bu adamın bir artısıda ermeni asıllı olmasına rağmen bu kadar sevilmesi ve sayılmasıdır. bizim gibi bir milleti oyuna getirmeye çalışanlara kapak olacak nitelikleride bir kişilik. fenrbahçeli olmama rağmen takdirimi kazanmıstır.
besiktas cola turka basketbol takımının tahtına göz diktiği ünlü beşiktaş amigosu. zira basketbolcular akatlar da seyircilere çok da güzel üçlü çektirmektedirler. ama üçlü yerine bir dörtlü icat edilmedikçe yerinin doldurulması zordur. cezasının bir an önce bitip, çarşı yı derleyip toplamasını merakla beklemekteyiz. *
hobbit: amigoluk kötü bir şey değil. eksici arkadaşlar tribünlerden ne kadar da uzaksınız. inönü kapalısında çarşının lideri alen markaryandır deyin bakalım nasıl karşılanacaksınız.
ruhumu sıcacık yapan o siyah-beyaz kaşkolum boynumdan çıkar, iki elimin arasına gerilir kaşkolum, ve ben söylemeye başlarım " bir şarkısın sen..." alen markaryan.
dini ırkı önemli değildir. önemli olan düşünceleridir. beşiktaş'ımızın tribün lideridir. o üçlü çektirmesi yok mu futbolu seven her insanın o üçlü anını görmesi ve o stadta olarak o anı yaşaması gerekir.
hrant dink'e kendisine yakisacak bir elveda etmis spor adami:
gururluyum
avaz avaz feryatların, bir çığlığın, bir şaşkın parmağın, belki kaderin, ağız dolusu isyanın, bir tetiğin, bir soğuk namlunun ve 50 kuruşluk 3 tane merminin acı haykırışları vardı istanbul sokaklarında. ağlıyordu insanlık... kahrolmuş yüreklerin, burkulmuş sevdaların içli ritimleri vardı kasetçide çalan melodide. ağlıyordu hoparlör... "sarı gelin" seslerinin içinde bir adam yatmaktaydı yerde... kanlı, upuzun; ama ölmeyen... tüm ölmüş denen aydınlar gibi... belki yalnızca ışığı söndü, tıpkı pazar günkü inönü gibi... umutların bitmeye yüz tuttuğu an, ışıkların sönmesiyle bir ışık doğdu içimize. ve yeni bir ışıkla, yeni bir gol geldi... zaten yalnızlıktan sıkılmış, ağlamaklı inönü'ye bahar çiçekleri ayrı bir hava verdi. ve futbolcular daha bir sıkı sarıldılar birbirlerine. belki çocuğu ağlamakta babasına, kızı feryat figanda... ağıtlar yakmakta karısı ve eşi dostu ıstırapta... lakin bir gol var atılan, sönen ışığın ardından... ve de bir kurşun! sönen tüm hayallerin mahmurluğundan. birisi; sessiz inönü'yü, soğuk havayı ve futbolcuları kaynaştırmasını bildi. öteki ise; yüzyıllardan beri iç içe yaşayan bu toplumları, bu kültürleri, birbirinden kız alıp veren bu insanları daha da pekiştirecek. ve dün bir kere daha anladım ki, bu topraklarda yaşamaktan ve türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum.
her önüne gelenin bir şekilde bok atmak için elinden geleni yaptığı beşiktaş tribün lideridir. Adam gibi adamdır. Sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz insandır.
edit: cinayetle yakından uzaktan ilişkilendiren insan değildir bu kişiyi, fakat ottan püsürden nem kapan şahsından bu konuyla ilgili sessizliğin nedeni sorulmaktadır.
sözde değil, özde tribün lideri. çarşı grubunda söz sahibi olabilecek, futbolla ilgilenen taraflı tarafsız herkesin tanıdığı tek amigo.
şu an türkiye'de futbol kelimesi içinde dahil olan tüm olayların üstünde bir hadise yaşayan grubun en önemli kişilerinden biri. kaçımız 8 eylul 2007 malta turkiye macinı konuşuyoruz? milli takımın avrupa şampiyonasına gitmesinde en önemli viraja girdik. 4 gün sonra içeride bir maçımız daha var. ama kimse bu konu hakkında yorum yapmıyor. herkes neyi konuşuyor? besiktas yonetimi carsi yi teror orgutu ilan etsin, carsi kendine karsi gibisinden konular..
medyada neler görüyoruz. vefat eden barış akarsu'nun hastane görüntülerinde neler yaşandığı daha dün gibi aklımda. medyanin baris akarsu somurusu diye bir başlıkta tüm bu konular irdelendi.
çarşı şu an çok büyük bir acı içerisinde. kolay değil, 2 ay içinde 4 kardeşimizi/abimizi toprağa verdik.
önce, hayatının baharında ki alper; sonra milyonlarca hayranı olan barış akarsu; ardından son holigan diye adlandırılan beşiktaş tribününün her şeyi, çok sevdik be abi pankartının ilham kaynağı optik başkan; şimdi de mükemmel bir insan olan, en içten şekilde abi denilebilecek ferdi arslan.
tüm bunlar böyle olunca, sürekli tribünde ölenleri anmaktan takıma motive olamadığımız bir dönemde, çok büyük bir acı daha yaşadık. ama işte medya böyle. insanlar rahat bırakmıyorlar ki.. sürekli birileri geliyor, senden açıklama bekliyor. insanlar aydınlanmak istiyor. sonra düşünüyorsun, aydınlatılmak hakları diyorsun ve belki de duygulandığın bir an da kameralar sunucuyu çekiyorken mendille siliyorsun gözyaşlarını..
ferdi abi çok önde olan bir sima değildi. ama beşiktaş kapalı tribünü'ne gelen herkes tanır. en azından amigo harun'u duymuş olabilirsiniz. hindi baba harun, hindi baba sloganı, optik başkan'dan sonra en çok amigo harun'a yakışırdı. harun'un üstünde bir forma vardır. beşiktaş tribününe gelme olanağınız olursa, bakın arkasında ne yazıyor.. ferdi yazar o formada. yani alen ile birlikte kapalı üst tribününün amigoluğunu yapan, beraber sete çıkan amigo harun'un en yakın arkadaşıdır ferdi abi..
bizim için önemli bir insandı. seviyorduk, sayıyorduk.
sonuçta alen'in demek istediği, acımızı yaşayalım, yasımızı tutalım, biraz bizi kendi halimize bırakın. ama bu çok zor işte. her hafta maçtan sonra gazetelere bakıyorum, "çarşı yine pankartlarla göz doldurdu", "çarşı mükemmel destek verdi" gibisinden haberler.. ee sen dünyaca ünlü bir taraftar grubu haline gelirsen, toplumun her sorununu gündeme getirip, ona karşı mücadele ettiğini gösterirsen, sosyal faaliyetlerde bulunursan, bir taraftar grubunu aşıp, sivil savunma örgütü halini alırsan, medya da senin içinde yaşanan bir olayı sürekli irdeler.
tüm bu olaylardan sonra, bizim durumumuzu en güzel anlatan beste. ayrıca bir tanım daha; yapılan bir bestede, tribünde gözyaşı dökmeye başlayan, sonrasında o hali görüldüğü an herkesin ağlamaya başlamasını sağlayan beşiktaş kapalı tribün amigosu. o beste hangisi mi? işte buyrun;
seninle ağladık senle güldük biz
sevdamız uğruna canlar verdik biz
siyahın zindan olsun beyaz aydınlık
herkese nasip olmaz beşiktaşlılık..
hayret yazılmamış. kebap lokantasının adı aleni' dir. maça gidemeyen taratftarların formalarla maç izlediği, süper de kebap yiyip rakılarını yudumlayabileceği, içeride 8-10 tane televizyon olan mekandır ayrıca.
setin üstünde olmadı her saniye o muhteşem cemaatin "acaba ne oldu?" diye birbirlerine soru sormasına ve içlerine kurt düşmesine neden olan kişi, lider...
olmadığı bir maç kabul edilmemiş bir ibadet gibidir...
sinan engin olayını en kansız biçimde bitirerek ite, çakala meydan vermemiş tribün lideri.
diyelim ki, alen pankartlara sahip çıktı takım iyi giderken kulüpteki kaos kime yarar?
diyelim ki, alen tribündeki pankartları zinhar kabul etmedi, çarşı'nın altına koyulan dinamiti patlatmak olmaz mı?
açıklamasında "biz, sadece ertuğrul sağlam lehine tezahürat yapılacak, demiştik" diyerek, sinan engin'e ve kamuoyuna verilmesi gereken cevabı vermiştir... krizi de çok iyi yöneterek hem pankartı açanları afaroz etmemiş, hem yaptığı açıklamayla sinan'a tepkiyi göstermiş hem de başkanın beceremediği birlik beraberliği sağlamış, olayların üzerine sünger çekerek beşiktaş'ın zarar görmesini, çakalların sırıtmasını engellemiştir... ne tribünde çatışmaya mahal vermiş ne de kulübün, tribün-yönetim kaosuna sürüklenmesine izin vermiştir... bu sebepledir ki; büyük adamsın alen!