Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır, yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet, nihayet;
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.
yine gece, yine hüzün ve yine içimde sen. ve biliyor musun? içinde sen olunca hüzün de güzel...
insanlardan öylesine saklıyorum ki seni... bir yandan herkes bilsin diyorum, diğer yandan da yakalayıp defterimin sayfalarına sıkıştırdığım kelebekler gibi sadece bana özel olarak kal istiyorum. biliyorsun, en çok seninle konuşmak istememe rağmen gün geldi tek kelime etmedim. ama susuşların tadı bile öylesine ayrı oldu ki içimde. çünkü sen bana sevginin en güzel böyle yaşanacağını öğretiyorsun. dışardan bakıldığında uzak gibi görünen ama birbirini tamamlayan minik detaylar gibi. martı ve deniz gibi...
kelime haznenizi geliştirmek istiyorsanız buyurun yazarın ''beş şehir'' isimli romanını okuyun.
ayrıca yazar kitabı değerli hocası yahya kemale ithaf etmiş fakat 3. basımda yayımlanmış.
...
Daha samimi olayım ister misiniz? Bu yaşadığım hayat o kadar benim değil ki herhangi bir saatimde birisi gelip de bana "Haydi kalk, sıran geldi, kendi kendin ol!" diye bağırsa sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi inanıp koşacağım. Bu his bende o kadar kuvvetli... Herhangi bir kalabalıkta kendimden başka herkes olmağa razıyım. Ah bir elbise değişir gibi hüviyetini değiştirebilmek, lalettayinin içinde kaybolmak, bir avuç kum içinde, bir kum tanesi olmak ve böyle olduğunu dahi bilmemek. Ne bileyim, bir maske, bir numara, bir sicil varakası, bir manivela, bir çark, bir düğme, her şey olmak, yalnız...
"Ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey, -belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamağa mecbur olduğumuz için olacak- saadettir. ıstırabın içinden geçeriz. Tıpkı çalılık, taşlık bir yolda yürür, bir bataktan kurtulmağa çalışır gibi ondan sıyrılmağa çalışırız. Fakat saadeti bir yük gibi taşırız ve bir gün farkında olmadan yolun bir ucunda, bir köşeye bırakıveririz."
(bkz: huzur)
Kendi kendisinin seslendiricisi olan şiirlerin şairidir. Yazdığı şiirler, yalnızca duygu yoğunluğunun ilhamla beraber ortaya çıkan formu değildir, sanatın felsefeyle dansı gibidir de. Ahmet hamdi tanpınar'ın şiirleri insanın bilincinden bağımsız bir şekilde oradadır, kendi kendisini okur, kendini haykırır, kendisini susar; insansa bu şiirlerin yalnızca tanığı olabilir. Eşik şiiri, okuyanın beğeni eşiğini yeniden belirler.
- "... Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
Gölgende neş'enin rüzgârı eser.
Düşünen alnımda benim her çizgi
Baharı olmayan bir kışa benzer...." (Sen ve ben)
- "... Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmaz akışında..." (Ne içindeyim zamanın...)
- "... Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
Göğsünde kanayan bir zaman gülü
Mahzun bakışlarla dinler derinde
Olup olmamanın eşiklerinde..." (Eşik)
- "... Ellerini yüzümde gezdir,
Sil alnımdan yorgunluğu,
Gözlerimin altından
Yaşamak korkusunu al,
Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım.
Sonra sen de gözlerini kapat,
Bırak, ellerin sessizce düşünsün..." (Avare ilhamlar, ıı.)
- "... Hep aynı nağmede çılgın dolaşan yaylar,
Bir yıldız kervanı gibi haftalar, aylar
Hep aynı hayalin peşinde bu yolculuk,
Hep gül yangını ve bahar sıtması ufuk..." (Karışan saatler içinde)
- "... Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
ikindi saatlerinde..." (Mavi, maviydi gökyüzü)
sahnenin dışındakiler romanıyla işgal altındaki istanbul günlerine farklı bir bakış açısı getirmiş büyük yazar.
Romanlarında ve şiirlerinde rüya ve zaman motifini çok başarılı kullanmıştır. Ne yazık ki 90lı yıllardan sonra keşfedilmiştir. Ayrıca edebi araştırmaları da ayrı bir Külliyattır.
Şu an piyasada ben yazarım diye gezen bir çok kişi bırakın ona yaklaşmasını, onun gibi bir cümle Bile kuramaz.
kuzenime, ahmet hamdi tanpınar'ını tanıtıcak bir sunum ödev olarak verilmiş. ama öğretmeni demiş ki, hayatını yazıp getirme farklı bişey olsun daha akılda kalıcı oyun gibi bişeyle de verebilirsin bilgileri şeklinde konuşmuş. bir akıl, fikir, öneri vereni gönlümün aşk muhafızlarıyla tanıştıracağım.
Dilden, sadeleştirme adı altında bizde karşılığı olmayan kelimeleri yabancı olduğu gerekçesiyle atarsak bir Türk olarak anlayamamamız gayet tabii. Dili zenginleştirmek veya zenginliğini korumak onu saf hale getirmek, sadeleştirmekten efdaldir.
Ne var ki şu an sadeleştirildiği söylenen haliyle dahi kullandığımız kelimelerin %70-80'i yabancı kökenli. Dil, o kelimeleri artık özümsemişse onları sadeleştirmek adına dışarı atmak sadeleştirmek değil, fakirleştirmektir.
ömrümüzü çürüten zat. bir kitap yazmış anlamak için ahmet hamdi tanpınar olmak gerekir. edebi kişiliğine lafımız yok ama anlaşılır yazsaydın, güzelim türkçemizi sadeleştirseydin ne olurdu hamdiciğim?
Sol yelpazeden aydınların muhafazakar olduğu gerekçesiyle eleştirdiği ve beğenmediği yazar. Bana göre türk edebiyatının gördüğü en büyük edebiyatçılardan birisi. Üstelik makaleleri ve eleştirileri ile edebiyata daha yukarıdan ve geniş bakan birisi.
Onun Eleştirilen muhafazakarlığı, özünde ve ilineksel olarak hiçbir gericilik taşımıyor.