Bir şeye yok demek için o şeyin fikrine, ismine sahip olmalıyız. Misal biri diyor ki 'yok' diğeri cevaplıyor 'ne yok?' Yani bir şeye yok demek için dil bilgisi üzerinden gidilince nesneye ihtiyaç vardır; rasyonel çerçevede ise bir fikre. insan beynine fikri düşen her şey ama her şey vardır. Öyleyse 'Allah' yok demek evrende her şeyin zıddıyla var olmasından da yola çıkılınca * bu kadar büyük bir evrenin ayakta durmasına sebep düzenin yıkımı demektir. Ama evren hala yıkılmadığına göre bu düzeni devam ettiren denge kurulmuştur demektir. Sonuç olarak yok denilen Allah yerden göğe her yerde, her zerrede, her hücrede vardır demektir.
Buna delil arayıp duran Allah'dan mahrum kalır. inanç işidir bu. Peygamberlerin karşısında olanlar da sürekli delil istemişler sonunda da inançsız bir şekilde ölüp gitmişlerdir.
allah a ya da daha geniş bir ifade ile bir yaratıcıya inanmak için kanıt arayanların peşinde koşturduğu varsayımsal delillerdir. inanırsın ya da inanmazsın bu tamamen kişisel bir durumdur. zaten kanıt olmadan görmeden inanılıyorsa inanç anlamını bulur. insanoğlunun kısıtlı algısı ve kısıtlı evrensel-fiziksel bilgimiz ile allah ın varlığını kanıtlamaya çalışmak nafile bir hareket olur.
Allah'ın varlığını hayatın her zerresinde görmek mümkündür, bunca düzeni bir tesadüf olarak görmek gerçekten çok enteresandır, herşeyi yoktan var eden Allah'a inanmayanlar Allah olmadan yoktan var olmayı nasıl açıklıyorlar çok merak ediyorum.
ilahi adaletin olması gerekliliği. insan ne kadar adil olursa olsun, birinin hakkı yinede yenecektir. o yüzden şaşmayan bir adalet olması gerekir ki, bu da ilahi adalettir.
görmek için değil reddetmek için çok özel çaba ve kastın olması gerektiği apaçık beyyinelerdir.
devekuşu saklanmak için başını kuma gömdüğü zaman kimsenin kendisini görmediğini sanır. ne kadar basittir bu kaçış.
hasıl ı kelam görmek için karşıda nesne olması ve ortamda ışık olması yetmez; bir de görecek göz ve anlamlandiracak zihin olması gerek. onlar olmazsa ışığın da güneşin de anlamı olmaz.