O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım.
Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrının varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu.
Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim.
yazar çetin altan'ın oğludur istanbul üniversitesi iktisat fakültesi' mezunudur 1950, istanbul doğumludur.. gazeteci yazardır. yazdığı kitaplar oldukça güzel sürükleyicidir..iyi betimleme yapar..
kendince şiirleri vardır..
kıl kapılacak bir kişilik değil karizmadır..
sülalesi okumuş entellektüeldir..
şu andaki hislerimi ileride pozitif yöne doğru güncelleyeceğimi biliyorum ama şu an için, yani onu yeni yeni keşfettiğimi hissederek ve müthiş bir aydınlanma ve uyanışla söyleyebilirm ki; ifade yeteneği olarak üstadlar üstadı bir adamdır bu insan.. dediğim gibi daha yeni keşfettim.. tek bir kitabını okumadan köşe yazılarıyla başladım onu tanımaya.. bu yazımıda, kendisinin siyasi veya ne bilim dini veya bunun gibi insanların insanlara beslediği saçma sapan seçici algıyla benimsediği herhangi bir egomu törpüleyerek yaklaşıyorum kendisine ve sanırım bende uyandırdığı, ifade gücüne hayranlık çoğalarak artacak.. yazılarının büyük çoğunluğu şüphe götürmez birer şahaser.. hatta uzun zamandan beri sözlükten soğumuş ve adam gibi yazmayan biri olarak beni bulunduğum yalnız ortamda bu duygularımı dışa vurmamı, biriyle paylaşmamı deliler gibi teşvik etmiştir kendisi.. ulan sözlük.. senide bi seviyorum bi sevmiyorum, sana bi açılıyorum bi açılmıyorum.. öyle veya böle daha kaliteli bişey olcağana dair ümitlerimi taze tutuyorum hala he.. haberin olsun istedim bu arada.. ki bu apayrı bi konu... neyse.. bu ahmet altan çok değerli bi insan.. içten, realist, egosunu gerçekçi bi yönde dizginlemiş kıvamında hayatın içinden.. ve kıvamında da hayatın dışından bi adam..!! ama ona az önce biraz darıldım.. çünkü bu, zamanları aşan yazısında son yıllarda üstünde fazlasıyla kafa yorduğum "türklerin bu denli yüce ve dünayaya sözünü geçirmiş bir imparatorluğun üzerine kurdukları herkesi ve herşeyi kendine düşman olarak algılama paranoyasının kökenlerine inme gerekliliğini ve daha nice, neden türkler olarak böyleyiz ve burdayız" sorusunu irdelemesiyle üzerinde çalıştığım bi konunun daha önce neredeyse birebir benim gibi düşünen birinin olduğunu bana göstererek özgün bir eserde belki yollarımı tıkadı..:) ama olsun ben bunu kendime mükemmel bir referans olarak algılayıp önüme bakıyorum.. işte o tarifsiz yazısı.. keşke bu yazının bilincine 70 milyon da varabilse diyorum ben... buyrunuz buradan..
kendisi uzun süredir hürriyet pazarda yazmakta... arşivden eski yazılarına, nettende daha eski yazılarına ulaşmak mümkün.. lan en son kimin hakkında bu kadar yazdım ki... valla helal olsun ahmet abi..
yazdığı aşk romanları yabancı yazarlardan taklit ve özenti abidesi gibi duran yazar.
politik görüşleri ise; batılı güçlerin büyük ortadoğu projesi çerçevesinde ülkeyi içine düşürmek istedikleri çukuru derinleştirici nitelikte ve halkın dikkatini bu tehlikeden uzak tutacak yönde* , yani sevmeyenlerinden olduğum yazar. *
not : ahmet altan, mehmet altan, çetin altan ; al birini vur ötekine şeklinde görünmekteler gözüme.
cezmi ersözle aynı cümle içersinde bulunmasından nefret ettiğim ve kitaplarını okuduğum ender bir yazardır. daha çok aşk değilde aşkın nasıl olabilmesi hakkında olduça beni düşündüren bir yazar, yazarın zaten düşündürmesi gerekir ve ahmet altan bunu gerçekten çok başarılı yapmakta.
(bkz: kristal deniz altı)
23 temmuz 2007 tarihli yazısında*2007 genel secim sonuçlarını yorumlamış ve yeni hükumetten olan beklentilerini güzel bir şekilde ifade etmiş yazar.
Yeni bir Türkiye...
ilerde bir gün şu son altı ayda neler yaşandığını araştırıp yazan birileri çıkarsa, insanlar Türkiye'nin nasıl korkunç bir tehlikenin eşiğinden döndüğünü öğrenirler.
Sadece şu manasız "e-muhtıra"yı, bombalarla yakalanan emekli subay çetelerini ve Amerika'daki Hudson Instıtute'da yapılan toplantıdaki konuşmaları bir arada değerlendirenler bile hangi belalı çorapların başımıza örülmeye çalışıldığını kavrarlar.
Sanırım ülkenin büyük çoğunluğu neler olabileceğini sezdi.
Böyle büyük bir siyasi başarıyı kazanan AKP'nin hakkını yemek istemem ama bu görülmemiş oy patlaması yalnızca iktidar partisinin başarısıyla açıklanamaz.
Anadolu'yu gezerken konuştuğum insanlarda ben AKP'ye büyük bir hayranlık yerine askeri muhtıraya büyük bir öfke gördüm.
Oralara giden herkes de aynı şeyi görmüştür.
Seçim sonuçları tartışılırken televizyonlarda "askerin yeniden siyasete" karışabileceğini söyleyenlere rastladım.
Bunu bir daha yapacaklarını sanmam.
Eğer yapmaya kalkarlarsa hiç akla gelmeyen işler olur.
Unutmayın ki bu ordunun subayları da bu ülkenin içinde yaşıyor, bakkala, markete, fırına, manava gidiyor ve karşılaştıkları her iki adamdan biri "muhtıra" karşıtı...
Bu işi zorlamaya kalkarlarsa sokaklarda üniformayla gezmekten keyif alamaz hale gelirler.
Hiçbir ordu, kendi halkının yarısını karşısına alarak varlığını sürdüremez.
Onun için bu seçimle bu sürecin sona erdiğini düşünüyorum.
Herkes bu seçimlerden aklına ve meşrebine göre bir sonuç çıkartacak.
Benim görebildiğim ise şu:
Türkiye siyasetinde "silah dönemi" sona erdi.
Şiddeti, savaşı, darbeyi destekleyenlere iktidar yolu kapalı.
CHP'nin darbe yardakçılığı yapmasının cevabı sandıkta ağır bir hezimet oldu.
"Ordu, yargı, cumhurbaşkanı, CHP" dörtlemesiyle hukuk dışına taşma eğilimi tam anlamıyla yenildi.
Herkes şehirli kadınların "türban" korkusundan söz etti ama kimse bu kadınların aynı zamanda "anne" olduğunu ve oğullarını kaybetme dehşetini yaşadığını düşünmedi.
Kürsüden yağlı urgan sallayarak savaş çığlıkları atanların "annelerin" içini nasıl titrettiği hiç aklınıza geldi mi?
MHP, bu ülkedeki annelerden "savaş tamtamcılığı" ile oy alabilir mi?
Ne o ne de başka bir parti bu yöntemle oy toplayamaz geniş kitlelerden.
Aynı durum PKK için de geçerli.
Garip bir rastlantıyla tam seçimler yaklaşırken saldırılarını artırıp gencecik askerleri öldürerek kanlı bir gerginliğin parçası olan PKK, kitleyle bağlarının nasıl koptuğunu, AKP’nin güneydoğuda neden bir oy patlaması yaşadığını iyi düşünmeli.
Kürt annelerin de çocukları var.
Hiç de inandırıcı olmayan nedenler için onları feda etmeye razı olacaklarını sanmam.
Artık 1980'lerde değiliz, şartlar değişti.
Bundan sonra Türkiye'nin normalleşeceğini sanıyorum.
Anayasa Mahkemesi'nin o anlamsız 367 kararına rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok fazla sorun çıkmayacağını düşünüyorum doğrusu.
Eğer MHP, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis salonuna girmeyen DYP ile ANAP'ın siyasi varlığının bir gecede nasıl tükendiğini anlamaz da Çankaya seçimlerini engellerse ve bir yeni seçime gitmek zorunda kalırsak, MHP'nin de o sandıkta boğulacağına herkesle iddiaya girmeye şimdiden hazırım.
Bundan sonra artık çok büyük sorun olmaz.
Siyasetin yapısı değişir.
CHP'nin çökmesinden sonra "hamaset, eski usul laf atmalar, askeri oyuna çekme çabaları, darbe yardakçılığı" siyasetten çıkar, üslup değişir.
CHP kendini yenileyebilir mi bilmiyorum ama Baykal bir daha lider olarak seçim görmez.
Ya CHP çağdaş bir solculuğu bünyesinden yaratmaya uğraşır ya da yeni bir parti doğar.
Ordu siyasette kapladığı alanı bir anda boşaltmasa da epeyce geri çekilir.
Cumhurbaşkanı seçilir.
Yeni Meclis anayasayı değiştirir.
Milliyetçi oyunlarla, kurnazca anlaşmalarla "içeri kapanma" manevralarının ne tür belalar yarattığını gören AKP, Avrupa Birliği hamlelerine ağırlık verir.
Ekonomi yoluna devam eder.
Üretim ve milli gelir artar.
Demokrasiye yapılan bir saldırıda hedefin yanında durduğu için bu seçimlerden kazançlı çıkan AKP’yi bir dahaki seçimlerde insanlar yaptıkları ve yapacaklarıyla değerlendirir, rakipleri projeleriyle oy almak için çıkar ortaya.
Türkiye dünya platformunda saygıdeğer bir ülke olur.
Ne AKP'liler çok sevinsin ne CHP'liler çok üzülsün.
Bu seçimlerde "kimin" kazanıp kaybettiğinden daha önemli olan,"neyin" kaybedip neyin kazandığı.
Darbecilik, demokrasi düşmanlığı, hukuksuzluk kaybetti.
türkiye'nin de bir gün demokratikleşebileceğine inanacak kadar geniş gönüllü insan..bir türk olarak kürtlere sonuna kadar saygı duyan kültürek haklarına sahip çıkan,içimizdeki bölünme paranoyasının karşısında dimdik ayakta duran olması gereken asla susturalamayacak yazar..
seveni de sevmeyeni çok olan; ama öyle ya da böyle imza atmış olduğu kitaplarla her daim en yüksek satış rakamlarına imza atan bir isim. kardeşi mehmet altan ise kendisinin de çok çok ötesindedir.
türkiye'nin noam chomsky'si... okumuş angaje yüzeysellerin ömürleri boyunca 'göremeyeceği' gerçekleri derinlemesine gören ve müthiş yoğun ve detaylı biçimde ifade edebilen sıradışı bir kalem... demokrat ve zeki bir beyin... http://www.samanyoluhaber...&hid=54266&sec=10
yazdığı aşk romanları bornova kipa'da promosyon kapsamında iki buçuk milyona satılan pembe dizi yazarı..
muhtemelen doğu'da gittiği en uzak yerin istanbul'un anadolu yakası olduğu ve türkiye ile ilgili "derin" saptamalarını odasında kıçının dibinde sonuna kadar açık klimayla serinlerken le monde okuyarak yaptığı göz önüne alınırsa olaylara neden bu kadar fransız kaldığına ve analizlerindeki yüzeyselliğe de şaşırmamak gerek..
ordu ve cildirma baslikli yazisinda sacmalamis olan yazar. nasil olur iki kisi askeri karargaha gelip yedi askeri oldurur diye soruyor. teror saldirilarinda teroristlerin her zaman cok daha avantajli oldugunu unutuyor. nasil ki 9 arap 3-4 ucak kacirip abd gibi dunyanin en iyi korunan ulkesinde 3 bin kisi olduruyor sayin altan? ya da irak'taki abd askeri olumleri (uc bini asti). ayrica tunceli'deki o karakol baskininda, disarida mevzilenmis teroristler de vardi. tamam orada hata yapilmis olabilir ama bunu tum turk ordusuna maletmek kasitli degilse aptallik degil midir?
altan yazisinda abd ordusunun uzaktan kumandali bombalari etkisiz hale getiren karistiriclar kullandigini bizim neden kullanmadigimizi soruyor. abd bu teknolojiyi kullanmaya 2-3 yillik tecrube sonunda basladi ve bu teknoloji icin abd hukumeti milyarlarca dolar ayirdi. o yuzden bu konunun muhattabi pek bir sevdigin recep tayyip abindir, ordu degil.
yazida "Bütün bunlar, bizimki gibi bir ordu için bile fazlasıyla gayrıciddi ve disiplinsiz hareketler." diyerek, tum dunyada disiplini ile taninan tsk'ya ciddiyetsiz yakistirmasi yapamak da tam bir altan yapimi.
bir insan bu kadar at gozluklu, bu kadar tsk dusmani olur. seni cem uzan dalkavuguyken daha cok seviyorduk be ahmet. keske hep kirmizi koltuk'ta kalip sosyal demokrat belediyelere camur atsaydin. bilmedigin askeri konulara girince sacmalamissin. askeri konular senin kitaplarinda yazidigin ask hikayelerine hic benzemez.
bu ülkeyi en iyi anlamış, kalemi en kuvvetli yazarlardandır; üstelik politikadan en iyi anlayan edebiyatçıdır;
bu ülkenin ufkundaki batıyı, batı özentilerinden daha iyi kavrayan ve batının harcındaki doğunun farkında olan, ülkemizin mayasındaki doğuyu araştıran, öğrenen ve öğretendir;
türkçe en mantıklı dildir diyen batılıları kıskandıracak kadar, türkçe'yi edebiyat dili olarak en usta kullananlardandır ki onu okuyan, bir kez okuduktan sonra onu asla terk etmez; o, kendisini okuyan kitaplarını satın alan milyonlarca kişinin yanılmadığını, her yeni yazısıyla, her gün, her dakika kanıtlayandır;
politik derdini anlatmak için türkçe'nin tüm ustalıklarını kullanan; hoşgörüsünü mevlana'dan, mistik ruhunu yunus'tan, barbarlık önünde cesur duruşunu pir sultan'dan, bedreddin'den almıştır; marks'ın, engels'in rahle i tedrisinden geçerken, onların yüz yılı aşkın zaman önce söylediklerinin doğru yanlarıyla, aşılmış yanlarını bilincinin her satırına yerleştirmiş bir ilerici, demokrat kişiliktir;
farabi'nin, ibni sina'nın, ibni rüşd'ün büyüklüğünü kendi büyüklüğü olarak görüp, ortalama ülke aydınını utandıracak kadar felsefenin farkında olan, kişisel hayatlarımızın, içimizdeki çocuğun iyi yanlarını geliştiren, takıntılı yanlarını çekiştiren, freud'un eleştirel özümsenmesini gerçekleştirmiş, bunu yazılarına, romanlarına en üst düzeyde yerleştirmeyi başarmış, beyin kanallarımızın temizlikçibaşıdır; duygu ve düşünce dünyamızın estetik avcısıdır, güzelliğin yasalarının farkında olan bir güzellik yaratıcısıdır ki sadece bu nedenle güzelin, güzelliğin (estetiğin) önünde secde eder;
dünyanın her yerindeki zorbalar, onun kaleminden payını alır ama o her zaman zorbaları bile anlama zorunluluğunun iç sıkıntısını yüreğinde duyarak yazar; kaleminden bu nedenle kan değil ne güzel ki hep gül damlar; o gülleri kendi yüreğinden damıtırken, anadolu'nun tüm mitolojisinin, tüm efsanelerinin farkında olmaktır onun suçu; bu suça bunca insanı ortak etmek, onu kalabalıkların sırat köprüsünden koşarak geçirtecektir;
insanların, zorunlu edinilmiş, kendilerinin seçmediği din, ırk, milliyet gibi kimliklerle övünmesinin ne denli boş olduğunu, bunu abartanların ne kadar acınacak, trajik sonuçlara yol açtığını usul usul, her satırında bizimle paylaşandır; kendi seçtiğimiz kimliklerle gerekirse övünmeyi ise **** babasından sonra bize en iyi öğretendir;
yaşamı; ayıplar, yasaklar, tabular, günahlar ile dolu bir mayın tarlası biçiminde kavrayan ve yaşayanlara, alçakgönüllü bir derviş gibi önderlik etmiş, onları mayınlı yollardan güvenle geçirirken, aynı zamanda onlara mayınsız bir dünyayı inatla vaaz etmiştir; işte bu nedenledir ki başta yüreği olmak üzere vücudunun kimi azalarını insanlar uğruna parçalamış bir azimli, saf, dürüst bilge katırdır;
bach'ın müziğindeki matematiğin, bolero'nun matematiksel müziğindeki tekrarın ve üsluplardaki tekrarın gücünün farkında olan ama bu tekrarı en estetik biçimde, aynı zamanda işlevsel * kullanandır;
düşük yoğunluklu savaşı bilerek sürdürenlerin, kiminde de sorunu çözecek gücü olmayanların iktidarında bile o, bu ülkenin gençlerinin artık ölmemesi için elini taşın altına sokan olmuştur; atatürk'ü en iyi anlayanlardan olduğu için onu abartarak put yapmaya çalışanlara karşı duran, ama yalnızca kendimize tanıdığımız atatürk ismini kullanma hakkının aynı zamanda başkasına atakürt demek hakkını doğurduğunu, bunun da bir başka topluluğun, kendi liderine türkmenbaşı demesi kadar doğal olduğunu yazdığı için 1996'da hapis cezasına çarptırdığımız, toplumun vicdan borcunun olduğu yazarımız;
büyükçe bir çoğunluğu etkilese bile hep azınlıkta olmayı kendi kaderi yapmıştır; kürt olmadığı halde kürtlerin, alevi olmadığı halde alevilerin, kadın olmadığı halde kadınların, dindar olmadığı halde dindarların haklarını en tutarlı biçimde savunmasıyla ülkemde empati* denen kavramın cisimleşmiş anıtı olmuştur;
kıblemizi şaşırdığımız her anda, her olayda, dönüp onun son yazısına şöyle bir göz atıp, "bu konuya böyle bakmayı nasıl akıl edemedim" diye iç geçirdiğimiz; tüm yazılarını okuyup, onun hakkında kendi bağımsız düşüncesini oluşturan özgür topluluğa katılmak isteyenlerin düzenli uğrayacağı http://www.gazetem.net aracılığıyla politik yaklaşımlarını insanlara ulaştıran, günümüzün mahatma gandisi, altan ailesi'nin alçakgönüllü dervişidir.
bu toplum onun kıymetini anladığında umarım geç olmaz.
dogru duzgun bir ülke olmadiğimiz için tenkit edilerken biz düz mantik kullanarak itin mabadine gereksiz bir sekilde bilmeden soktugumuz yazar.
kulaktan dolma yalnus yunlus bilgilerle bunu yapanlar masallah sebil gibidir. hatta bu zat-i muhteremler her kez benhim gibi düsünmek zorundadir mantiğini güttükleri için ya bizden ya onlardan dusturunu güderler.
efendiler adfami tenkid edeceksiniz oturun önce kitaplarini okuyun, ondan sonra dogan hizlanlik ediverin. (şimdi dogan hizlan kim demeyin ayaküstü ögrenin yahu bende size kıyak) sonra da köse yazilarini falan fistiği bir hatmedin, bir de yazdiği zamanlari akli selim bir sekilde analiz edin. ondan sonra elestirin.
evet kendisi ne yazik ki kültürel anlamda öküz oldugumuz için kadin edebiyatindan yolunu buluyor buna kabul. ama cok satmakta bir basari değil midir? üsenmeyin gidin yalnizliğin özel tarihi kitabini okuyun. kitap nasil yazilirmiş, uslub neymiş, betimleme kurgu nasil oluyormus onu bir ögrenin.
ya da bu adama cok satiyorda para cukkaliyor diye mi giciksiniz behey ihvanlar? culsuz bir yazar olsa el üstünde tutardiniz yahu.
ya da cetin altan'in oglu diye mi. hani turkiye'deki sosyalizmin el kitabi yazan, daha sonra da sizin necip akli evvelleriniz tarafindan mecliste linç edilen mapuslarda geciren adamin 'koyarim bu işin götüne zaten bu ulkede bu sartlarda bu işin olmasi hayal' demesi ve hayatini yasamasina bozuluyorsunuz?