nesine dikkat ederseniz öyle göreceğiniz şehirdir.
ayrılıkta gri, aşkta rengarenk, sonbaharda romantik, yazın gezilesi...
belki denizi yoktur ama ankara'ya alışmış insan denizi aramaz. tatillerin ankara'ya dönüşünü seversiniz, kibardır insanları, başka şehrin insanı hemen kendini belli eder. kabalıktan değildir, ama ankara'ya uymaz. sıkılır orada.
memur şehridir, ama ankara bitanedir. asla ayrılamayacağım şehir.
uğruna izmir'e taşınma fikrini salladığım şehir...
mutluluğun ve güzelliğin denizde, turizmde olmadığını bizlere gösteren tokat gibi bir şehirdir. belli başlı semtleri haricinde yaşanılası en güzel şehirdir. insanları türkiye standartları üzerinde kibardırlar. güneyi, batısı, doğusu ve kuzeyi, tamamen birbirinden farklı iklim kuşaklarına sahiptir. bazı ilçeleri görülmeye değerdir. buram buram aşk kokar bu ortamlar. ankarada aşık olmak bir başkadır. bandımızı biraz ileri sardığımızda, size sözler ile asla anlatamayacağım bir kıbrıs köyü vadisi var ki... allahın mucizesine tanık oluyorsunuz. sadece o bölgeye masus karadeniz iklimi 300 çeşit bitkinin yetişmesine olanak sunar. ön yargılarızdan arınarak gelin bu şehrimize...
sonbaharı ilk defa sevdiğim şehir. ankara'yı her düşündüğümde, aklıma gençliğimin masum bakışlarıyla yapraklarda her ton yeşil, turuncu, kırmızı, sarı ve kahverenginin ahenkle dansedişini, güneşin insanı yumuşak sıcak bir battaniye gibi sarmalayışını, saçlarımı uçuşturan tatlı rüzgarı keşfedişim aklıma gelir. daha sonra sonbaharın her yerde güzel olduğunu farkettim tabii, ama yine de ankara denince hatırladığım ilk şey güzel bir sonbahar resmidir.
insanlarının gayet kibar olduğu memur ve öğrenci şehri. ayrıca sıkıcı da değil. her kesime hitap eden çok güzel mekanlar var. tam tamına bir türkiye şehri, dört mevsimi aynı günde yaşaya da bilirsiniz. daha n'olsun. **
haluk leventin ankara şarkısında geçen bi an can acıtan sözdür. ankara'da olan sevgiliye ufak bir serzeniştir. güzel günler geçirilen ankaraya dert yanmadır. denizi olmasada kışları zor olsada ankara sevdası vardır.
--spoiler--
sen ellerimde
sen gözlerimde
ıssız geçen her gecemde
her şeyinle yanımdasın
en zor bu gerçekten
sevdiğimi söylemeden
ayrıldım yine senden
yoksun sen aslında
yalnızım bu kumsalda
neler neler yapıyorsun
bensizken ankara'da
--spoiler--
sen ellerimde
sen gözlerimde
issiz geçen her gecemde
herseyinle yanimdasin
en zor bu gerçekten
sevdiğimi söylemeden
ayrildim yine senden
yoksun sen aslinda
yalnizim bu kumsalda
neler neler yapiyorsun
bensizken ankara'da.
sonbahar mevsiminin en yakıştığı şehirlerden biridir. yerlerde sonbahar yaprakları, gri renkli gökyüzü ve yüzünüzü okşayan hafif bir rüzgar... birlikte büyüdüğümüz şehir. artık eski güzelliğini kaybetmekte git gide yaşanılmayacak bir hal almakta. ne böyle yönetecileri hak ediyor ne de kendisini günden güne mahveden bir halkı... kurtarmalıyım seni ankara. seni o yabancıların elinden almalıyım, onlar anlamaz seni, yıpratırlar seni, yollarını bozarlar, şehrinin en güzel yerlerine koca koca binalar dikip güzelliğini bozarlar; saçma sapan alt geçitler yaparak doğanı bozarlar, canını acıtırlar; küçük, şirin çay bahçelerini kapatıp, yerine gürültülü, kalabalık adını bile söyleyemediğimiz kafeler açarlar; suyunu değiştirip -herşeye rağmen- kucağına aldığın halkına * içilemeyecek su verirler; güç durumda olan bazı ankaralıların karda, kışta, yağmurda, çamurda halk ekmek kuyruğunda sıra bekler. insanları kuyruklarda perişan eden yöneticin ise bu durumu halkına en iyi hizmetleri verdiğini söyleyerek açıklar. günden güne hırsızlarla, gaspçılarıla, tacizcilerle sayın artıyor ankara, biliyorum sende korkuyorsun, ürküyorsun ama umutlu ol, kurtaracağız seni ankara, güneşli günler göreceğiz hep birlikte... kurtaracağız seni barbarların elinden...