davasını sürdürecek adamları da iyi seçememişti. bugünkü mhp laiklik karşıtı tutum alan bir mhp. oysaki türkeş atatürk ilkelerinden ödün vermeyen biriydi.
kurguladığı türk-islam ideolojisi ise beyinleri uyuşturan, milliyetçiliğe büyük darbe vuran bir ülküydü.
başbuğluğuna gelirsek siyasal manada başbuğ olabilir ama milliyetçilik alanında başbuğluğu yoktur.
gerçek başbuğ için: (bkz: kemal atatürk)
yine de türk milliyeçiliği için çabalamış yeni bir soluk getirmiştir. mekanı cennet olsun...
Saat 22.30u biraz geçiyordu. Yıllar boyunca, yanında ya da arkasında yürüyenler için kurduğu her cümle emir sayılırdı. Tek komutuyla onbinler, hatta, yüzbinler arkasından gelirdi.
Hayata ve karşılaştığı tüm zorluklara karşı her zaman dimdik ve soğukkanlı durmuştu. Korumasına verdiği son talimatta bile soğukkanlılığını kaybetmemişti.
Şoför Alparslan Sarıkaya ile araçta bulunan Koruma Müdür Tahsin Pehlivanoğlu, o anda paniğe kapılmışlardı. Başbuğ'un rengi atmıştı, Nefes almakta zorluk çekiyordu.
Koruması, hemen gömlek yakasını açıp, kravatını gevşetti. Otomatik camlar sonuna kadar açıldı. Yine de çok zor nefes alıyordu.
Her şey otomobilin hareket etmesinden kısa bir süre sonra başlamıştı. Siyah Mercedes marka makam aracı, Oran Sitesi'ndeki eve gitmek için Reşit Galip Caddesi'nde ilerliyordu. Otomobil Çankaya Caddesi'ne çıkmak üzereydi ki, Alparslan Türkeş, oturduğu koltukta aniden fenalaşmıştı. Yıllardır, belki de her gün yanında olan koruma ve şoför, hemen o anda karar verdi.
Makam aracı, yönünü en yakın hastaneye, Hoşdere Caddesi üzerindeki Çankaya Tıp Merkezi'ne çevirdi. Telefon ve telsiz yardımıyla iki kilometre ötedeki hastane uyarılmıştı. Siyah Mercedes, birkaç dakika sonra hastanenin önündeydi.
ilk müdahaleyi Dr. Hüseyin Aka yapmıştı. Ne yazık ki, müdahalelerden sonuç alınamıyordu. Türkeş'in acilen tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesi gerekiyordu. Hemen Bayındır Tıp Merkezi ile bağlantıya geçildi ve hazırlık yapılması istendi.
Türkeş, 20 dakika sonra Bayındır Tıp Merkezi'ndeydi. Doktorlar, panik halindeydi; çünkü Türkeş'in kalbi tamamen durmuştu. Masaj ve şok tedavisi uygulandı. Bir ara kalp ritminde bir kıpırdanma oldu, kalbi çalışır gibi olmuştu; ama bu çok kısa sürdü.
Hastanenin önü ana-baba günü gibiydi. Bir açıklama yapılmıyordu. Ülkücü gençler, eski dava arkadaşları, MHP yöneticileri, dostları, hastane kapısında tedirginlik içinde Türkeş'ten bir haber bekliyorlardı.
Bazı televizyonlarda gece yarısından sonra yapılan yayınlarda, Türkeş'in öldüğüne dair haberler veriliyordu.
Türkeş'in ölümü, canlı yayına geçen televizyon kanalları aracılığı ile kamuoyuna resmen duyuruldu. Hastane önünde toplanan ülkücüler, Türkeş'in ölümünü kabullenmek istemiyorlardı. Dualar ederek ağlıyorlar, tekbirler getiriyorlardı.
Ölüm haberinin resmen açıklanmasından sonra Anadolu'daki ülkücüler de Ankara'ya gelerek sabahın erken saatlerinden itibaren Bayındır Tıp Merkezi'nin önüne yığılmaya başladılar.
inanılmaz bir görüntüydü. Genç, yaşlı, kadın, erkek, herkes ağlıyordu. Ertesi gün öğleye doğru hastanenin önüne yığılan kalabalık, binleri aşmıştı; ama, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Moraller bozuktu. Ülkücüler, gözlerindeki yaşı saklamıyorlardı.
Oysa daha birkaç saat önce her şey normaldi. Alparslan Türkeş katıldığı geceden alkışlarla uğurlanmıştı.
değerli bir siyasetçi olup başbuğluk haddine olmayandır. ayrıca ilerlemesinin mümkünü olmayan türk-islam senteziyle milliyetçiliğe büyük darbe vurmuştur. düşünün bu dünyada 700 milyon türk var bunların yarısı müslüman. hatta en müslüman olanları türkiye türkleri. ilerlermi tabi ki hayır.
dediğim gibi değerli bir siyasetçiydi ama başbuğ değildi. gerçek türk başbuğu için (bkz: kemal atatürk)
sağır sultan duysun bu sözlerimi, partim mhp'dir liderim Türkeş. işte ben açıkça derim kendimi partim mhp'dir, liderim türkeş. kırkdört de dikilen ülkü çiçeği, elli yıl önceden gördü gerçeği. ben daha neyleyim balı peteği, partim mhp'dir, liderim türkeş. milliyetçi görüş milli çözümdür, 9 ışık ise iki gözümdür. bu gözle bakarsan gerçek görülür. partim mhp'dir, liderim türkeş. ülkücülük dedin sahi ne demek? kim öğretti bize bunları tek tek. türkeş'ten gayrıyı kim gösterecek, partim mhp'dir, liderim türkeş. bir lider gösterin varsa yetkisi, dünya türklüğüne olsun etkisi, çenesine hakim değil gerisi. partim mhp'dir, liderim türkeş. gardaş be desinler mhp şöyle, bu güneş balçıkla sıvanmaz böyle. zalimlere inat gel gel yine söyle; partim mhp'dir liderim, önderim, başbuğum türkeş.
seveni çoktur sevmeyeni seveninden daha çoktur ama rahmetlinin arkasından konuşmayın ırkçı değil milliyetçidir.ırkçılıkla milliyetçilik arasındada dağlar kadar fark vardır.orhan doğana etiği şu sözü hiç unutmama ve bazıları iyi göt olmuştur''amerikadada 70 milyona yakın alman kökenli insan varo zaman onlarda amerikanın resmi dili almanca olsun veya amerikada alman cumhuriyeti kuralım desinler.''tamam hiçmi kötülüğü olmamıştır olmuştur ama siyasetin altın çağı dönemindeki 4lü liderden biridir.süleyman demirel,bülent ecevit,necmettin erbakan,alparslan türkeş.bu isimleri sevsenizde sevmesenizde bu 4 isim türkiyede şu an var olan milliyetçilik,sosyal demokrasi,islamcılık,liberal demokrasi düşüncelerinin babaları eğer bunlar olmasaydı bu görüşlerde olmazdı.ne kadar bu görüşlerden birisini sevip sevmeyin ama bunlarda türk siyasetinin olmassa olmazları.
behiç kılıç'ın son köşeyazısında mehmet ali ağca'nın ülkücü olmadığına dair alparslan türkeş'in beyanatları yer almış. fakat türkeş öyle şeyler söylemiş ki okurken ürperiyor insan:
"Abdi ipekçi'nin öldürülmesi hadisesinden bizim haberimiz olmadığını, eğer bizim tarafımızdan öldürülmesi gerekseydi, bunun emrini benim vermiş olacağımı, ben emir vermediğime göre, Mehmet Ali Ağca'nın tetiği çekme emrini kimden aldığının belli olmadığını söyledim."
"eğer bizim tarafımızdan öldürülmesi gerekseydi..." ifadesine dikkatleri çekmek istiyorum. yazının tamamı için:
2.Dünya Savaşı'nda Nihat Atsızla türkiyenin almanya yanında savaşa girmesi gerektiğini attığı mektuplarda dile getirmiş.Almanlar geri çekilmeye başlayınca mektuplar ortaya çıkmış ve işgence görmüştür kendileri.
4 nisan 1997'de ölmüş aşırı milliyetçi siyaset adamı.
yurttayken doğum günümü kutlayamamama neden olan rahmetli. gizliden gizliye de olmuyordu o iş. en güzeli dışarıda kutlamak deyip işimizi dışarıda görürdük.