bugün

görsel

görsel
" bir çift kanat bir altın madeninden daha değerlidir."
uzun kanatlı kuş sürüleri diliyorum sana

aşk çılgınlığının köprülerinden geçelim seninle
sevgilim, yaban otları arasında bulduğum yeşim
yüreğimdeki su birikintisinde okyanusu arayan nehir
sevgilim, unutmabeni çiçeğinin tuttuğu günlük
gözlerimle sarıldığım kuğu bulutlu gökyüzü

ellerini ayrılıklardan kaçırdığım
dalgın deniz feneri duruşlu
ilkbaharda gezinen sis saçlı sevgilim
mevsimlerin ilkokulundan kışı silelim seninle
yaz yağmurlarına yakalanalım
kumsalında sevişmek istediğin Kız Kalesi'nin önünde
açık hava sinemalarının yıkıntılarında uyuyalım
yer gösterici uyandırsın bizi
gözümüze sıktığı el feneriyle

"hadi kalkın sevdalılar,
Aşk Hikayesi filminde oynayan çift yaşlanmış,
seyirci sizi görmek istiyor!"

binlerce, onbinlerce kemanla çağırdığım dolunay
elektriğin gümüş suyuna ışığını değdiren yıldız
yeraltı kentimde biten güzelavrat otu
geçmiş sevdalarımı erittiğin geceler için
yeniden birini sevmenin ne olduğunu anımsattığın
yüzümde tahtlar devirdiğin,
saraylar yıktığın için
düşlerinin içinden geçecek
uzun kanatlı kuş sürüleri diliyorum sana
ve severken seni,
sevdikçe seni
hep çocuk kalacağım, biliyorum.
"Flora" ve "Deniz" isimli şiirleri gerçekten çok güzeldir.
"Aşk vurdu onu, artık her şey kırılabilir
Her şey kırılabilir, su bile."
sevgilim
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven.

Akgün Akova
baba bana bağırma adlı şiiri okunulasıdır.
hasta galatasaraylı bir şairdir. bunu "severim dansözleri" adlı şiirinden anlayabilirsiniz

bu kış kıyamet
ilkbahara taktım kafayı
kardanadam çöpçüsü, n'olacak
ben var ya ben, bu hoptereleyli adam
her zaman bir şeyleri düşünürüm dişlisine dişsizine bakmadan
neden V şeklinde uçar yabankazları
özgürlüğü, işkembe çorbasını, benzoik asit eldesini düşünürüm
sofra kurallarının dangalak işi olduğunu
DNA molekülünün sarmallığını
hasret girmişse araya Özlem "ımi düşünürüm
oof off siz orda, hani maşallah çamura yatmış manda gibisinizdir
gak deyince su, guk deyince et
içmiyorsanız, küfür etmiyorsanız, tükürmüyorsanız
baloda değilseniz, orkestrada baş kemancı
yatıp zıbarmışsınızdır iki seksen bir doksan
kuaföre zamanınız vardır da kitap okumak mı, tüü tüü tüü Allah korusun
aklınıza uymadı mı bir insan, bir düşünce, bir şiir sinirlenirsiniz
bir kısmınızın içi bozukluğu şurdan bellidir ki
çıkarır tabancayı, daaan daaan daaan
namus belası, kan davasıhava parası
baldır bacak hariç gazete başlıkları böyledir
Fener iki Cim Bom sıfırdır kimi pazartesileri
niye kaçırmıştır penaltıyı beş numara, niye
nedeni vardır
her şeyin bir nedeni vardır
unutmayın üstelik her nedenin de nedenleri vardır iyi mi
bu şiirin yazılmasının da bir nedeni var
biz burda keyfimizden şiir yazmıyoruz arkadaş
bizim de neşemiz, bizim de sıkıntımız var
yetmiyor gibi ben her gün bir şeyleri düşünürüm
dansözlerin ekonomiye katkısı ne bugün bunu düşüneceğim
sonra mı ?
sonra geçip karşılıklı, oooh yandan
“Ağlayınca incisini düşüren bir istiridyeye benziyorsun. Sen benim gökyüzünü düşleyen bir denizyıldızı olduğumu
biliyor musun?”
— Akgün Akova
Kanat Terzisi

her şeyi
anladılar
sevgilim
seviştiğimiz
yatakta
unutulmuş
bir çift
kanat
bulunca

terzilerine
gidiyor
kentteki
kadınlar
kendilerine
kanat
diktirmek
için
o günden beri.

Akgün Akova
Bence sevgilim,
söylendikçe bizim olan bir şarkıdır aşk
dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda havalandıran.

Akgün Akova
"saçıma dokunma" diyorsun masal saçan bir sesle
ekmek gibi dilimlediğimiz yatak sarılmış bize,
bırakmak istemiyor
kasıklarını öperken “saçıma dokunma” diyorsun
dilimde gezdirirken seni,
"saçıma dokunma, n’olur"
kapısı açılan bahçene girerken bir daha, bir daha
anılar dökülüyor göksarmaşıktan

ikimiz de biliyoruz
bir çözsem saçlarını
bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan
saatlerin saçları olsaydı sevgilim
bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman
ah sevgilim ne diyecektim ben sana
aç pencereyi ve dışarıya bak
son gecemizde kar altında kuğular.

Akgün Akova
"çiçeğe durur gibi uyanışım" şiiriyle sabahlarımı şenlendiren şair ama insan...

Sabah sabah
Bir uyandım bir uyandım sormayın
Çarşafım yeni ya biraz ondan bilindi
Güneşti camdan vuran serseri kılıklı, kar bile yağsa
Belki bir meleğin sırtını kaşımış
Ya da kafayı üşütmüştüm sağımdan kalkarak
Hepsi olabilirdi
Bugün aybaşı, maaş alacak
Talih kuşu başına konacak, ondandır dendi
Biri de tutturdu düşümde cenneti görmüşüm
Boşversene sen arkadaş
Öyle olsa cenneti bırakır da uyanır mıyım hiç

Hiçbiri değil dostlar hiçbiri değil
Çiçeğe durur gibi uyanışım
Akpak sevdamdan
Ve böyle bir günün say say bitmez güzelliği
"hüzünü unutuşun bu gece, belki sözü edilmez
bilinmez, belki yanıbaşımdadır o kaygan sevdan
bu şiir kuştüyü elini ilk özleyişimdir senin"
ayrıldık ya, ateşini söndürdüm, uçuçböceklerini yaktım
içim cız etmedi mi, etti, allah kahretsin
gözlerime uçaklar düşmedi mi, düştü, allah kahretsin
gül yapraklarını tuvalet kağıdı yaptım, yıldızların
bodrumda
Nuh'un gemisi sırtımda paramparça
cami kedilerinin yalnızlığından geçindim ve daha bilmem
nelerden
seni unutmak istedim bunca kıskançlığımla
ezogelin çorbanı, arapsaçını
sigara külünü unutmak istedim
unuttum mu, unutamadım, allah kahretsin

ayrılık taş duvar
ayrılık Çin Seddi aramızda
Çin Seddi ne kadar uzun, allah kahretsin.

Akgün Akova
"baba bana bağırma. farkında değilsin arkasını ezilenlerin yaladığı bir posta puludur dünya. bir karadelik yutana kadar uzayda bizi asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen. söylemenin tam sırası, ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin partiler getirdi baba. ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan bir yaşamlık kaygı duruşundayım. yakın tarihimiz için..."
gerçi esmeriz ya, Marliyn Monroe'dan bir fazla sarışın
Bir fazla istanbul efendisi yaşlanmış çınarlardan
istanbul dedim de aklıma orda olduğum geldi
Karı muhabbetlerinde mi her allahın günü
Carıl curul mu yine tatlı kaçık istanbul
Ne halt edersen et en çok sedef bakışını arıyorum senden ayrıyken
En çokdan çok da dünyaya meydan okuyan gülüşünü
Şiirim diyorum ona, bu sözü bir fazla hak ediyor bütün şiirlerimden
Yaban gülüm diyorum
Çılgınlığım
Vazgeçemediğim
Birden güvercinli güvercinli gülüyorum
Bak
Sevdamıza bir numara dar geliyor sanki şimdi yeryüzü.

şiirinin sahibi olan kişidir.
SEVGiLiM

sevgilim
ecza dolabının raflarında bekle beni
bir tüp diş macunu, bir şişe siyanür
ve zambak kokulu sabunlar

sevgilim
Büyük Millet Meclisi'nde bekle beni
kürsüdeki yerimi ısıt
Güzel Konuşma Dersi vereceğim hiç ağzımı açmadan

Sevgilim
iki bilinmeyenli bir denklemde bekle beni
matematik tanrısının sonsuzluk evi
ve akıl hastanesinin sisli bahçesi

sevgilim
bir kedi bahçesinde bekle beni
yüreğinde deltalı tırmık izleri
ve karikatür saraylar

sevgilim
polis otolarının fırıl mavi ışığında bekle beni
sakallı kaldırımlar, guguklu saat suçları
ve tarçın kokulu şizofren

sevgilim
Çocuk Kalmışlar Derneği'nde bekle beni
"hepsi pekiyi" süt dişlerin, korsan gemilerin
ve altını ıslatmış bez bebeğin

sevgilim
bu şiirin çıkışında bekle beni
saat kulemizi geçenlerde yıktılar.
SEVGiLiM

sevgilim
ecza dolabının raflarında bekle beni
bir tüp diş macunu, bir şişe siyanür
ve zambak kokulu sabunlar

sevgilim
Büyük Millet Meclisi'nde bekle beni
kürsüdeki yerimi ısıt
Güzel Konuşma Dersi vereceğim hiç ağzımı açmadan

Sevgilim
iki bilinmeyenli bir denklemde bekle beni
matematik tanrısının sonsuzluk evi
ve akıl hastanesinin sisli bahçesi

sevgilim
bir kedi bahçesinde bekle beni
yüreğinde deltalı tırmık izleri
ve karikatür saraylar

sevgilim
polis otolarının fırıl mavi ışığında bekle beni
sakallı kaldırımlar, guguklu saat suçları
ve tarçın kokulu şizofren

sevgilim
Çocuk Kalmışlar Derneği'nde bekle beni
"hepsi pekiyi" süt dişlerin, korsan gemilerin
ve altını ıslatmış bez bebeğin

sevgilim
bu şiirin çıkışında bekle beni
saat kulemizi geçenlerde yıktılar.
Uzun bacaklı bir yaban hayvanıydı aşk
Harıl harıl onu arıyordu istanbul, duyuyorduk
Galata Kulesi’ndeydik, başın omzumdaydı
Kule döne döne içimizdeki gökyüzüne akıyordu
Sevgilim,
yüreğimin ipleriyle dudaklarına indim senin
Gözbiliminden tenbilimine dönüşürken aşkımız
Kule’den aşağıya fırlattım beynimi
“Dalgın şair!” dedi Einstein, Niels Bohr’a dönerek
“Baksana, unutmuş beynine kanat takmayı!”
“Yürekle beyin arasındaki en büyük belirsizliktir aşk,”
diyerek söze karıştı Heisenberg.
“Belki de, iki yüreğin aynı dalga boyunda buluştuğu bir salınımdır o!”
dedi Louis de Broglie.
“Aşk, bir kara cisim ışıması değil midir?”
böyle sordu Max Planck da
dayanamayıp,
ışık tozuna bulalı gözleriyle.
“Kendinize geliniz efendiler!” diye söylendi Takiyüddin
”Bilimle açıklanamaz aşk, şiirle açıklanabilir ancak!
O, uzun saçlı bir yıldızdır; yüreğin içinde taranır”

Bence sevgilim,
söylendikçe bizim olan bir şarkıdır aşk.
Dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda havalandıran.

Galata Kulesi’nden aşağıya fırlattım beynimi, söylemiştim
bana bakan
uzun bacaklı bir yaban hayvanıydı aşk.
Aşağı tükürsem Dördüncü Murat
Yukarı tükürsem Hezarfen Ahmet Çelebi
Ağzımın içinde dilin, bulutlarımı ıslatan gökırmak.
Sonsuzluğu ikiye bölmektir aşk,
kasığına yazdığım ak yazı.

Sevgilim,
ağzına düşerken yanardağının
kanatlarım ol benim.
Kafeslerinden soyundur kuşlarımı,
Balıklarımı çıplakla tuzdan.
Cenevizli boynumu sev, Venedikli sırtımı
Osmanlı kokan saçlarımı
Anadolu’dan gelen gözlerimi
Pera’lı bakışımı sevgilim, istanbullu ellerimi.
Bana beni anımsat,
Sensizken yitirdiklerimi.

Kule’den aşağıya fırlattım beynimi, bir yerlerde yazmıştım.
Bak işte,
bir çift martının yanından geçiyor düşerek.
irice olanı, “Herifin biri kafayı yemiş yine!” diyor yanındakine,
“Sen aşktan ne anlarsın koca gaga!” diye söyleniyor diğeri.

Sevgilim onlara aldırma sen
yalnızlığın kabuğuna çekilip
kendi içime düşerken bile
kanatlarım
kanatlarım
kanatlarım ol benim.

ne mükemmel bir şiirdir. *
ebru

sen kar topuna tutulan bir yıldızsın ebru
duvarlara karşı çalınan ıslıksın
beyaz bir bulutsun çamaşır makinesine atılan
metal yığınlarının dagıttığı bir duygu bahçesiyken yüreğin
ipliğe tutunmaya çalışan kirik düğmesin
çok güzel bir kadınsın da, bunu niye saklamalı
niye saklamalı
tutkulu aşklarin masallarda kaldığına inandığını
ve
aradığını yine de
avuçlarını yangına verecek elleri

rüzgârda açılan saçın güzelliğisin sen ebru
gülüşünü çalmak için hırsızların pusu kurduğu bir yüz
batan bir geminin ambarındaki kuyruklu piyanosun
istanbul'un boğazında sallanan bir diş gibi dururken deprem
coğrafya kitabısın en kaygan fay çatlağının
esrik bir kadınsın da, bunu niye saklamalı
niye saklamalı
gözlerinde mavi, uysal kediler yürürken
birden gözbebeklerinden kaplanlar firladığını
ve
yıktığını
geceleri aşıklarının üstüne

boşlukta salınan bir tüyü andırsan da sevgili ebru
aramizdan kuşlar geçer, kanatları kırılmaz
hem niye saklamalı
uçuldukça uzayan bir göç yoludur aşk.
ateş böcekleri adlı şiirinde benzersiz bir yerçekimsizlik örneği sunan şair. *

ışıkla ilgili bir yazı okuyordum, elektrikler kesildi
boğazından geçerek midesine indi kent gecenin
mum aramadım, oysa vardı
pencereye gittim kalkıp çalışma masamdan
iki sevgiliden söz ediyordu ağaçlar fısıldaşarak bahçede
ağaçların yalnızlıklarından korktum
sonra yollardan söz açtılar, düşledikleri yollardan
işte o zaman ateşböceklerini,
birbirini kovalayan iki yanarsöner ışığı gördüm
gezinen son yıldızlarıydılar yeryüzünün
çaldıkları ağustosböceklerini tahta kafeslere dolduran
bir hırsız çetesi geçti sokaktan
ay siliyordu, siliyordu camlarını terleyen evlerin
bir ırmak kente geri dönmeyeceğini bildiren
bir mektup yazıp akıp gitmişti sudan gerekçelerle

yerçekimini aşk yoksunlarına bırakıp
bir bir çıkardım giysilerimi
ve kapısını araladım uyuduğun odanın
sonra açılmak için dokunmamı bekleyen
pembe gülleri gezdirmeye gittik
ağaçların gözlerini yumduğu küçük koruda
gökyüzümü sarsıyordu ıslak kelebek kanatların
ve geceyi
şu ısırıp durduğun geceyi
gitgide derinleşen karanlıkta gitgide sertleşen geceyi
yıldızların gökfişekleri gibi içimizde patladığı geceyi
çiğlenmiş sabahla birleşen ve küçülen geceyi

her güne böyle başlayalım sevgilim
böyle, ateşböceklerine teşekkür ederek..
"ve severken seni,
sevdikçe seni
hep çocuk kalacağım, biliyorum."
sen de denizsen marmara
otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden
ama bana deniz diyen yok o başka dava
sarıyer'in oralarda mavi bir nokta yok mesela
tüh ki atlaslara falan da geçmez adım
sen de deniz misin be marmara
senin istanbulun okula gider mi
çocuk felci nedir bilir misin
adalarından herhangi birinin bile kara mıdır bahtı
sen de deniz misin be marmara
hiç kızıp köpürme ama
hiç deniz görmesek yutardık belki marmara
yani iki boğaza bakıyorsun diye
deniz diyorlarsa sana
canına okurum ben böyle işin
ben evde altı boğaza bakıyorum
hem de ay ortası biten bi maaşla...

şiiriyle bana yıllar sonra şiir okuma alışkanlığı kazandıran şair.
tabi insan bir taraftan duygulanıyor bu şiirle, birisi de çıkıp "ben de kumburgaza çok ayar oluyorum ben de ona mı birşeyler yazsam acaba?" diyor ama aldırmıyor insan şiir okuyunca.
sende deniz misin be marmara şiirinin şairidir, ki saygı duyulması gereken bi şahsiyet şiiri okuduğunuz zaman bi an böyle afallamak olur vay aq dersin işte böyledir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar