tartışılır önermedir.
fakat şimdi anlıyorum neden terkedildiğimi, bu şehrin ayazına köpekler bile dayanamıyorken sen nasıl dayanacaktın turkuaz yüreklim,ısıtamadım seni..
sevgiliyle imkansızlıkları paylaşarak daha da yakınlaşmayı sağladığından, sakaryadaki simitçide* sıcak simit ayran yaparak mutlu olunduğundan, konurda karanfil`de beraber güzel zamanlar yaşandığındandır. beraber entel de olursun angaralı da. daha nolsun la!
sevgiliyle imkansızlıkları paylaşarak daha da yakınlaşmayı sağladığından, sakaryadaki simitçide* sıcak simit ayran yaparak mutlu olunduğundan, konurda karanfil`de beraber güzel zamanlar yaşandığındandır. beraber entel de olursun angaralı da. daha nolsun la!
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
Haber bültenleri..
Oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
Dikenleri saymazsak..)
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..ve belli bir
Saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
Bültenleri..oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
Sadece..
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama sen
Yoktun..ben, senin beni sevebilme ihtimalini
Seviyordum, suni tenefüs saatlerinde..okul servisi seni hep
Zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu..ben,
Senin benimle Tunalı Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini
Seviyordum..
Havası kurşun gibi ağır ve pis olan şehir. karbonmonoksit zehirlenmesi an meselesidir. ve kalp doktorları tarafından hastalarına ikamet etmemeleri gerektiği salık verilen şehirdir.
bunun için ankara'nın en yüksek semtine çıkıp bir bakınmalı: kısa binalar var, koşuşturan insanlar, bir kaç grup, sokakta sanat yok, sokakta aşk yok, sokakta acele var.
Ankara, gri şehir.
boş insanların sesleri, griliğin ardında kaybolmuş memur binalarına çarpar, şiddetiyle ve sıradanlığıyla yok eder.
ankara bir aşk şehri diyen insan: kaçıncı sırada, ve hangi enlemde sevdiğin?
aşk'ı mekana bağlayanların ankara'yı sevenlerin ankara'yı neden sevdiğimizi anlamalarını beklemek biraz boş galiba. Ben bozkırda doğdum. denizi falan yirmili yaşlar sonunda gördüm. gördüğümde de " vay amına koyum ne güzelmiş lan" demedim. "sonra oh mis gibi deniz kokuyor" da demedim. koku falan almadım ne yalan söyleyim. deniz kokusu deniz kokusu dedikleri yosun kokusuymuş galiba. itiraf etmek gerekirse korktum. ben 20 yaşına kadar ayakları toprağa basan bir insanım. ilk deniz girdiğimde ayaklarım yerden kesilince de aynı korkuyu çok daha fazla hissetmiştim. her girişimde aynı korku bedenimi sarar. toprak adamıyım ben, toprak kokusu sağlamlığı olmadan çok rahat hissetmiyorum kendimi. o yüzden istanbul çok güzel deniz falan beni çok çekmiyor. ha istanbul güzel mi. çok güzel lan. ama deniz yok diye de bir şehri sevmemizi sorgulamanız anlamsızdır. gelin bu işten vazgeçin. böyle anlamsız yargılamalar ve çıkarımlar yapmayın. Ankara'yı seviyorum la ben. denizi olduğu için değil, çok yeşil olduğu için de değil, havası çok güzel olduğu için de dedğil. çıkarsız seviyorum lan işte. toprak gibi. sağlam ayakları yere basacak şekilde seviyorum. istanbul ankaradan çok güzel, izmir de keza çok güzel. ama ben Ankara'da yaşamak istiyorum. sevdiğin kadının kolları gibidir ankara. bana göre.
kesinlikle doğrudur. botanik parkı, atakule, eymir ve birçok yere sevgilisiyle gitmemiş olanlar, kafelere hapsolmuş ve aşkı bir denize muhtaç şekilde tanımlayanlar katılmazlar buna.