yanlış kriterlere takılan yüzeysel yeni nesil tarafından iyi devlet adamı zannedilen, o yüce makamda ülkenin yedi yılını telef eden kişi. '' 'laikliği korudu' safsatası aslen 'bu milletin dinine karşı mücadele etti'dir behey beyinsiz' demek revadır bu zekilere(!)...
cumhurbaşkanı olmak için doğmuş adam.. sağlam duruşu , yalakalıktan ve şaşalı hayattan uzak kalmış sansasyonsuz , mütevazi adam .. tam bir devlet ve halk adamı..
bazı yol bilmez, iz bilmez, yasa bilmez, mevzuat bilmez, kendini bilmezler tarafından; adli tıp kurumu tarafından sağlık durumu sebebiyle tahliye edilmesi ön görülüp, adalet bakanının onayı ve imzası ile kendisine gönderilen dosyayı imzaladığı için, "teröristleri affeden" cumhurbaşkanı olarak hatırlanacaktır. tabi bir de aynı adli tıp kurmumu'nun raporu ve ilgili yasa değiştirilerek cezasını evde, meydanlarda, televizyon ekranlarında çeken necmeddin erbakan vardır.
işi abartıp ekonomik krizin sebebi diye de adledilir. cumhuriyet tarihi'nin başından bu yana gerçekleşen ekonomik politikaları bilmeden, hükümetin anayasaya aykırı icraatlarına karşı "anayasayı bilmiyorsanız öğrenin" diyerek ve masanın üstünden kaydırmak suretiyle anayasa kitabını dönemin başbakanına gönderdiği ve dönemin başbakanı yardımcısının gazına gelerek, "fırlattı" diye açıkladığı ve zaten o olay olmasa maksimum 1 ay içinde krizin çıkacağı gözardı edilerek suçlanan cumhurbaşkanıdır. 2001 krizinde, 1,5 sene önce olan 17 ağustos 1999 depremi'nin, onun akabinde gelen vergilerin, banka hortumlamalarının, yolsuzlukların, önceki hükümetlerin ekonomik başarısızlıklarının hiç bir kabahati yok değil mi ekonomiyi sadece borsa endeksi ve döviz kuru zanneden ekonomi bilgisinden yoksun dangozlar?
daha önce anayasa başkanlığı yapmıştır kendileri, bu yüzden anayasayı iyi bilmektedir prensip sahibidir ve yerinde başkası olsaydı bu gün ülkenin tamamen satılmış olacağını düşündüğüm Saygı değer Türkiye Cumhuriyeti 10. Cumhurbaşkanımız.
"O benim cumhurbaşkanım olamaz" sözünü giden cumhurbaşkanı için sarfetmek neden kimsenin aklına gelmedi? Son yedi sene zarfında neden bir Allah'ın kulu Sezer'in cumhurbaşkanlığını sorgulamadı?
Cevabını birlikte arayalım. Çünkü Sezer için böyle bir sözü söylemek "dam üstünde saksağan" demekten farksızdı. Bizzat kendisi, böyle bir sözü gereksiz ve anlamsız kılacak şekilde "kimsenin cumhurbaşkanı olmamayı" zaten başarmıştı. O, sadece "Devletin Cumhurbaşkanı" idi. Hepimiz ona bizim değil, bizden ayrı ve gayrı yükseklerde, çok ama çok ötelerde var olan devletin cumhurbaşkanı nazarıyla bakmadık mı?
"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi". Çünkü o bir bürokrattı. Yargı bürokrasisinin zirvelerinden Çankaya'ya adeta atama ile gelmişti. O güne kadar vatandaş sıfatıyla karşısına gelen hiç kimsenin elini sıkmamış, kimsenin derdini dinlememişti. Bu yüzden yedi yıl boyunca Çankaya'da Anayasa'da tanınan yetkilerini bir genel müdür gibi kullandı. Bütün bürokratlar gibi önüne gelen imza kartonlarını devirdiği zaman, görevini kamilen yerine getirmenin rahatlığı ile gece yatağında rahat uyudu. Ayıklayıp geri gönderdikleri için ise; kendini riske atarak "sorumluluk üstlendiği" duygusuna kapıldı. Öyle ya, Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı "sorumsuz"du. Her şey önüne gelen, altında imza hanesi açılmış kâğıtlarda gizliydi. Sezer bu gizemi 7 yıl boyunca tek başına yönetti.
Önümüzdeki hafta Ahmet Necdet Sezer Çankaya'dan ayrılacak. Muhtemeldir ki, bir hafta sonra kimse onu hatırlamayacak. Birbirinin kopyası olan eski Sovyetler Birliği Komünist Partisi sekreterleri gibi abus ve donuk bir yüze sahip olmak hatırlanmak için yeterli değil. Kenan Evren'in "netekim"inden, Turgut Özal'ın tonton şirinliğinden, Demirel'in inanılmaz oportünizminden sonra Sezer'e dair bir izi, çizgiyi veya bir hatırayı hafızasına kaydetmiş birileri acaba var mı? Sabahleyin eşinin tuttuğu paltoyu giydikten sonra, eline tutuşturulan sefertası ile işe giden Evkaf Nezareti memurları gibi, Çankaya'da yedi sene mesai yapan bir "memur"u kim hatırlar?
"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi". Çünkü o bir memurdu. O zaman şu soruyu sormak da hakkımız: Sezer'in amiri kimdi? "O kimsenin cumhurbaşkanı değildi" derken benim derdim emekliye ayrılmış bir bürokratı eleştirmek değil; bir geçmişle, Sezer'e de hükmeden bir güçle hesaplaşmak. Sezer'in amiri statükoydu. Sıradan bir memurun muhakemesi ile, sahip olduğu gücü kendisine veren statükoyu her şeyiyle müdafaa etmeyi asli görevi olarak benimsemişti. Oraya statüko onu getirmişti; öyleyse statükonun her değişim direncine karşı savunulması gerekiyordu. O statüko ise bizim ensemizde boza pişiren, canımızdan bezdiren, iliklerimize kadar tüketen arkaik bir düzendi. Sezer, Türkiye'nin ufkuna yeni bir vizyon koymaya, ülkeyi tek parça halinde tutmaya dair endişeleri Çankaya'nın uzağında tutarken, oturduğu koltuğu hükümete çelme takma yeri olarak bu gerekçe ile benimsemişti. Statüko buydu. Halkın seçtikleri, tıpkı halk gibi hata yapabilirdi. O zaman hatayı düzeltmek, yanlış yapanı çelme takarak durdurmak birilerinin görevi olmalıydı. Allah'tan cumhurbaşkanları, biraz fazla da olsa sembolik yetkiler kullanıyorlar. Bu yüzden tarihe not düşerken Sezer'e, değişime ve çağa direnenler arasında, sahip olduğu yetkilerle müsavi bir yer vereceğiz.
O kimsenin cumhurbaşkanı değildi. Yaptığı son büyük konuşmalardan birinde bizi "Türkiye cumhuriyeti devleti ideolojisine bağlılığa" davet ediyordu. Kendisine cumhurbaşkanlığını getiren Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla yaptığı meşhur özgürlükçü konuşma da; tek tipçi totaliter nutuklar da ona ait değildi. Kendi rengi, tarzı ve üslubu olmayan bütün büyük makam sahipleri gibi eskimiş tekdüze ideolojilerin siyah beyaz dünyasına sığındı. Devleti tıpkı sığ ideolojisi gibi halktan ayrı gördüğü için, halka dair endişeler taşımayı, temsil ettiği halka güven duymayı aklına getirmedi. Her zaman halkın uzağında, halktan ayrı yaşamayı tercih etti.
"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi".
Ne mutlu bize ki, yenisi sadece birkaç kişinin "O benim cumhurbaşkanım olamaz" diye itiraz edebildiği birisi.
--spoiler--
6)konuşmayı sevmedi ama duygularını da hiç gizlemedi,
7)yabancı konukların önünde bakan* azarlayacak kadar hissetiklerini dışa vurdu,
8)en çok bülent ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatması konuşuldu, tartışıldı,
9)bu duygusal tepki yüzünden 2001 krizine neden olmakla suçlandı ama dönemin hazine müsteşarı faik öztırak tarafından aklandı, öztırak kriz zaten patlayacaktı diyerek hakkını teslim etti,
10)din ile devlet işlerini birbirine karıştırmayacağı sözünü 2000 yılında cumhurbaşkanı seçilir seçilmez verdi ve o sözü hep tuttu,
13)kameralara hiç bakmadı, mikrofonlara hep uzak durdu, en kritik anlarda bile suskun kalması eleştirildi, belki de bu yüzden yaptıklarını hep başkaları anlattı,
14) mesela 1 mart tezkeresinde oynadığı rol, bütün ağırlığını koydu, ak parti hükümeti mgk'dan tezkereye destek bildirisi çıkarmaya hazırlanırken sezer toplantıda konuyu gündeme bile getirmedi, böylece amerikan askerinin türkiye üzerinden ırak'a geçmesini öngören tezkereye mgk'dan destek meclisten de oy çıkmadı,
15)yurtdışına fazla çıkmadı, dışarıda çok faal bir cumhurbaşkanı değildi, en çok da bu yüzden eleştirildi,
16)yurtiçinde ag araştırma şirketinin anketi ilginç, çankaya seçiminin ilk bölümüm öncesinde yapılan anket vatandaşın duygu ve düşüncelerini yansıtıyor, ankete göre türkiye'nin %65'i sezer'i seviyorum dedi, parti seçmenlerine göre sorulduğunda rakamlar farklılaştı, chplilerin %92'si anavatanlıların %90'ı dsplilerin %79'u sezer'i sevdiğini söyledi.
ama ak partililerde bu oran %39'da kaldı.
sezer'e en uzak parti %34 ile dtp oldu.
bu gece sezer çiftinin çankayadaki son gecesi. yarın sessiz sedasız ayrılacaklar köşkten. sezer prensiplerini son saniyeye kadar bozmayacak. 7 yıl önce çankaya'da aralarında abdullah gül'ün eşi hayrünnisa gül'ün de bulunduğu başı kapalı kadınları ağırladığı görüntüyü ikinci kez vermeyecek. 7 yıl önceki görüntü hayrünnisa gül'ün köşkteki son gecesiydi. aradan 7 yıl geçti. yarın hayrünnisa gül'ün first lady sıfatıyla köşkteki ilk gecesi olacak. yarın türkiye'de yeni bir dönem başlayacak. **
kimilerine gore halkin parasini israf etmeyen, laik, fakirin yaninda olan siyasetci. bir hareketiyle bir gecede 56 milyar dolarimizin cebimizden alinmasina neden olmus birini hala nasil iyi yad ediyorsunuz anlayabilmis degilim. o krizde kar edenlerdensen destek vermeni anlarim da daha dun basbakanlikta yazarkasa atan adami desteklerken simdi ona sebebiyet veren adamin arkasindan aglamani yadirgarim.
yazlığı yoktu.
arabasının markası uno'ydu!
evet, son model ecnebi marka arabalara binmedi.
ne kendisi, ne de eşi, birileri gibi otuzbin dolarlık saatlerle,
en pahalı giysilerle donanmadılar.
ah, oruç bile tutmuyordu değil mi!
başörtülülerle uğraşıyordu değil mi!
neden yapıyordu acaba,
görevine leke sürdürmemek için olabilir mi?
hukuk üstünlüğü, laiklik, ne kadar uzak kavramlar artık..
bunları korumak için uğraşan devlet adamıydı işte.
86 YAŞINDAKi babaannem;
"bu adam haram para yemeden gitti"
diyebiliyorsa eğer..
bir düşünmek lazım.
bazı örümceklenmiş beyinler tarafından dinsiz addedilmişti ya!
esas dinsizlik, islamiyet üzerinden tüccarlık yapıp halkın, devletin parasını çalmaktır..
kul hakkı, yetim hakkı tabirlerini dillerinden düşürmeyenler,
bir de ahmet necdet sezer'e baksınlar.
kimin hakkına göz dikmiş bugüne kadar diye?
dünyaları götürenleri, minareyi kılıfıyla çalanları, senin benim paramla seçim öncesi millete yiyecek yakacak yardımı yapanları değil de hem kendisi hem de karısı da yıllarca çalışmış bir insanın üç beş kuruşluk evini dert edenleri ve gidiyor diye kına yakanları yarın mutlu edecek, bizi de kahredecek güzel insan... kına lazım mı???
diğer ezebre konuşanlar için bakın taaa 15.04.2007 tarihli yeni şafak yazarı mehmet gündem adlı şahsiyetin 'o bizim hiç bir şeyimizdir' başlıklı yazısı.
alıntı:
Birilerinin cumhurbaşkanı olmayı kabul ettiğinde, Sezer başka birilerinin de cumhurbaşkanı olmadığını kabul etmiş olmazdı mı?
Benim cumhurbaşkanım değil Sezer…
Sen de mi Sezer?
Tarihten bir ses gibi geliyor kulağıma bu söz. Bir tek farkla…
Yedi yılda “Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer”den geriye sadece Sezer kaldı. Yarın Sezer'den geriye ne kalır bilinmez. Yedi yıl önce bir umuttu, şimdi ise bir hüsrandır bize Sezer.
Sayılı günler çabuk geçiyor, Mayıs ortasından itibaren o artık bizim “hiçbir şeyimizdir.”
Yedi yıllık projenin sonucu bir çapsızlık örneğidir.