istanbul Atatürk Havalimanının kapasitesini artırmak için yeni bir pist inşaatı ihalesi yapılmış, en düşük ve uygun fiyatı veren o zamanki başbakanın memleketlisi yakın arkadaşı Sadri Şener adlı müteahhit, ben bu pisti DHMiye 1 trilyon 864 milyar liraya bitirir, teslim ederim diyerek sözleşmeyi imzalamıştı.
Fakat temel atıldıktan sonra; projede yanlış keşif yapılmış, bu pistin altı çürük, bataklık diyerek; kazılacak toprak 1.5 milyon metreküp değil, 2.5 milyon metreküp değil, 4.5 milyon metreküp değil, 5.5 milyon metreküp de değil tam 6.7 milyon metreküpe çıkartılmıştı.
Başbakanın yakın arkadaşı müteahhit de 1.8 trilyon liraya bitiririm dediği işin faturasını 15.5 trilyona dayandırmıştı. DHMi bu parayı ödedi. Sonradan gazetelerin ekonomi sayfaları, bu işadamının devletten pist ihalesini alarak iflastan kurtulduğunu yazmışlardı. http://sozcu.com.tr/2014/...akan-yataga-dustu-544715/
--- alıntı ----
Nisan 2005'te Van Başsavcılığı'na gelen ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddiasını içeren imzasız bir ihbar mektubu işleme konmadı. Zira, YÖK'ten yargılama izni çıkmamış, bu nedenle savcılık da "görevsizlik" kararı vermişti.
Ancak aynı ihbar, Haziran 2005'te bu kez özel yetkili savcı olarak dosyaya bakan Ferhat Sarıkaya tarafından, yargılama için YÖK izni gerektirmeyen "çıkar amaçlı suç örgütü kurulduğu" iddiasıyla işleme kondu. (Evet, Şemdinli savcısı olarak iyi çocukların bombaladığı Umut Kitabevi iddianamesinde generalleri suçlayınca meslekten atılan Sarıkaya).
Sarıkaya'nın soruşturmasında dönemin YYÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile üniversite yönetimi 25 milyon dolarlık tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapmakla suçlanıyordu. YYÜ Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı'nın Haziran 2005'te tutuklanmasının ardından temmuz ayında, o sırada yurtdışında bulunan Prof. Aşkın'ın evine 13 saat süren bir baskın yapıldı. ikinci suçlama "tarihi eser kaçakçılığı"ydı.
Prof. Aşkın, yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak 14 Ekim 2005'te tutuklandı. "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, bazı öğretim üyelerini sürgüne göndermek, fişleme yapmak"la suçlanan Aşkın hakkında 3 bin yıla kadar hapis istemiyle açılan dava, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. ilk duruşmada reddedilen tahliye talebi, 15 gün sonraki ikinci duruşmada, yani tutuklamadan 76 gün sonra kabul edildi.
Prof. Aşkın, tahliye kararı verildiğinde kapısında asker ve polisin nöbet tuttuğu, pencerelerine demir parmaklık takılan "mahkûm koğuşu"nda tedavi görüyordu.
Tahliyeden sonra YÖK'ten Van'a gönderilen özel heyet, yolsuzluk iddialarının asılsız olduğunu tespit etti. Özel yetkili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi de, 2 yıl önce vermeyi reddettiği "görevsizlik" kararını Haziran 2007'de verdi, "suç örgütünün varlığından söz edilemeyeceğine" hükmetti ve dosyayı özel yetkisiz Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi de, 33 ay boyunca yapılan başvurulara rağmen işletilmeyen süreci işletti ve "sanıkların yargılanması için YÖK'ün izni gerektiğine" karar verdi. Böylece dosya "yargılama izni" verilmesi için, üniversitede aylar önce yolsuzluk yapılmadığını saptayan YÖK'e gönderildi!
Sonuç olarak Ferhat Sarıkaya'nın özel yetkili savcı olarak başlattığı soruşturma, yaptırdığı baskınlar ve açtığı davaya karşın üniversitede ne tek kuruşluk yolsuzluğa rastlandı, ne de tarihi eser kaçakçılığına.
Ama arada, önemli şeyler oldu. Suçlamaları onuruna yediremeyen ve dört ay boyunca duruşmaya çıkamayan YYÜ Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı "Bu lekeyle yaşayamam" diyerek 13 Kasım 2005'te cezaevinde kendisini asarak canına kıydı. Koğuş arkadaşı Prof. Aşkın da kalp spazmı geçirince hastaneye kaldırılmış, kalbine üç stent takılmıştı. Aşkın hayatta kalmış, ama nefret söyleminin kalesi malum medyada dedesinin Ermeniliği üzerinden de yüz kızartıcı saldırılara uğramış, tutuklanmış, onuru kırılmış, sağlığı bozulmuştu.
Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda otururken yaşanan bu utanç hikâyesini unutmuşsa, alımlarında yolsuzluk yapıldığı öne sürülen 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin özetlediğim süreç sırasında Genel Sekreteri olan kardeşi Ramazan Çelik kendisine hatırlatabilir. Zira Ramazan Çelik de, yolsuzluk yapıldığı iddia edilen tıbbi cihaz alımında Tıp Fakültesi Genel Sekreteri olarak soruşturmaya uğramış, o sırada verdiği emeklilik dilekçesini daha sonra geri çekmişti.
--- alıntı ---- http://t24.com.tr/yazarla...n-bir-utanc-hikayesi,7190
akp'nin Karadeniz Otoyolu ihalesi Soruşturma Komisyonu'nun tutanaklarını incelerken çok ilginç bir belgeye ulaştım. Soruşturma Komisyonu Raporuna esas teşkil eden bu belge, Orman eski Bakanı Hasan Ekinci tarafından 29 Eylül 1997 tarihinde notere tutturduğu tespit tutanağıydı. Otoyol ihalesi öncesi düzenlenen bu tespit tutanağı özetle, ihalenin danışıklı bir döğüş olacağı, ihalenin şirketler arasında nasıl bölüştürüleceğini anlatan bir tutanaktı. Tutanak içinde çok ilginç bir cümle geçiyordu. Bu cümle aynen şöyleydi: Çayeli-Hopa 274 Milyon Dolar ihale bedeli ile bu inşaatın ANAPlı ve ANAPın kasası olarak bilinen Mehmet Cengize verileceği...
Meğer bizim Mehmet Cengiz aslen ANAPlıymış. Daha önce ANAPı finanse ediyormuş. ANAP kapanmış. AKPye geçmiş. Şu aralar AKPyi finanse ediyor."
Mehmet Cengizin adının karıştığı bir diğer şaibeli olay Seydişehir Alüminyum tesislerinin özelleştirilmesi. 2005 yılında Seydişehir Alüminyum Tesisleri, 305 Milyon Dolara Cengiz inşaata satıldı. Bu tesisin elektrik enerjisini Oymapınar Barajı karşılıyordu. Değerinin 1 Milyar TL olduğu tahmin edilen ve özeleştirme ihalesi kapsamında olmayan Oymapınar Barajı, alüminyum tesislerinin yanında Mehmet Cengize bedelsiz olarak verildi. Yani hediye edildi.
Yargı bu hukuksuz özelleştirmeyi iptal etti, ancak AKP, yargı kararını iptal eden bir yasa çıkardı. Anayasa Mahkemesi de bu çıkarılan yasayı iptal etti.
Bütün bu işlemlerin sonucunda, hukukun bir gereği olarak Oymapınar Barajının kamuya iade edilmesi gerekiyordu. Ancak bu yapılmadı. Baraj, Mehmet Cengizde kaldı. Yetmedi. Oymapınar Barajına otoprodüktör lisansı verildi. Ardından bu baraja, devlete elektrik satma hakkı tanındı. Devlet, Mehmet Cengize ücretsiz olarak verdiği barajdan, parayla elektrik satın almaya başladı. Sağlanan bu avantajlar sayesinde son 5 yıl içinde Mehmet Cengiz, Oymapınar Barajından yaklaşık 600 Milyon TL ek gelir elde etti."
--- alıntı ----
Kadıköy - Kartal metrosunda fatura 4 kat şişirilmiş.
Projeyi alan firma, ihaleden iki gün önce kurulmuş.
iBBnin yapması gereken ithalat işleri bu firmaya devredilmiş.
Taraftaki habere göre, ithalatı paravan şirketler üzerinden yapan firma vurgunu vurmuş...
Demek ki... Kadıköy istasyonunda kaynağı bulunamayan tuvalet kokusu bunun kokusuymuş!
--- alıntı ---- http://www.milliyet.com.t...detay/1868800/default.htm
---- alıntı -----
Ne diyor Başbakan Erdoğan, TÜRGEV den dolaşıp bana gelmek istiyorlar!
Bakalım öyle mi:
Cürüm işlemek için kurulan teşekkülün kurucu ve yöneticisi olmak, kamu kurumu dolandırmak ve özel evrakta sahtecilik yapmaktan sanık Ahmet Ergün ün, 26 Eylül 2001 de istanbul DGM Savcılığı na verdiği ifade:
Harun Karaca, istanbul Büyükşehir Belediyesi nde başkan (Recep Tayyip Erdoğan ın-SY) danışmanlığını yapmaktaydı. Görevini 1995 ve 1998 yılları arasında kesintisiz olarak sürdürdü. Bu dönemde belediyeden ihale alan firmalar için Harun Karaca önemli bir isimdi. Çünkü ihaleleri Harun Karaca inceler ve ihale alan firmalara belediyeye yakın olan vakıflara veya başka birimlere bağış yapılmasını sağlardı.
Bir firma ihaleyi aldıktan sonra Harun Karaca direkt olarak firma sahibinden hayırlı olsun, sen bu ihaleyi aldın, buradan para kazanacaksın, bizim öğrencilere yönelik hizmet amaçlayan bazı vakıf ve kuruluşlarımız var. Bunlara yardım ederseniz memnun oluruz diyerek, yüzde 3 ten başlayarak yüzde 10 a kadar varan miktarda kararlaştırılan komisyonla ilgili vakıflara ve kuruluşlara kanalize etmek için beni çağırırdı.
Firma sahibiyle ben diyaloga geçerdim. Belediyede resmi bir görevim olmadığı için istanbul Eğitim ve Gençlik Vakfı nda (iSEGEV) yönetim kurulu üyesi olduğum için böyle bir fonksiyon üstlenmiştim.
Benim Harun Karaca yla irtibatlı olarak görüştüğüm ve vakfımıza yardımlarını kabul ettiğim firmalardan hatırlayabildiklerim; Biat inşaat, Cengiz inşaat, Yüksel inşaat, Yapısal inşaat
Sanık Ahmet Ergün 2001 de iSEGEV yönetim kurulu üyesiydi.
Bugün; Başbakan Erdoğan ın oğlu Bilal Erdoğan, kızı Esra Albayrak, damadı Serhat Albayrak, dünürleri Reyhan Uzuner, eniştesi Ziya ilgen gibi aile bireylerinin kurucusu olduğu TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) yönetim kurulu başkanı!
Devam edelim
Sanıklar TÜRGEV kurucusu
Harun Karaca kim?
istanbul DGM deki dosyasından okuyalım:
istanbul Büyükşehir Belediyesi birimleri ve iştiraki olan şirketlerden ihale alan iş sahiplerinden belli oranda bağış adı altında komisyonlar aldığı; teşekkülün kurucularından olup, irtikap, zimmet, ihalelere fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak, özel evrakta sahtekarlık ve kamu kurumlarını dolandırma suçlarını işlediği görülmekte olup
Dün Harun Karaca sanıktı.
Bugün AKP istanbul Milletvekili!
Aynı davadan yargılanan ve kaçtığı için hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen iGDAŞ yönetim kurulu eski başkanı sanık Mustafa Açıkalın, bugün AKP milletvekili. Ve, TÜRGEV kurucusu!
Devam edelim
Reza Zarrab ın kuryesi
TÜRGEV 5 bin lira ile kuruldu.
2012 de ibni Haldun Üniversitesi kuruluşunda mal varlığı yeterliliği koşulu arandığı için, 156 milyon 789 bin 614 liralık mal beyanı gösterdi.
Bu mal varlığı artışında, Reza Zarrab ın kuryesi Ahmet Murat Öziş in, TÜRGEV e götürdüğü çantaların ne kadar katkısı var, bilemeyiz.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Royal Protocol adlı hesaptan TÜRGEV in Vakıfbank taki hesabına 26 Nisan 2012 de; 99 milyon 999 bin 90 dolarlık kaynak aktarıldığını söyledi ve söz konusu kullanıcının IBAN numarasını ve hesaptaki hareketliliği belgeleriyle açıkladı.
Allah Allah
Karşımıza hep aynı isimler ve aynı banka çıkıyor. (Alman savcılar, Deniz Feneri e.V. şirketinin para kaçırma ve aklama merkezinin Frankfurt Vakıfbank olduğunu ortaya çıkarmıştı.)
TÜRGEV de de Vakıfbank var.
Ve bakın Vakıfbank bu kez nerede karşımıza çıkacak
Yukarıda okudunuz:
Sanık Ahmet Ergün den sanık Harun Karaca ya kadar yargı karşısına çıkarılan bu kişiler o dönemde Vakıfbank Valide Sultan Şubesi yle çalıştı. Bugünün meşhur havuzu, o dönem bu şubede oluşturuldu! Erdoğan ın istanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminde, belediyenin 1 milyar 250 milyon dolarının buharlaştırıldığı yargı konusu oldu.
Sanıklar denetimi imkansız kılmak için paraları birçok hesapta dolaştırmış; Kıbrıs ta off shore hesaplarına aktarılıp gecelik repo yapmış; repodan para 2-3 sene önce ölmüş kişilerin kimlikleriyle çekiliyordu. Kesilen naylon faturalar ve şişirme ihale faturalarıyla havuz hesabı boşaltılıyordu. Vs.
Vazgeçilmez mutemet
Peki
Vakıfbank Valide Sultan Şubesi Müdürü kimdi: Maksut Serim!
Vakıfbank taki havuzun başında o vardı.
Maksut Serim bugün nerede?
Başbakanlık örtülü ödeneğinin başında!
SÖZCÜ nün dünkü sürmanşetinde örtülü ödenek giderlerinin yıllar içinde ne kadar arttığı haberi vardı. 2003 te 103 milyon lira iken, 2013 te 1 milyar 243 milyon liraya fırladı! Paralar nereye gidiyor?
Erdoğan başbakanlık koltuğuna ne zaman oturdu: 14 Mart 2003.
Maksut Serim başbakanlığa ne zaman alındı: 26 Mart 2003!
Üstelik lise mezunuydu.
Üstelik sahtecilikten ceza almıştı. (Ank. 9. Ağır Ceza Mah.)
Söz Vakıfbank ve sahtecilikten açılmışken ekleyeyim: Vakıfbank Valide Sultan Şubesi nde Maksut Serim in yardımcısı Bilal Karaman, 2004 te Vakıfbank Yönetim Kurulu üyesi ve ardından 22 Haziran 2005 te Vakıfbank Genel Müdürü yapıldı.
Sonra ne oldu: işadamı Ali Ağaoğlu, kredi karşılığında Vakıfbank Genel Müdürü Bilal Karaman a rüşvet verdi. Bilal Karaman ın eşinin üzerine alınan 3 dairenin parasının Ağaoğlu na ait Akdeniz inşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş tarafından ödendiği belgelendi. (ist. 20. Asliye Hukuk Mah.)
Paraların başında oturanların neler yaptığı açık değil mi?
Nereden girdik nereye geldik; tam bir havuz hesabı oldu!
Toparlarsak:
Ne diyor Başbakan Erdoğan, TÜRGEV den dolaşıp bana gelmek istiyorlar!
Nereye gitsinler, Kılıçdaroğlu na mı?
Başlığa anlam veremediniz değil mi? Sabırla okursanız her şeyi anlayacaksınız
Önce Dünürü takdim edeyim size:
Beyefendinin adı Orhan Uzuner Kim mi?
Bilal Erdoğan ın kayınpederi
Başbakan ın dünürü
17 yaşındaki kızı Reyyan ı Bilal le evlendirince 16 Ağustos 2003 tarihli Sabah a bir röportaj vermiş
***
O röportaja göre Orhan Bey mutluluk sarhoşuymuş.
Damadını öve öve bitiremiyormuş.
Kızımı her Başbakan oğluna vermezdim diye başlamış söze Üç kızından en büyüğü olan Reyyan ın bir başbakan oğlu ile evlenmesini, eşinin çevresinin geniş olması nedeniyle son derece normal karşıladığını söylemiş
Başbakan ailesine dünür olmamız, bizim hayatımızı etkilemez demiş ve devam etmiş:
Gerçi etrafımızda bana farklı davranmak isteyenler olabiliyor, ancak ben onlara bu imkânı vermiyorum
***
Peki; aradan geçen 11 yılda acaba Dünür Bey, etrafında kendisine farklı davranmak isteyenlere karşı ne kadar direnebildi?
Yani hayatında neler değişti?
Hemen belirtelim:
Orhan Bey o tarihte, Başbakan ın geçmişte başkanlığını yaptığı istanbul Büyükşehir Belediyesi ne bağlı Ulaşım A.Ş. de sıradan bir mühendisti
Bugün ise büyükçe bir şirketin ortağı ve genel müdürü
Bu şirketin adı UZKA inşaat.
Şimdi dikkatinizi toplayın; çünkü matruşkayı kapatmaya başlıyoruz:
Neden mi?
Dünüre yapılan kıyak; kolay kolay ortaya çıkmasın diye!
***
Orhan Bey in ortağı ve Genel Müdürü olduğu UZKA inşaat, Orhan Onur Dış Ticaret isimli bir şirketle yüzde 50 şer hisseyle başka bir şirket kurmuş O şirketin adı RAYBA
Bu RAYBA da MABA-T (mabat değil, edebinizi bozmamak için dikkatli dikkatli okuyun) isimli başka bir şirketle BETRA A.Ş. yi kuruyor
Sonrası kolay!
Dünür Orhan Bey, bu matruşka şirketlerin içinde iyice gözlendikten sonra; BETRA A.Ş. ye TCDD den ayrıcalıklı ihaleler yağıyor!
Her yıl milyonlarca traverse (raylar arasına döşenen beton blok) ihtiyaç duyan TCDD önce kendisine ait Afyon ve Sivas travers fabrikalarındaki üretimi durduruyor.
Ardından da bu ihtiyacı karşılamak için ihaleye çıkıyor.
***
Ancak ne ilginçtir ki; bu konuda üretim yapan 6 şirket varken BETRA A.Ş., bu ihalelerin biri hariç hepsine tek başına katılıyor. Üç ihale ise hiç ilan edilmiyor. Sadece BETRA nın haberi oluyor
Ve bir küçük ayrıntı daha:
ihalelerin tamamı, hemen hemen hiç fiyat indirimine gitmediği halde, BETRA A.Ş. ye veriliyor!
Öyle ki piyasada tanesi 40 Euro dan satılan bu traversler, tanesi 50 Euro dan TCDD ye kakalanıyor!
Travers başına ortalama 10 Euro kazık atılıyor.
Ve BETRA, sadece 2006-2010 yılları arasında TCDD ye 75 milyon Euro luk travers satıyor.
***
Her şey güzel güzel giderken Sayıştay denetçileri tekere çomak sokuyor!
Konu bir de CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü tarafından Meclis e getirilince Dünür Bey e ballı ihale devri sona eriyor!
Evet; benim saf ve temiz halkım:
Matruşka nın en küçük kutusunun içine Dünür Bey i koymuşlar; kutu üstüne kutu geçirerek milyonları bulmuşlar!
--- alıntı ----
TOKi, 2005 yılında istanbul ikitelli'de bulunan iki arsasını Eskidji Müzayedecilik üzerinden satışa çıkardı ve bu iki arsayı kendi iştiraki olan Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'na (EGYO) 72 milyon 300 bin TL'ye sattı. Bu satış karşılığında Eskidji Müzayedecilik, EGYO'dan 1 milyon 700 bin TL komisyon tahsil etti.
--- alıntı ---- http://www.odatv.com/n.ph...il-zengin-etti-1901141200
mehmet y yılmaz. ihale bilgilerinin verilerek siyasetin finanse edilmesi yoluyla yapılan yolsuzluğu anlatıyor.
ne yazık ki bizzat ülkenin başbakanı işin içinde!
bu saatten sonra başlığın "akp nin yolsuzluklara göz yumması" şeklinde olmasına gerek yok.
doğrudan "akp yolsuzlukları" şeklinde olması daha anlamlı.
--- alıntı ----
iSTANBUL daki yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sırasında takip edilen telefonlara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın konuşmalarının da takıldığı Can Dündar ın Artı 1 deki haber programında açıklandı. Bunlardan birinde Başbakan Latif Topbaş isimli işadamıyla görüşüyor. Topbaş ın ikinci soruşturma sırasında savcılık emrini dinlemeyen polis tarafından gözaltına alınmadığını da hatırlatayım. Özel orman arazilerindeki yapılaşmanın 100 dönümde 6 dönümlük tek parsel üzerinde yapılabileceğine ilişkin Yargıtay kararı üzerine konuşuluyor. Topbaş, Başbakan a bunu düzeltmek için kanun çıkıp çıkmayacağını soruyor.
Şöyle diyor: "Abi bu şey çıkacak mı yav, 6, yüzde 6 meselesi diyordunuz. ihtimali var mı onun?" Başbakan yanıtlıyor: Tabii, tabii! Savcılığın soruşturma dosyasındaki bir başka konuşma SiMPAŞ ın patronu ile KiPTAŞ ın genel müdürü arasında, aynı konuyla ilgili.Patron, bunun için bir kanun çıkıp çıkmayacağını soruyor, belediyenin KiPTAŞ şirketinin genel müdürü yanıtlıyor: Kanun çıkarıyoruz abi kanun. Bu torba yasasına giriyor, Tayyip Bey ile görüştük bu konuyu uzun uzadıya. Kanun olayından sonra işler daha kolaylaşacak. Patron bunun üzerine şöyle diyor: Böyle bir yer var, alayım mı? Genel müdür yanıtlıyor: Şerefle alabilirsin abi. Patron emin olmak istiyor: Yani sonucu kesin gözüküyor mu? Eğer o şekildeyse yaramaz. Mevcut hali ile işime yaramaz. Genel müdür rahatlatıyor: Pazarlığını yap, birkaç ay sabrederek yap. Alıp almamakta serbestlik gibi bir şey ile al adamdan. O kanun bir-iki ayda çıkacak. O zaman rahatlarız. Öbür türlü yine şeyden izin çıkacak, yani kanun çıktıktan sonra olsa olmasa bana göre değil, yani bakanlık vermese vermeyebilir yani. Ve bunun üzerine Beykoz da özel orman arazisinden 500 dönümlük bir alan için görüşmeler ilerliyor.
ilk bakışta bir suç yok gibi görünüyor. iki işadamı, birisi Başbakan olan iki yetkili ile konuşup, gelecekteki yatırımları için bir işaret arıyorlar. Suç mudur? Bunu mahkeme bilir. Ahlaki midir? Hayır değildir, bunun için mahkeme kararı gerekmez. Çünkü bu bilgi o 500 dönümlük arazinin sahibinde olsa pazarlık başka türlü gelişebilir. Böyle bir bilgiye sahipseniz her zaman elinizde floş royal vardır, oyunu istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Bir siyasetçi, bir işadamına böyle bir bilgiyi önceden vererek avantaj sağlıyorsa, bunun bir karşılığını da mutlaka bekler. Rüşvet olarak beklediğini iddia edecek değilim. Ama bizim gibi demokrasisi ve hukuk düzeni az gelişmiş bir ülkede siyaset bu yollarla finanse edilir. Seçim zamanı birisi o işadamını arar ve borcunu hatırlatır: Şu mahallede kömür dağıtacağız, şu kadar tutuyor, onu öde . Ya da bayrak yaptırdık, afiş bastırdık, parasını öde. Ya da şu vakfa şu kadar bağışla, o parayla yapılacak bir proje var. Elbette bu işlerde aracılık edenlerin komisyonlarını nakit olarak alacaklarını tahmin etmek de zor değil. O komisyonların sonra hangi silsile içinde paylaşılacağını da bilemeyiz.
Medeni bir memlekette böyle bir rezilliğin ortaya dökülmesinin bir tek sonucu olur: Bunu yapan siyasetçi, istifa etmek zorunda kalır. Hatırlayın, Almanya da bir işadamından düşük faizli kredi aldığı ortaya çıkan cumhurbaşkanı istifa etmek zorunda kaldı. Bizde tam tersi oluyor, bu rezilliğin üzerini örtmek dik durmak diye sunuluyor.
Nitekim Başbakan'ın oğlunun vakfına 20 milyon değerinde bir arsanın bağışlanmasının ardında, Bakırköy'de bir başka arazinin imar durumunun değiştirilmesinin yattığı ortaya çıktı.Başbakan diyor ki "Oğlum vakıf kurdu, parayı cebine atmıyor, hayır işlerinde kullanılıyor, işadamı da bağış yapmış."
Evet, olabilir, cebine para atmıyordur, inanabilirim.Sormak gerekir: O işadamı hep böyle büyük bağışlarda bulunmuş mu?O vakfı kendi isteğiyle mi seçmiş? Niye bu vakfa vermiş de, şu vakfa vermemiş?O vakfın yöneticileri kimler? Maaş alıyorlar mı, gönüllü mü çalışıyorlar? Vakıf araçlarından yararlanıyorlar mı? Vakfın faaliyetlerinin, siyasal faaliyetler ile kesiştiği oluyor mu?Ve son soru: Böyle bir pazarlıkla yapılan bağışı kabul etmek de, o bağışı yapmak da ahlaki midir?Benim fikrim bu konuda çok açık: Hayır, ahlaki değildir!Medeni ülkelerde böyle işlere bulaşan siyasetçiler istifa ederler!
--- alıntı ---- http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25604874.asp
--- alıntı ----
Soruşturmalar, görevden almalar ve gözaltılar; MASAK üst yönetimine ve TCDD'ye sıçradı. MASAK mali suçlara ve kara para aklamaya bakıyor.
TCDD yüksek hızlı tren yatırımı yapıyor. Bu soruşturmalar sonucunda dilerim şu sorunun ipuçlarını görebileceğiz:
Yüksek hızlı trenler kaça mal olması gerekirdi, kaça mal oldu?
Bakanlar ve Başbakan, "devlet kuruluşlarında görev zararlarını" kapattıklarını açıklıyorlar fakat raporlar örneğin TCDD'de görev zararının bitmek yerine çok büyüdüğünü (2013 ocak-eylül dönemi yaklaşık 637 milyon TL) gösteriyor.
--- alıntı ---- http://www.ilk-kursun.com/haber/166267
insan başkasının yaptığını görüp bir şey yapmazsa göz yumar. burada yolsuzluğu hırsızlığı bizzat yapan akp'nin kendisidir. dolayısı ile göz yumma işi yoktur. :)
--- alıntı ----
2007 öncesinin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın girişimci oğlu Abdullah Unakıtan'ın eli neye değse altın oluyordu.
Örneğin gümrük vergisi yüzde 20 iken mısır ithal etmiş, birden vergiler önce yüzde 45'e, sonra yüzde 70'e çıkarılmış, Abdullah Unakıtan böylece birkaç günde 360 milyar lira kazanmıştı.
2006'da kuş gribinin Türkiye'yi kasıp kavurduğu dönemde Unakıtan'ın A.B adlı şirketi raflara pastörize yumurta çıkardı Aynı günlerde likit yumurtanın KDV'si yüzde 18'den yüzde 8'e düşürüldü. Satış patladı.
Erdoğan'ın kayıtlara geçen cevabı aynen şu oldu:
"Medya bu konuda kendini fazla yormasın, medyanın ileri gelenleri de kendini yormasın, köşe yazarları da kendini yormasın. Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor. Bunun bir şeylerin karşılığı olduğunun farkındayız.."
O zamanlar dış mihrakların rolü keşfedilmemiş olmalı ki... Başbakan durumu "iftira" ile izah ediyordu Bu iftiraların neyin karşılığı olduğunu ise söylemiyordu!
--- alıntı -----
Yapılan teknik takipte, bazı yandaş medya yöneticilerinin Süleyman Aslan ile yaptığı "destek" pazarlıkları da gün yüzüne çıktı. Örneğin hükümete yakınlığı ile bilinen bir gazetenin tepe yöneticisi ile Süleyman Aslan arasında geçen telefon görüşmesinde, medya yöneticisinin, "Süleyman Bey, maaşları ödeyemiyorum. Oradan 2 milyon yolla" şeklinde talepte bulunduğu belirlendi. Aslan'ın ise, "Burası halka açık şirket. Açıklayamayacağım, kaynak transferleri yapamam" dediği saptandı. Bunun üzerine medya yöneticisinin, "Bir şey olmaz. Ben reklam faturası keser gönderirim, sana" cevabı vermesi dikkatlerden kaçmadı. Savcılık bu konuda özel bir inceleme yapmadı. Ancak, teknik takipte elde edilen bilgilere göre, hükümete yakın medya kuruluşlarına, reklam adı altında yüksek miktarlarda kaynak transferinin yapıldığı tespit edildi.
Bu kapsamda, özellikle Halkbank'ın geçtiğimiz yıl hizmete giren Paraf kartının tanıtımı için milyonlarca liralık kaynak harcanması dikkat çekici bulundu. Bankanın sadece 2012 yılında reklam ve tanıtıma 95.9 milyon liralık kaynak aktardığı belirlendi. Aynı yıl bankanın reklam harcamalarının yüzde 74.9 oranında artış gösterdiği saptandı.
--- alıntı ----- http://www.taraf.com.tr/h...milyon-yolla-suleyman.htm
2008'de 50 bin TL sermayeli bir şirkete 'teminatsız', sadece gelecekteki gelirlerine karşılık 750 milyon dolar kredi verildi! Basit anlatımla, bu kredinin verilme yöntemi şudur: Halkbank sokaktan geçen herhangi bir kişiye: "Al sana 750 milyon dolar, git Sabah-ATVyi satın al. Önce 3 yıl dinlen. Sonra da, ileride sağlayacağın reklam ve gazete satış gelirleriyle bana borcunu nasıl olsa yavaş yavaş ödersin" demiştir.
Ülke, sektör ve yönetim alanında dünyanın en büyük araştırma ve analiz şirketi olan The Economist Intelligence, 11 Şubat 2009'da yayınladığı raporda, Türkiye'ye ait genel değerlendirmede yolsuzluklara dikkat çekip, Türkiye'ye kırık not verdi. Türkiye'de yaşanan yolsuzluklara örnekler verilirken, Başbakan Erdoğan'ın damadının CEO Vekili olduğu Çalık Grubu'nun, Sabah-ATV'yi alırken kamu bankalarından kullandığı krediye de vurgu yapılması dikkat çekti. Çalık Grubu'nun TMSF tarafından satışa çıkarılan Sabah-ATV'ye 1,1 milyar dolar verip satın alması çok tartışıldı.Tartışmanın temelinde Çalık Grubu'nun, medya sektörüne girerken ihtiyaç duyduğu kaynağı iki kamu bankası olan Halk Bankası ve Vakıfbank'tan kullandığı krediyle temin etmesi yatıyordu". (Ercan inan: "Sabah-atv kredisi kötü örnek sayıldı" - Vatan - 13.02.2009)
The Economist Intelligence'ın adı geçen Türkiye Raporu'nda ayrıca:
i) Yolsuzlukların hükümet politikalarının etkinliği açısından büyük risk oluşturduğu,
ii) Kamu sektöründe yüksek seviyede ve yaygın olarak görülen yolsuzlukların, uluslararası yatırımcılar tarafından da büyük bir caydırıcılık taşıdığı,
iii) Kamu ihale Kanunu'nun AB standartlarına uygun hale getirilmesi için yasa hazırlandığı, ancak daha sonra ulaştırma ve enerji gibi sektörlerin ihale kanununun kapsamı dışında bırakılarak, kanunun kuşa çevirildiği,
iv) 2005 yılında hükümetin uluslararası ticari işlemlerde yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesinin önlenmesi sözleşmesini yürürlükten kaldırdığı,
v) AKPnin iktidarının ilk döneminde vergi kaynaklı suçlara pek çok af kararı çıkarttığı,
vi) AKP'nin iktidara gelmesinin ardından, AKP'ye yakınlığı ile bilinen şirketlerin gözle görülür bir şekilde büyüdüğü, palazlanıp yeni sektörlerde faaliyet göstermeye başladığı,
vii) Sabah-ATV'yi devlet bankalarının şaibeli kredileriyle satın alan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın yöneticisi olduğu Çalık Grubu'nun da hızlı büyüyen şirketlerden biri olduğu ifade ediliyor.
Raporun en çarpıcı bölmünde ise, Sabah-ATV'ye esasında Etibank'tan kaynaklı kamu zararının karşılanabilmesi için el konduğu hatırlatılıyor. Kamu zararının karşılanması için el konulan Sabah-ATV'nin kamu bankalarından kullanılan krediyle satılmış olmasının tuhaflığına vurgu yapılıyor.
--- alıntı ----
istanbul'da başlatılan rüşvet operasyonu kapsamında evinde arama yapılan Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde yapılan aramada kütüphanedeki ayakkabı kutuları içerisinde 4,5 milyon dolar bulundu.
--- alıntı ---- http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25388816.asp
eti maden işletmeleri genel müdürlüğü'nün üç ihalesinde milyonlarca liralık yolsuzluk tespit eden ve bunun gereği yapılmadığı için savcılığa suç duyurusunda bulunan başmüfettiş musa duran hakkında başlatılan 4. disiplin soruşturması tamamlandı. soruşturma sonucunda duran'a sosyal paylaşım sitesi facebook hesabından başbakan tayyip erdoğan aleyhinde paylaşımlar yayımladığı gerekçesiyle disiplin cezası verildi. bunun üzerine toplanan eti maden yönetimi, musa duran'ın "başmüfettişlik" yetkisini kaldırarak, kendisini tenzili rütbe ile "başuzmanlığa" atadı. maaşı 1500 lira düşen duran, bundan sonra kurumda denetim yapamayacak.
cumhuriyet'in 27 eylül'de "yolsuzluk madeni" başlığı ile eti maden'de yaşanan yolsuzluk iddialarını duyurmasının ardından kurumda sular durulmuyor. olay şöyle gelişmişti: kurumdaki yolsuzluk iddiasının üzerine giden başmüfettiş musa duran, yaptığı denetim sonucunda hazırladığı 6 haziran 2012 tarihli raporlarda eti maden'in ihaleye verdiği üç yapım işinde kamunun zarara uğratıldığını tespit etti.
raporda, "emet yeni borik asit tesisi ve yardımcı üniteleri işi"ni alan yüklenici firma öztaş inşaat malzemeleri ticaret anonim şirketi'ne 3 milyon 139 bin fazla ödeme yapıldığı, aynı şirkete toplam maliyeti 230 milyon lira olan başka bir işin kamu ihale yasasına aykırı olarak verildiği öne sürüldü.
göz yumma yoktur, yalandır, iftiradır..
biz bu iftiracıları da çok iyi bilirizz.. biz bilirizz bizz..
göz yummuyorlar, aksine gö*ze sokuyorlar, alenen yapıyorlar, lakin ses çıkmıyor..
çıkan ses de hemen susturucuya takılıyor..
sonra gelsin gemicikler, gitsin toki ler, vursun sıvı yumurtalar, takla atsın doğalgazlar, karma pos lar vs lar vs lar..
ülkenin yarısı nemalanıyor demek ki ses çıkarmıyor..
tecavüz e ses çıkarmazsan, pek de hoşnutsuz değilsin demektir..