ne kadar güzelleme çekilse de en nihayetinde hdp'ye oy atmıştır. terörist partisine oy veren insanlar ne derse desin ne yaparsa yapsın masumların kanı ellerindedir.
bir zamanlar ağzını eğe eğe 'dokunan yanar' diye götü yanmış kedi bağırıyordu. zaman geçti bir de baktık ki fetö'yü yalamaya başladı, dhkp-c pkk gibi terör örgütlerini yalama konusundaki duruşunu da hiç bozmadan. ne kadar büyük bi ağzı varmış hayret.
· 14 aralık 2014 paralel yapı operasyonu sonrası açıklaması:
--spoiler--
Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.
--spoiler--
adam yıllar öncesinden şuanki paralel örgütü keşfetmiş, ilerde başımıza ne naneler öreceğini görmüş ve buna rağmen kendi değimiyle 'imamın ordusu tarafından tutuklanmıştır. neyse ki adalet tecelli etti ve herkes gerçeklerin ne olduğunu gördü.
Karakter olarak sevmediğim bu şahsın ileri görüşlülüğünü tebrik etmekten de geri kalmam. ee ne demişer sezarın hakkı sezara..
Delikanlı vicdanlı gazetecidir buna şüphem yok ama malesef kürt meseleseinde dolmuşa geliyor ve
etnik kimlik üzerinden siyaset yapıyor. Etnik kimlik üzerinden siyasetin sonu bölünme ve bölünme öncesi kanlı
bir iç savaştır.. Keşke gözleri açılsada, etnisiden önce yoksulluk eşitlik üzerine politika yapabilse ...
adamın bu cemaat polisinden çektiği nedir ? şimdide kafasını yarmışlar. suçu ağaç korumak. durmak yok yola devam anlayışı, yapacak bir şey yok. biz bu adamları hak ettik.
--spoiler--
Türkiye'nin en kapsamlı davası, ülkenin üzerindeki darbe gölgesinin kaldırılması ve ülkenin demokratikleştirilmesi için bir umut olarak başlamıştı.
Bu dava ile ilgili bir kitap yazan gazeteci durumun hiç de böyle olmadığını, dalga dalga gelen operasyonların gölgesinde derin devleti ele geçirme savaşının yaşandığını farketti.
Yaşananlar, anlatıldığı gibi düne değil bugüne ait bir hesaplaşmaydı. Yaratılanın sivilleşme ve demokratikleşme illüzyonundan öte bir şey olmadığını gösterecek yeni bir kitap yazmaya karar verdi.
Bir cemaatin 12 Eylül darbesinden sonra devlet içinde nasıl örgütlendiğini, polis teşkilatını nasıl ele geçirdiğini, karşı çıkanların komplolarla nasıl tasfiye edildiğini, kapalı kapılar ardında birilerinin nasıl 'delil yarattığını' yazmaya başladı.
Ama kısa süre sonra kurulan bir pusu, hayata geçirilen bir komployla kitabında anlattığı akıl almaz oyunlardan birinin içinde buluverdi kendini.
Gazeteci Ahmet Şık Silivri Cezaevi'nde yazmaya devam etti ve PUSU'yu anlattı:
'imamın Ordusu'nu yazmaya nasıl ve neden karar verdi?
'Örgüt arkadaşları'yla emniyette ve cezaevi ring araçlarında nasıl tanıştı?
Gözaltında, Metris ve Silivri Cezaevi'nde neler yaşadı?
Özel yetkili gazeteciler nasıl ve neden saldırdı?
AKP ve cemaatin yeni medyası nasıl dizayn edildi?
Ergenekon operasyonları konusunda ne düşünüyor?
'imamın Ordusu'nu yazarken hangi belgenin peşindeydi?
Bu belge onu neden hedef yaptı?
Onu bu belgeyi bulup yayınlamaktan vazgeçirebildiler mi?"
--spoiler--