sözen döneminin brt'sinin yerine kurulmuş kanal 7'nin eski ana habercisidir;
bir dönem güleni tarikat gibi yaşayanlardan olmuş, hakikatı başka yerde arayacağını, gülen'e küfretmeye ihtiyaç duymadan duyurmayı başarmıştır;
kendine sunulmuş yaşamındaki iki yüzlülükleri tekleştirmeyi seçmiştir; sağdan geçmiş, yeni ikiyüzlülükler dünyasına sağlam gelmiştir;
rahatsız edeceği kişi çoktur: eski mahallesindeki çember çevirdikleri, çemberleri hep ve artık tek çevirmekten bıkmıştır, ona kızgındır; yeni mahallede salyangoz satıcıları yaygın, onlar içinde tek başına bir mor çiçekli devedikeni gibi kalmıştır;
entelektüel birikimi bulunduğu yere yetse de o bununla yetinmemesi gerektiğinin bilincinde dürüst gazeteci, iyi yazar olmaya çalışıyor; kimsenin soru sormadığı kimselere, kimsenin sormadıklarını sormakla meşhurdur;
ilerici, liberal, demokrat çevrelerden gördüğü güvensizlik aslında onların kendine dönüktür; hem dindar hem sosyalist olması olanaksız değildiri olanaklı kılmak üzere istim üstünde; tabu kırıcı, kızdırıcı, balon söndürücü, beyin kanallarının temizleyicisi olarak iyi yoldadır;
imam hatipler üstüne yaptığı öneriyle, sorduğu sorularla, hükümetçilerin ve karşıtlarının, slogancıların, çifte standartçıların, ha bu ha öteki sürüden olanların şimşeklerini üstüne çekmiştir;
Hrant konusunda izlediği son derece tutarlı, samimi, demokrat yaklaşımıyla kendisine tam güvenemeyenlerin de yüreğine dokunmuş, Türkiye'nin son dönemlerinin kazancı olmuş gazeteci.
Bir köşe yazarı oy verecek parti arıyor başlığı onun son yazısına aittir. yazıda her partiyi tek tek, kendisi açısından oy verilip verilemeyeceği yönünden çözümlemektedir; muhafazakar çevreden liberal aleme geçiş yaparken tutarlı olmaya ve tutarlı kalmaya çalışan, demokrat olmayı yaşayarak, deneyerek öğrenen yazarın, bu seçimlerdeki tereddütlü hali, * bir çok kişinin ruh durumunu yansıtıyor olabilir; bu ilginç yazısının kısa yolu şöyledir:
son gunlerdeki yazilari ile sanki benim soylediklerimi yazmis hissi veren degismis,kendi icinde degismese bile simdiki yazilari ile farkli oldugunu gosteren kose yazari.
son yazısı, eski bir yazısı ama yeni ahmet hakan'ı iyi tanımlıyor ve sivas üzerine...
BUGÜN 2 Temmuz...
Sivas'taki vahşetin yıldönümü...
Yeni şeyler söyleyecek durumda değilim.
Bunun yerine...
Madımak Otel'de ölen 37 aydının anısına, iki yıl önce yazdığım "Madımak Müze Olsun" başlıklı yazımı bir kez daha yayımlıyorum...
Ancak...
Bunu yaparken kendimi asla temize çıkmış hissetmiyorum...
Utancım sürüyor, yüzüm kızarmaya devam ediyor.
Yani...
Günahını çıkarıp rahatlamış bir Nasrani rahatlığı içinde değilim.
Bu yüzden...
Aşağıdaki yazıyı lütfen, "Eski Ahmet Hakan" ile "Yeni Ahmet Hakan" arasında gerçekleşen bir hesaplaşmanın sonucu olarak değerlendiriniz...
işte 2005 yılında Hürriyet'te yayınlanan o yazı:
* * *
Eskiden gerekçe üretmeye fazlasıyla meraklıydım.
Şunları söylerdim:
Aziz Nesin kutsal değerlere saygısızlık ve hakaret içeren Salman Rüşdi'nin "Şeytan Ayetleri" adlı kitabını yayınlamaya kalkışmasaydı...
Sivas gibi hassas bir kentte öyle bir etkinlik düzenlenmeseydi...
Araya provokatörler girmeseydi...
Halk tahrik edilmeseydi...
Falan filan...
Duyarlılığımı büsbütün kaybetmediğim için, aslında bütün bu gerekçelerin, olayın vahim sonucunu karşılamadığını alttan alta sezerdim...
Ama ah işte! Bir kampın içindeydim...
Ve benim için önemli olan "vicdan" ya da "sağduyu" değildi...
Önemli olan, üyesi olduğum kampın, bu vahim olayı en az hasarla atlatmasını sağlamaktı.
Bugün çok şükür öyle bakmıyorum.
Ve yine çok şükür, acayip utanç duyuyorum, yüzüm kızarıyor.
Hem de suçun bireysel olduğunu bildiğim halde...
Hem de 12 yıl önce Sivas'ta yaşananlarla en küçük bir ilgim olmadığı halde...
Utancımın nedeni şudur:
Değil mi ki ben Sivas'ta yaşananlar karşısında içinde bulunduğum kampın çıkarları adına uyduruk gerekçeler bulmaya çalıştım.
Ve değil mi ki ben yaşanan vahşet karşısında yüreğimin ve vicdanımın isyanını bastırdım...
O halde...
Hiç çekinmeden, komplekse kapılmadan ve kimin ne diyeceğine aldırış etmeden özgürce haykırabilirim:
12 yıl önce yaptığım yanlıştı...
Ve o gün söylemem gerekeni bugün yüksek sesle söyleyebilirim:
Hiçbir gerekçe, hiçbir mazeret, 37 kişinin öldürülmesini yetmez karşılamaya.
Kutsal olsun olmasın, hiçbir dava, 37 insanın öldürülmesine gerekçe olamaz.
Aslında 12 yıl önceki suskunluğum, içinde bulunduğum kampın iddialarıyla da fazlaca çelişmekteydi.
Çünkü savunduğum davanın ilkeleri çok netti...
Şuna inanıyordum:
Bizler bir kötülüğe önce elimizle müdahale etmekle mükellefiz. Elimizle müdahale edebilecek durumda değilsek dilimizle karşı çıkmamız gerekir. Diyelim ki dilimizle engel olmaya da takatimiz yok... O zaman yine yapacak bir şeyimiz var: Hiç olmazsa yüreğimizle isyan etmekle mükellefiz.
12 yıl önce işte bu mükellefiyetlerin hiçbirini doğru dürüst yerine getirmedim.
Aksine saçma sapan gerekçelerin peşinde koştum...
Utancımın nedeni budur. Yüzüm bu yüzden kızarmaktadır...
Utancımı gidermeyeceğini bildiğim halde CHP'li bir milletvekilinden gelen "37 aydının öldüğü Madımak Oteli müze olsun" önerisini şiddetle desteklediğimi buradan ilan ediyorum.
ibo'nun seçimlerle ilgili olarak '' burda olmayıp 18lik kızlarla eğlenebilirdim'' lafına karşılık, terbiyesiz bu adam demiştir. ibo da bunun altında kalmayıp '' fazla konuşmasın elimde birtakım görüntüleri var akıllı olsun akılllıııı allah cezanı verecek'' şeklinde bir açıklama yapmıştır.
yeri gelince paris hilton ve helin avşar adlı şahıslar hakkında yazı yazacak kadar düşen, yeri gelince de akpye ve tayyibe methiyeler düzecek kadar şairleşen eksensiz, yolsuz yordamsız, eski irticacı yeni ılımlı islamcı medya maymunu.
tüm dönekler gibi baştacı edilir. şimdi dönek deyince hakaret davası açılmasın; demek istediğim, eski fikirlerinden dönmüş olmaktır. yani mesela kimdi? hasan cemal mı vardı? çetin altan mı vardı?..
ha işte ahmet hakan da döndü. fakat şu anda eskisine nazaran çok daha samimi buluyorum.