yanlıştır. kurcalanması, bulunması yanlıştır. yapmamak gerekir. allah varlığı kanıtlanacak bir varlık değildir. bir şeyin varlığını kanıtlamak aynı zamanda yokluğunu kanıtlamak demektir. derin bakmak gerekir. ıspat işine girmemek gerekir. o işi ednan hoca yapar. bırakalım.
insan vücudunu,dna yapısını ve biyokimyasal düzenini incelerseniz ''kanıtığın ağababasını'' görmüş olursunuz..
''kafayı yedirtecek derecede'' karmaşık ve anlaşılmaz olan insan vücudunun hiçbir şekilde kendi kendine zaman içinde oluşabileceğini sanmıyorum..
düşünün sadece karaciğer metabolizmasını bile öğrenmeye kalksanız yıllarınızı alır..o da tam öğrenemezsiniz..en kral ''kimya profesörünün bile yapamayacağı işleri'' yapmaktadır o 1,5 kiloluk siyah organ..
gerisini siz hesap edin..ben başka birşey demiyorum..
tanrının varlığının kanıtlarıdır.
1.yaklaşık 174.000 peygamber,iki dünyanın hakimi hz.muhammed (s.a.v) 4 mukaddes kitap gönderildi.
2.incilde geçen bir ifade ve tek doğru ifade isa, ''beni gördüğün için mi iman ettin? dedi. görmeden iman edenlere ne mutlu!'' (yuhanna 20:29).
3.dna gibi karmaşık bir yapıyı değil evrim diye bir düzmece ancak ve ancak üstün bir varlık yaratabilir.
4.evrimle oluştuk peki ama evrimi kim yaptı? dünya bir patlamayla oluştuyse patlamayı kim yaptı patlama nasıl oldu? her şey nasıl oluştu?
ve son olarak tanrıdan ateistlere bir söz
bakara 18
summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).
"onlar sağır, dilsiz ve kördürler. artık onlar dönemezler."
--spoiler--
evrimle oluştuk peki ama evrimi kim yaptı? dünya bir patlamayla oluştuyse patlamayı kim yaptı patlama nasıl oldu? her şey nasıl oluştu?
--spoiler--
i$te bu soru yüzünden insanoğlu inanmaya muhtaçtır. nitekim olmadığını kabul etse insanoğlu toplu intihar etmek daha makul değil miydi? am sik, para kazan, ba$bakan ol eee?
(bkz: 404 not found) tanrı ve din gibi metafizik konular ispatlanamaz. bunun için ingilizcede bile din, inanç anlamına gelen religion kelimesine karşılık gelir...
tattığın nimetleri ne kadar kafirlik yapsan'da yine önüne sunan allah'tır. ister inan, ister inanma. elbet hesap günü gelecek ve herkes her şeyi o gün öğrenecek. gayba inanmanın saçma geldiğini savunanların tezi hesap günü ne olur? ve o gün şuan ki gibi rahat konuşabilirler mi ? ya da her zamanki gibi yine mi işlerine gelmeyecek gibi davranıcaklar bilinmez ama titremeleri 7.4'ten fazla olacağı kesin.
BiRiNCiSi: Ey muannid münkir! Senin enaniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki, yüz muhali birden kabul etmeyi, bir derece hükmediyorsun. Çünki sen mevcudsun. Ve basit bir madde ve camid ve tegayyürsüz değilsin. Belki, daima teceddüdde olarak, gayet muntazam bir makine ve hârika ve daima tahavvülde bir saray gibisin. Senin vücudunda her vakit zerreler çalışıyorlar. Senin vücudun kâinatla, hususan rızık münasebetiyle, hususan beka-i nev'i itibariyle alâkadar ve alış-verişi vardır. Senin vücudunda çalışan zerreler, o münasebatı bozmamak ve o alâkadarlığı kırmamak için dikkat ediyorlar. Öylece ihtiyatla ayaklarını atıyorlar. Güya bütün kâinata bakıyorlar. Senin münasebatını kâinatta görüp öyle vaziyet alıyorlar. Sen zahirî ve bâtınî duygularınla, o zerrelerin, o hârika vaziyetine göre istifade edersin. Eğer sen vücudundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelî'nin kanunuyla hareket eden küçücük memurları veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçları, herbir zerre bir kalem ucu veya kalem-i kudretin noktaları, herbir zerre bir nokta olduğunu kabul etmezsen; o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım ki, senin mecmu-u cesedinin her tarafını görmekle beraber, münasebetdar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anasırının menbalarını ve rızkının madenlerini bilecek, tanıyacak yüz dâhî kadar bir akıl vermek lâzım geliyor. Senin gibi bu mes'elelerde zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflatun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir!..
iKiNCi MUHAL: Senin vücudun bin kubbeli hârika bir saraya benzer ki; her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine başbaşa verip, muallakta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha acibdir. Çünki o saray-ı vücudun, daima kemal-i intizamla tazelenmektedir. Gayet hârika olan ruh, kalb ve manevî letaiften kat-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir âza, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemal-i müvazene ve intizam ile başbaşa verip, hârika bir bina, fevkalâde bir san'at, göz ve dil gibi acib birer mu'cize-i kudret gösteriyorlar. Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tâbi' birer memur olmasalar; o vakit herbir zerre, umum o ceseddeki zerrelere hem hâkim-i mutlak hem herbirisine mahkûm-u mutlak, hem her birisine misil hem hâkimiyet noktasında zıd, hem yalnız Vâcib-ül Vücud'a mahsus olan ekser sıfâtın masdarı, menbaı, hem gayet mukayyed hem gayet mutlak bir surette olmakla beraber, sırr-ı vahdetle yalnız bir Vâhid-i Ehad'in eseri olabilen gayet muntazam bir masnu-u vâhidi o hadsiz zerrata isnad etmek; zerre kadar şuuru olan, bunun pek zahir bir muhal belki yüz muhal olduğunu derkeder.
ÜÇÜNCÜ MUHAL: Eğer senin vücudun, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Ezelî'nin kalemiyle mektub olmazsa ve tabiata, esbaba mensub matbu' ise, o vakit senin vücudundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde daireler misillü, binler mürekkebler adedince tabiat kalıblarının bulunması lâzım gelir. Çünki meselâ bu elimizdeki kitab eğer mektub olsa, bir tek kalem, kâtibinin ilmine istinad edip, bütün onları yazar. Eğer o, mektub olmazsa ve onun kalemine verilmezse, kendi kendine olmuş denilse veya tabiata verilse, o vakit matbu' kitab gibi, herbir harfi için bir demir kalem lâzımdır ki tab'edilsin. Nasılki matbaada hurufat adedince demir harfler bulunur, sonra o harfler vücud bulur; o vakit bir tek kaleme bedel, o hurufat adedince kalemler bulunması lâzım gelir. Belki o hurufat içinde bazan olduğu gibi, küçük kalem ile bir büyük harfte bir sahife -ince hatla- yazılmış ise, binler kalem bir tek harf için lâzım geliyor. Belki birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle, senin cesedin gibi bir şekil alıyorsa, o vakit herbir dairede, herbir cüz' için, o mürekkebat adedince kalıplar lâzım geliyor. Haydi, yüz muhal içinde bulunan bu tarzı, mümkün desen dahi, bu muntazam san'atlı demir harfleri ve mükemmel kalıpları ve kalemleri yapmak için, yine bir tek kaleme verilmezse, o kalemler, o kalıplar, o demir harflerin yapılması için, onların adedlerince yine kalemler, kalıplar ve harfler lâzım. Çünki onlar da yapılmışlar ve onlar da muntazam san'atlıdırlar. Ve hakeza müteselsilen gittikçe gidecek...
işte sen de anla! Bu öyle bir fikirdir ki; senin zerratın adedince muhalat ve hurafeler, içinde bulunuyor. Ey muannid muattıl! Sen de utan, bu dalaletten vazgeç!
Bediuzzaman Said Nursi- Risale-i Nur Kulliyati Tabiat risalesinden alintidir..
bu konuda her gün farklı farklı başlıklar açılıp altına benzer şeyler yazılıyor. konu uzadıkça uzuyor.
her nasıl bilimin getirdiği hükümler, sürekli yeniden tanımlanmaya çalışılan/yeniden yorumlanan doğa kanunları bir yaratıcının varlığını ya da yokluğunu kanıtlayamayacaksa, din de varlığını kanıtlara dayandırmaz. dinlerde esas olan inançtır, bu sonuca bilimsel gerçeklerden çok hissî/duyusal olarak ulaşılmasını bekler. temelini herkesin o inançta birleşmesinden çok bu erdeme sahip olanların alacakları mükâfat/olmayanların alacakları cezaya dayandırır. sonuçta, tüm hükümlerinin kanıtlanabilirliği dini yok eder. mesela, müsülümanlık dini üzerinde hiçbir şüphe duyulmayacak şekilde olsaydı, varlığını mutlak kanıtlara dayandırsaydı; dünya macerasına ne gerek kalırdı?
ateistlere sesleniyorum uykusu geldiğinde uyumama yetkisi elinde mi? yada uyuduğunda ben istediğim saatte kalkmama lüksün var mı gücü elinde mi? kendisine bile hakim değilken demek ki sen kendinin elinde değilsin seni yaratan bir güç kuvvet var . öyle bir toprak ki iyi ve kötüyü öldüğünde barındıran peki 6 aylık bebeği hiç suçu yokken tecavüz eden kişiyle birlikte aynı toprağa gömülüp yok mu olucaksın ? hayır mevlam işte orada sonsuz kudret sahibi yaratıcı adalet kudretiyle hesabını sorucaktır . cehhenem boşuna değil cennette . ey gafiller sizler körseniz güneşi görmüyorsanız bu güneşin yokluğundan değildir uyanın !