kendi ismini kullanarak kötülük yapanlara karşı çok sus pus, hatta biraz korkak olması.
habire "bana iman edin" demesine rağmen, kendisini göstermeyecek kadar utangaç, çekingen, böyle boynu bükük, melül bişi olması.
kişinin inanç dünyasında bir kırılma noktası, olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilebilecek aydınlanma anıdır. benimki şöyle oldu:
lisedeyken; psikoloji, sosyoloji ve felsefe bilimlerine ilgi duymaya başladığım dönemlerde ranzamın alt katında soyut düşüncenin keyfini çıkarırken mükemmeliyet üzerine düşünürken yakaladım kendimi.
bu ana kadarki tanrı anlayışım, dünyaya müdahele etmeyen, kendisinden hiçbir şey istenmeyecek, yazılı kurallarının sadece bir döneme ait olduğunu düşündüğüm, iyi niyetin ve yardım severliğin, kendine erdemli bir hayat kurmanın en önemli gereklilikler olduğunda karar kıldığım bir inanış türüydü. ben evrenle birdim ve ona ait her şeye saygılı olmam gerekirdi. sık sık şükreder, ne kadar kötü şeyler yaşasam da bunların daha iyi ve diğer insanlar için faydalı bir kimliğe dönüşmem için aşamalar olduğunu düşünürdüm. tanrının olanlarla bir ilgisi yoktu. o sadece her şeydi. tanrı, yani doğa bütün olarak sadece sevimli bir gözlemciydi ve her bir varlığı eşit derecede severdi. meğersem bunun adı islamiyet değilmiş. sonradan öğrendim.
doğanın, evrenin mükemmel olduğunu nereden bildiğimi düşündüm. mükemmel sıfatı, ancak iki aynı türde şeyi karşılaştırırken herhangi birine yorumlama için verilecek bir sıfattı. elimde bir evren, dünya ve hayat, onların oluşturduğu bir tane yorumlama kapasitem varsa dünyanın mükemmel olduğunu nasıl söyleyebilirdim? eğer dünya ilahi dinlerin söylediği kadar mükemmel değilse şükretmenin ya da tüm bunları harika bir varlığın yarattığı düşüncesinin ne önemi vardı? bunlar sadece spekülasyon ve yorumdu.
bu düşünce kırılmasından sonra önemli olanın şahsi yorumlar değil, zaten benim yorumum olmadan var olan şeyin araştırmalarla tanımlamasının daha gerçek olduğunu fark ettim. gerçek diye bir şey de yoktu ama algıladığım dünyada en gerçek sıfatını hak eden tek şey buydu.
bu yüzden bilime ve hayata dair öğrenmeye daha çok önem vermeye başladım. biliyorum ki, yeterince bilemiyorum ve bilemeyeceğim. bilginin de öğrenmenin de sonu yok. bilemeyeceğim şey üzerine yaptığım yorumlar da sadece spekülasyondur, subjektiftir.
herşeyin mutlak sahibi ve mutlak güç olan tanrının neden kendisine yüzmilyonlarca melek ve yüzmilyarlarca ruh * yarattığı sorusuna veremediğim cevaptır.
hem madem ezeli ve ebedisin niye bunca insanı yeryüzünde test etme şevki?
freudian bir bakış açısı ile tanrıya ihtiyaç duyulmadığı hissidir. "21. yy'a gelmişim, kendi işimi kendim görüyorum, adamlar uzaya çıkmış, evrim teorisi diye bişey var, hala ne diye istediğim bişey olmuyor diye tanrıya yalvarayım?" der kişi.
haklıdır bir bakıma da fakat, dinin salt ihtiyaçtan doğup doğmadığını bir kez daha kontrol etmesi gerekiyordur. sadece ateist kişi değil, inanan kişi de bunu yaparsa daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşur diye düşünmekteyim.
bir arkadaşım, kız arkadaşıyla yaşadıkları olumsuzluklardan sonra tanrıya inancını yitirdiğini söylemişti. aslında maneviyatçı bir ailenin çocuğu olduğu halde bu kadar kolay inancını yitirmiş olması garibime gitmişti. ve ben 20 yıldan uzun süredir gözleri görmeyen ve askerlik çağından itibaren ağzında tek dişi bile kalmamış, beli iki büklüm halde ancak bastonla yürüyebilen, tam 85 (seksenbeş) yaşındaki dedemin tek bir defa bile, allaha isyan ettiğini duymadığımı, aksine sürekli "allahım büyüksün" diyerek tesbih çektiğini işittiğimi anlatmıştım. arkadaşım söylediklerinden sanki pişmanlık duyar gibi olmuştu.
gözün 40 ayrı tabakadan oluşması, bunları oluşturan hücrelerin sırayla yerini bulması, iki gözün aynı anda birçok fotoğraf çekmesi ve bunu beyne tek bir resim olarak 3 boyutlu iletmesi, ayrıca her göz açıp kapayışta beynin mili saniyede görme işlevini kapatması gözde flaş etisi oluşmasını engellemesi gibi nedenlerdir.
dünya bir imtihan yeridir.karşımıza çıkan her şey bir sorudur.
sınav kağıdının ne zaman alınacağı(ölüm) belli değildir.
burada çıkan soruların cevapları ilahi kitaplarda ve peygamberlerde vardır.
herkes istediği şıkkı işaretlemekte özgürdür.yanlışı seçen de doğruyu seçen de engellenmeyecektir.
sorular
1.zenginsin;
a)fakiri hatırlayacaksın ,şükür edeceksin. b)insanları küçük göreceksin, allah a nankörlük edeceksin.
2.zekisin;
a)zekanı allah yolunda iyi işler için kullanacaksın, şükredeceksin b)zekanı kötü kullanıp insanların başına bela olacaksın.
3.engellisin;
a)sabredeceksin. b)isyan edeceksin.
4.kainatı görüyorsun;
a)her şeyi tesadüfe bağlayacaksın b)her şeyin planlı olduğunu farkedeceksin.
Bir atletizm pistinde 5000 metre yarışında bütün atletler aynı hizadan başlasın demek gibi birşeydir bu.
Allaha inanmamaya bulunan sebeplerde gittikçe basitleşiyor adeta bir çocuğun istenen bir işi yapmamak için sudan bahaneler uydurması gibi.Bir kere kaliteli bir ateist Allaha inanmamaya değil yaratıcıya yada Tanrıya inanmamaya ifadesini kullanırdı.
Zenginle fakirin eşit şartlarda yarıştığını iddia edemez kimse bir kere zenginin sorumlulukları kolay değildir paranın insanı ne kadar kendine bağladığı rahatlıkla görülebiliyorken bir zenginin parasının belli bir oranını fakirlere vermesi kolay birşeymidir.
Bir fakirin ise sadece sabretmesi bütün bunlara bedeldir.Ayrıca asıl hayat ahiret hayatıysa orda kavuşulacak imakanlar daha önemldiir fakir az bir çabayla bunlara ulaşabilir rahatlıkla.
Kusursuz ve günahsız hayatları sonucunda bu dünyadaki sıkıntıları extra puan rahatlığı eksi puan kazandıracağından fakir sonsuz hayatta daha avantajlı olacaktır.Çünkü cennet tek düzeyden ibaret değildir.
edit:entry'i giren arkadaşa ateist demedim yanlış anlaşılmasın.Yazarın bir ateistten alıntı yaptığını yada ondan duyduğunu yazdığını düşünmüştüm.
Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer.
(iSRA/18)
--spoiler--
istanbulda bir üst geçitte güneşin o kızgın sıcaklığı altında akşama kadar ayakkabı boyayan ve eve gidip dininin her gereğini yerine getiren ezilen, sefalet çeken bir insan bir yanda.
yine en lüks arabalarla dolaşan, dilediği yemeği yiyen, dilediğini giyen bir insan buda ibadetini yapıyor allaha karşı dinin gerektirdiği herşeyi yapıyor.
--spoiler--
yine en lüks arabalarla dolaşan, dilediği yemeği yiyen, dilediğini giyen bir insan buda ibadetini yapıyor allaha karşı dinin gerektirdiği herşeyi yapıyor olsaydı bir önceki ifadede sefalet çeken insan olmazdı. tabiki bir müslüman zengin olma hakkına ve bu zenginliğin getirdiği refah ile yaşama hakkına sahiptir ancak islamın gerektirdiği herşeyi yapmışsa.