dinlenen ilk dört radyosunun tamamı da arabesk müzik çalıyor. toplam dinleyicilerin kafadan % 70'ini oluşturan bu güruha her gün damardan inanılmaz bouytta ve dozajda arabesk enjekte ediliyor.
yani olay sadece dolmuşçular, taksiciler, gazinocular, tavernacılar ekseninden çıkmış
durumda.

24 saat damar ...24 saat bunalım.

türkiye'nin başkentine zaten başkası yakışamazdı.
hüzünlü, resmi, soğuk, kırgın, yorgun, başkenttir. ama şehrimdir. betonların arasından bazen ufku, denizi görmeyi arzulatan şehirdir. hep mi sokaklarında hüzün vardır, hep mi soğuktur bu şehir bilemedim.
Ankarada aşık olmak Ege'ye Akdeniz'e benzemez, yaz aşkı yoktur orada.
Karakışın, ayazın içerisinde aşık oldumu adam iliklerine kadar işler.
Sezonluk değil ömürlüktür.
Kumsalda değil lapa lapa yağan karda beklersin aşkını, parmakların buz tutmaktadır, tuttunmu sevgilinin elini kan aynı damara akmaya başlar, o yüzdendir ki Ankara'da aşık oldun mu sezonluk değil ömürlüktür aşk.
Sevgiliye güzel görünmek uğruna popon donsada çaktırmazsın, oda yetmezmiş gibi delikanlılık yapar ceketini de atıverirsin sevdiğinin omuzlarına. Ankara'da aşık olmak herkese göre değildir yani.
Gözler hep buğuludur yağan karın, esen rüzgarın etkisiyle.
Baktın mı gözgöze sadece sevinçleri değil hüzünleri de paylaşıverirsin.
Onun içindir ki Ankara'da aşık olmak başka yere benzemez.
Sezonluk değil ömürlük aşklar bulursun.
yaz da kış da soğuk olan memleket. duvarları soğuk, insanları soğuk.
4 yıl boyunca(en az) memleketimizdir deyip bağrımıza basarız. lakin hem belediyesi, hem de insanları çok berbat aga.
ama bir süre sonra insan sevmeye başlıyor. herhalde içindeki insanları sevmekten geçiyor ankara'ya alışmak, ayazında içtiğiniz sigaranın güzel gelmesi.
günümü mutlu kılan il. gerçi güneş daha büyük rol oynuyor tabi ama şu anda güneşin varlığını ankara'da hissettiğim için, ankara beni mutlu kılıyor demektir.

evet, ankara 2 gündür güneşli ve bir bahar havası var. gitmesin güneş.
3 kere otobüse binmek için 5 lira vermek zorunda olduğunuz şehir. "yok 5 lira değil, 4.95" deyinde ağız burun girişeyim.
üzerine çöken sis tabakasıyla birlikte, gotham city in turkey havası yaratan şehirdir.
griliğinden değil de, içinde yaşayan insanların siyahlığından sevmezsiniz ankarayı.
türkiyenin gözbebeği...