ahmet telli

entry366 galeri9
    150.
  1. Bu kadar uzak mıydı
    git git bitmiyor yol
    görünmüyor dağın ardı

    Oysa bilmem kaç yıl
    bu yollardan yürünmüş
    Şimdi sanki bir masal

    Bu dilsiz dağ ve taş
    nerde saklar kuşları
    hangi gizle sarmaşdolaş

    Anlamak zor susuşları

    AHMET TELLi..
    0 ...
  2. 149.
  3. Göç oldu bir acıdan öbür acıya
    oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
    daha dün sürüp gelmiştik buralara
    bugün göründü yine yolların ucu

    Devrildi kıl çadırlar seher vakti
    usulca uyandırıldı çocuklar
    ve kadınlar bohçası çözülmemiş
    bir keder gibi gibi düştüler yola

    Turnalar gitti biz gittik
    bitmedi peşimizdeki nal sesleri
    nerde konaklasak tedirgindik
    kuruyordu ırmaklar ve göller

    Bir yangın gibi taşıyıp durduk
    kederi ve acıyı göğsümüzde
    yer gök duman içindeydi sanki
    genzimizi yakıyordu ayrılıklar

    Zulüm bırakmadı peşimizi hiç
    biz gittik o buldu izimizi
    konar göçer olduk yedi iklimde
    tanığımızdır dağlar taşlar

    Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı
    gözlerimizin yorgun sularında
    yaşamak bir inat oldu artık
    yaşamak bir direnme oldu zulme

    Ve işte devrildi yine kıl çadırlar
    göç başladı bir acıdan bin acıya
    Geride akşamın küllenen ateşi
    ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı

    AHMET TELLi.
    0 ...
  4. 148.
  5. Gün biter gülüşün kalır bende
    anılar gibi sürüklenir bulutlar
    Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
    yarım kalan bir şiir belki de

    Aykırı anlamlar arayıp durma
    güz bitip sular köpürür de
    kapanmaz gülüşünün açtığı yara
    uçurum olur zaman her gece

    Her gece yeni bir savaş baslar
    acı ses olur, ses deli yağmur

    Sığındığım her yer adınla anılır
    ben girerim sokağı devriyeler basar
    Bir de gülüşün eklenir kimliğime.
    AHMET TELLi.
    0 ...
  6. 147.
  7. Güz yakmadan gülün pembesini
    avuçlarımda ol, sokul yanıma
    gülüşünle ısınsın bedenim
    ve dudaklarımda acılaşan ıslık
    adınla çiçeklensin

    Serçeler göçe dayanmaz bilirsin
    ne özleyen bir bakış kalır
    ne de sımsıcaklığın
    sular donar yürek üşür
    sende kalır seni yakan

    Uçurumlar açılır yollarında
    buharlaşır çiy damlaları
    Terli bir kısrak gibi gel kapıma
    savrulsun saçların
    yastığım kekik koksun

    Uzağı yakın et
    pembeleşsin çarşafın
    ölüm kapımın tokmağında
    ayrılığı iyi bilirim
    ferhat olmayayım dağlarda

    Ey gülün pembesiyle
    bir gülümseyişi paylaşan
    kar yağıyor yatağıma
    avuçlarım kutuplara döndü
    gün kararmasın geldiğinde

    AHMET TELLi.
    0 ...
  8. 146.
  9. Kara tahtaları
    Yeşile çevirdiler de
    Yeşil umutlarını
    Karaladılar çocukların

    AHMET TELLi..
    0 ...
  10. 145.
  11. Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü
    hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka

    Usulca eğerek başını
    yürürken nedense hep
    birbirine dolaşır
    gibi olurdu ayakları

    Bir fotoğraf ve yeni
    koparılmış bir çiçekti
    ilk mektubuna eklediği
    kelimelerse büsbütün yangın

    Durup durup iç çekişleri
    sessizliği, dalgınlığı
    acıyla bakışı yollara
    aşkı öğrenişindendi

    Çiçekli bir dal
    gibi uzandı sevdiğine
    ve yalnızca
    ayrılıklar korkuttu onu

    Böylece bağladı
    hayat, dünya ve kavga
    ve aşk
    onun tarihinde milattı

    Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek
    taşıyor şimdi o kız, görüş günlerine

    AHMET TELLi..
    0 ...
  12. 144.
  13. Hiç kimse bir aşkı
    Onarmaya kalkmasın
    Kaybedilmeye değer
    En güzel anında
    Bitirilmişse eğer.

    AHMET TELLi.
    0 ...
  14. 143.
  15. Gül diye kokla güz dalgınlıklarını
    Umut tacirlerine yüz verme sakın
    Yenilirsen dövüşerek yenilmelisin
    Hiç kimseye vereceğin hesap kalmamalı

    AHMET TELLi.
    0 ...
  16. 142.
  17. Sırtında taşıdığın kıl heybe
    dağ rüzgârı ve lor peyniri
    gibi doluysa kır çiçekleriyle
    sesler türkülere dönecektir
    üzünçse ışıklı bir sevince
    Dudaklarında özlem türküleri
    ve gözlerinin menevşesinde aşk
    çağıldıyorsa çavlanlar gibi
    usulca gir umudun menziline
    hüznü gerilerde bırak

    Türküler paylaşılıyorsa eğer
    dağ rüzgârları paylaşılıyorsa
    sevinç de dahildir buna
    ve o zaman bütün bir yaşam
    paylaşılacak kadar güzeldir artık

    Heybendeki kır çiçekleri
    bir yangındır güze doğru
    tutuşturur yüreğinde
    uzak özlemlerin külünü
    hiç beklemediğin bir anda

    Güz gelip de yangın başlamadan
    tutmalısın doğanın yelesinden
    yüreğindeki seher yeli
    varmalıdır sabah olmadan
    gül bahçesine sevda hevengine.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  18. 141.
  19. Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
    yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
    çiğdemler güller mor menevşeler açardı
    Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    Hâlâ koynumda resmin

    Dağları anlatırdın ve dostluğu
    bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
    Sesini duymasam çölleşirdi dünya
    dağlar yarılır ırmaklar kururdu
    bulutlar çökerdi yüreğime
    Hâlâ koynumda resmin

    Gün akşam olur elinde kitaplar
    ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
    bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
    ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
    bir dostun vurulduğu gün
    Hâlâ koynumda resmin

    Kaç mevsim kırlara çıkıp
    çiçekler topladık mezarlar için
    Belki ürküttük tarla kuşlarını
    belki kurdu kuşu ürküttük
    ama aşkı ürkütmedik hiç
    Hâlâ koynumda resmin

    Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
    sımsıcak ve biraz boynu bükük
    Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
    yasak bir kitap gibi durmaktadır
    ve firari bir sevda gibi
    Şimdi duvarlarda resmin.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  20. 140.
  21. Yine bir duman çöktü sokağa, kent tutuştu
    Bütün sığınaklarda seni arıyorum, nerdesin
    Aklıma dökülen hatıralar hattında bir yangın
    Bir çapraz ateş başlıyor, newroz diyor birileri
    Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim
    Bugünse ateş altındayım,
    Hatıralarımı yazma.

    Bir rüya görüyorsun, terlemişsin sırılsıklam
    Vurulup düştüğüme inanmak istemiyorsun
    Bir kente girişin provası oluyor oysa ölümüm
    Yeis yok, bir misillemedir bütün hatıralarım
    Yalnız yıkık bir duvar var karşıda,
    Ve bir kadının cesedi üstünde
    Uçuşup duruyor takvim yaprakları
    Seni bekliyorum orda, meydan saatinin altında
    Bir James Dean filmine gideceğiz gelirsen
    Cehennem hızıyla çarparken mutsuzluğun çelik zırhına
    Soluk soluğa yaşanacak tüm imkansızlıklar
    Boyle olmalıydı ve oldu işte diyecek oğlum
    Babamsa bir ağıta benzeyecek, küllerimi avuçlarken
    Bütüm köprüleri dinamitledim ve geldim işte
    Bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle
    Apansız çıkmalısın karşıma
    Ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya
    Seninle her karşılaşmamız
    Mağlubuz,
    Durmadan kazanan bu hayat
    Basit bir üçkağıtçı sadece, bir sahtekar
    Beş benzemezle rest çekiyorum
    Ama o biliyor bunu ve çekiliyor oyundan
    Yokum diyor
    Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim
    Bugünse ateş altındayım, hatıralarımı yazma.

    Hatıralarımı yazma,
    Tarih sanıyor birileri.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  22. 139.
  23. Yabanıl ot kokuları
    getiyor bir rüzgar
    kıpırdatıp suları

    Belki sonbahar
    vurgun yapamayacak
    yol vermeyecek sular

    Ve neşeli bir ıslık
    tutturmuş şimdi doğa
    nice acıya karşılık

    Aşkı savunmada doğa.

    AHMET TELLi.
    0 ...
  24. 138.
  25. Ayağı kayan bir çocuk
    Kadar şaşkınım, bilemedim
    Düz yolda yürümenin imlâsını
    Kanayan dizlerime bakıp da
    Ağlamayı öğrenemediğim gibi

    Sevgilisi değildim kadınlarımın
    Bir papağan tüneğiydim belki
    Ama birkaç sözcük öğrendiysem
    Kadınlardan öğrendim, yine de
    Bilemedim sevgilim diyebilmeyi

    Büyülendim ama büyüyemedim
    Aklım ermedi aynalara ve suya
    Yüzümü gösterip kalbimi neden
    Sakladıklarını öğrenemedim
    Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  26. 137.
  27. ismail'in kitabını okuyorum üç gecedir
    ateşler içindeki dünyada bir neferin
    ölüme at koşturan rüzgârını duyuyorum
    Managua yanıyor, her yanım ateşler içinde
    yanıyor bir çocuk sevgiyle okşanmaktan
    ve temkinli olmak yakışmazdı sana zaten augusto
    ve sen ey idris
    ismail'in ölümünü küçümseyen dostu
    "yediğin kurşundan
    bir gümbürtü kaldı ki bana!.."
    Roma'da navona alanında bırakıp ismail'i
    telzaatar'a dönüyorum gecikmiş bir martı gibi
    Yurdum diyebileceğim
    her yer kan-revan içinde, görüyorum
    ve boğazlanmış bir ceylan gibi
    serilivermiş denizler ortasına
    Önce ismail orda, ne zaman gelmiştir
    "gümbür gümbür ve sonuna kadar, taa-sonuna
    sonuna kadar sevdaya, sonuna kadar kavgaya
    çatlayacak kadar sabırsızlıkla"

    ismail1in kitabını okuyorum üç gecedir
    ve alnımı seher rüzgârına dayayıp
    sesleniyorum
    "-Ey usta
    nerde benim payım içtiğin baldırandan!."

    AHMET TELLi..
    0 ...
  28. 136.
  29. Hep öyküler dinledim
    buruk, acımsı, kekremsi
    Dinlerken yaşadım diyemem
    öldüm

    Ama ölmemiş
    o bin öykünün serüvencisi
    Sunuyor kendini
    canlı bir bildiri gibi
    kaçarak tırpanından
    ölümün
    oturmuş karşımdaki sandalyede
    demli çaylar istiyor garsondan
    Bol içki bir o kadar küfür ve boşvermişlik
    bütün hayata
    Ucuza kapatılmış
    hatta bedavaya gelmişken hayat
    dinler mi girdisini çıktısını
    o bin serüvenden sonra

    Çok öyküler dinledim
    cigara dumanıyla yüklü
    duvarların taş baskısı resimlerle
    süslü köy kahvelerinde
    buruk, acımsı, kekremsi
    Dinlerim yaşadım diyemem
    öldüm

    AHMET TELLi..
    0 ...
  30. 135.
  31. evren
    yalnızlıktan da küçükmüş
    düşlermiş asıl sonsuz olan.

    evren
    umutlardan da küçükmüş
    mutsuzluk daha büyükmüş meğer.

    evren
    sekizinci renge sarınan
    metaforlarmış meğer.

    evren
    hiçlikten de küçükmüş meğer
    yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış

    evren
    küçük bir okyanusmuş meğer
    kıyısında yelkenliler batan..

    AHMET TELLi..
    0 ...
  32. 134.
  33. Anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
    Yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
    Şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
    Yeni bir cehennem kurmalıyım kendime
    Hep kendini yineliyorken sesler kokular
    Gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün
    Ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
    Bu dünyaya alışmak duygusu

    Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
    Tanrılara ödül insanoğluna cezaysa
    Kalbim bağışlanmayacak birşey yap
    Katlanma kendine ve bu dünyaya

    Kalbim ödünç say sana ayrılan ne varsa
    Geri vermiştin dinini
    Dilini de unut artık
    Aztektin yahut Kürt, hüznünse Kızılderili
    Geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil
    Hiçlik, o sezdiren keder
    Buydu senin payın
    Duyumsa sülfürün yarışını
    Seni vur ,seni bekleme, seni tarihsiz kıl
    Bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek
    Kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan
    Bir efsaneydi yaşamak, sende bilmiyorsun bunu
    Medyomdu kimya bir senfoninin diliydi belki
    Yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden
    Sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl
    Ve katlanma bu dünyaya ey kalbim.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  34. 133.
  35. Uğuldayan ve hep uğuldayan
    bir orman kadar üşüyorum şimdi
    yanlış rüzgarlar esiyor dallarımda
    yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
    Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

    Su ve ses kadar beklediğim
    ne kaldı geride,bilmiyorum
    uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
    ve sarınmak o kocaman gözlerin
    uğuldayan rüzgarlarına

    Bir acıyı yaşarım ben zehirden
    çiçekler üretirim kömür karası
    uçurum kadar bir yalnızlık
    yaratırım kendime,atlarım
    Anısı yoktur küçük rüzgarların

    Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
    büsbütün viran oldu dağlarım
    ezberimdeki türküler de savrulup gitti
    ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
    sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

    Yanlış.. daha baştan yanlış
    bir şiirdi bu, biliyorum
    ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
    bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
    Kalbim unut bu şiiri

    AHMET TELLi...
    0 ...
  36. 132.
  37. Ay inceldi ve orman
    bir tortu gibi çöktü dibe
    Buğusu yoktu toprağın
    büsbütün balçıktı yeryüzü

    Irmaklar sağırdı ve dağlar
    birer aptaldı o hantal gövdeleriyle
    Gittikçe büyüyordu rüzgarın beynindeki ur
    Öfkemizden şimşeği yarattık

    insanı yarattık
    (hayır, balçıktan değil)
    O gün bugün arayıp dururuz onu
    hangi cehenneme gitti, bilmeyiz

    AHMET TELLi..
    0 ...
  38. 131.
  39. Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
    Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
    Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten

    Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

    Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
    Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
    Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından

    Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
    Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
    Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi

    Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

    Kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
    Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
    Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak

    Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
    Bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar
    Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan

    Şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara

    AHMET TELLi...
    0 ...
  40. 130.
  41. Ömrümün karşılığı olsun diyor
    bir değeri, bir üstünlüğü olsun
    Çılgın bir aşkın tarihi
    yolculukların günlüğü olsun
    ama kavgalarda geçsin ömür

    Deli ırmak gibi akmalı
    adına yaşamak dediğimiz
    sarsıntılar kalmalı anılar diye
    ve ölüm bir gökgürültüsü
    gibi gelmeli gelecekse

    Bir bedeli olmalı her aşkın
    Her öpüşün ayrı bir yanı
    bir sarsıntı kalmalı tende
    ve kaçak sevişmelerin ürpertisi
    bir sağanak gibi patlamalı

    Yangınlar kuşatmışsa bizi
    gözlerimiz bağlı ve tırnaklarımız
    sökülüyorsa elektrik şoklarıyla
    yasak bir kavgada olunmalı
    yoksa ne değeri kalır ölümün

    Aşk dediğin hırçın bir deniz
    gibi çarpar yüreğin bordasına
    ve yasak bir kitabı okumanın
    sevincine benzer biraz
    ki onun her sayfasında
    bulunur ömrün karşılığı

    AHMET TELLi...
    0 ...
  42. 129.
  43. Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı
    Su gibi azizdin, yurdumdun, alnında ateşler yanan
    Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş
    Daha dündü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır
    Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada

    Hazırladığımız ilk taş baskısı afişi anımsar mısın
    Bükülüp giden kent sokaklarını, fabrika önlerini
    Sonra kitapları (kokuları hala burnumda onların)
    Hangi mayısta taşıdık kentlere küllerin rengini
    Gerçi gülistan olmadı ömrümüz, gam değil

    Belki tanırdın ilk vurulanı, o gün hiç ağlamadık
    Hayır ağlamadık, çıldırdık o gün çıldırasıya
    Adını çocuklarımıza verdik onun, çoğaldı
    Mezarlar çoğaldı o günden sonra, yetişmedi bize
    Öldürülecek kadar büyümüştük, öyle demişlerdi

    Ve hayat öylece akıp durdu işte, akıp duruyor
    Kimilerinin bakışlarına yine karlar yağmış
    Saçları dumanlı bir geçit sanki, dudakları lâl
    Kitap yakanlar eksilmiyor, şu uçuşup duran
    Kırlangıç ölülerini görüyor musun kentin üstünde

    Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan
    Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
    Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
    Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
    Unutma dostumsun sen, neredeysen orada ölmek isterim.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  44. 128.
  45. Bir akşam konuğum ol
    oturup konuşalım biz bize
    Anıların çubuğunu yakıp
    uzatalım geceyi biraz
    Geçmişe bir el sallayıp
    yaşanan günleri konuşalım
    ve günlerin üstüne çöken
    dumanlı, isli havaları
    Kendimize daha az zaman
    ayırsak da olur geceden
    Çünkü boğulabilir insan
    yalnız kendini düşünmekten
    Kapağı açılmayan kitaplar
    unutulmuş aşklar gibidir
    Kitaplardan söz edelim
    ve onların gizli kalmış
    sessiz tadlarından
    Sabaha doğru perdeyi
    aralayıp ufka bakalım
    ve bir çocuk gibi
    hayretle seyredelim
    güneşin kızıllığını
    Konuşulmadan kalan
    daha çok şey vardı
    diye düşünerek çıkalım
    güneşle kucaklaşan balkona
    — Üşütmesin sabah serinliği
    Bir bardak demli çay
    burukluğu gibi kalsın
    gecenin ve sabahın tadı
    yaşasın anılarımızda
    Konuğum ol, oturup
    konuşalım bir akşam
    ve uzatalım geceyi
    sözün çubuğunu yakarak

    AHMET TELLi..
    0 ...
  46. 127.
  47. Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın
    karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
    ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
    soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
    Ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
    birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak

    Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
    her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
    Dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
    karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara
    ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
    bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz

    Sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün
    kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
    bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
    hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
    kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar
    Bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum

    Gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ nerede şimdi
    çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
    Nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
    Öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
    Ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
    Üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yanlızlığımızı.

    AHMET TELLi..
    0 ...
  48. 126.
  49. Kuşlar mı
    ki çok şey denildi
    şair dilinden

    Yüzlercesini suladık
    gölgesinde sevdanın
    dokuduk
    gönül yumağında renklerini

    Gizimizi bildiler de
    ihanetlerini görmedik hiç
    ılık bir öpüştü
    türküleri

    Kuşlar mı
    ki şimdi
    çok uzak yüksekte
    öpsen
    büyüyemezsin ki

    ihanet ettik
    türkülerine
    baharın

    AHMET TELLi..
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük