birilerine göre bu topraklarda doğduysan, herkesin sevdiğini sevmek, herkesin taptığına tapmak zorundasındır. birilerine göre bu topraklarda doğmak bile senin için büyük bir şeref olmalıdır. başka yerlere, başka zamanlara, başka hayat tarzlarına özlem duymak düpedüz hainliktir ve cezası mutlaka verilmelidir. fakat birileri hiç bilmez gibi davranır, sizin kanunlarınız, kararnameleriniz, sığ ve sabitfikirli dogmacılığınız asi çocukların ruhlarına emir komuta ile iş gördüremez. gözbebeklerimizin ardındaki öfkeden ateşi söndüremezsiniz ağalar, beyler! sizin gibi düşünmek zorunda olmayanları insanlıktan aforoz edemezsiniz. yok böyle bir hakkınız!
ahmet altan, insanların insanca yaşaması için dididen, dil döken kusurlu bir insandır sadece. insanlıktan nasibini almamış hayvanaltı mahluklarsa tükürükler saçarak insanca yaşamayı savunan bir adamın yaşamaya hakkının olmadığını söylerler. sadece onların görüşlerine ters şeyler söylediği için. onlara göre, bu topraklarda doğduysan önüne konan yemeği yemek zorundasındır. sorgulamak düpedüz hainliktir ve cezası verilmelidir.
bugunkü yazısında atatürk' ün askeri olarak olarak kendini tatmin edemediğine, ilkeleri olmadığına ,batı özentisi olduğuna ,atatürk' ün kendine özgü hiç bir fikri olmadığından, zorla şapka giydirip zorla klasik muzik dinletmek ve bunun gibi gereksiz ilginç iğnelemelerde bulunmuştur ama arada sırada da övmüştür çok iyi gözeten bir politikacı, olağanüstü iyi bir örgütçü, dengeleri her zaman çok iyi gözeten yetenekli politikacı olduğundan da söz etmektedir, bi şekilde içinde biriktirdiği duyguları döküyor kendince ve kendi ülkesini , liderini satma konusunda ilkelerini gösteriyor,örnek oluyor beyni bulanmak üzere olan küçük kardeşlerine..gereksizdir kendileri...
(bkz: Bir çift kadın memesine vatanımı satarım)
edit: bu ülkede belli değerleri savunmak istiyosan saptırmadan yaptığın sürece gereken kişiler arkanda olacaktır zaten, ama yazı yazarken kalemimini saptıtırsan, kirli yazarsan, çamur atarsan kimi çıkar çevrelerinin istediği gibi yazarsan,kendini onlara uydurursan o adamlarda sözlükte yaptığı gibi arkanda olacaktır ahmet altan..
son yazılarından sonra polat ın memati ye gösterdigi gibi, aha bu kadar olum adam da diyesim geldi.
aslında mevzu şu, herkes kendi poposundan korkuyor, sen ahmet altan olmussan yapman gereken zaten aslan gibi döşemektir, aydın olmanın fikri namusunu koruyor diye övmek gereksiz, işini hakkı ile yapmak zaten elinde kalem olan her kişinin görevi, eline kalem alan yavşaklar hep birilerine kel birilerinde açık dosyası olunca, parayı bulunca geldigi anadolu topraklarını unutup, sübyancılıktan ibnelige kadar türlü rezillige bulaşınca olan da oluyor, diledigini yazamıyor namusunu para karşılıgı satıyor yani fahişeleşiyor gelenin gidenin kullandıgı, ahmet altan ın yaptıgı sadece kaleminin namusunu satmamak, adam gibi işini yapmak, eyvallah kendisini selmalıyoruz.
cumhuriyet tarihin en cesur yazarlarindan olan ki bence ilk siradadir kendisi. ayrica okumaktan cok zevk aldigim sahane insan, demokrasinin türkiye deki en büyük savunucusu. ezilenlere,ayrimciliga, haksizliga yani tr nin yüzde 80 ine düzlüge cikabilmek icin nasil bir yol cizmeleri gerektigini gazatesindeki kösesinde cok acik ve mantikli bir sekilde belirten aydin kisilik
''Ordu sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.'' gibi bir laf etmiş son yazısında. ilker paşaya söylüyor bunu. bir de olayı o kadar ajite etmiş ki aynı yazıda, gazetemizi mi bombalayacaksınız ? f16 ları mı göndereceksiniz diyor. bir nevi kendini garantiye almak istiyor halk nezdinde. bak işte biz baskıyı bilmem neyi yazmıştık olası bir durumda. yahu siz kimsiniz ki ordu size bomba atacak, bunla uğraşacak. kendini çok mümtaz bir şahsiyet olarak görüyor. asıl istediği de bu zaten polemik ortamı. beslenme şekli gazetesiyle ordunun medyada devamlı anılması.
bunun babasını da hiç sevmezdim ben zaten kendini de hiçbir zaman sevmedim. yıllar yılı herkesten çok lüks yaşayıp, at üstünde nargile içen, dam üstünde .m s.kenler olarak , ortaya koydukları bu ajitasyon merkezli görüşlerini bir türlü kabul edemiyorum. beynim almıyor. çeperlerim bu konuda çok hassas davranıyor.
altan ahmet, şunu bil ki sende yalan yanlış haberlerle, türlü komplolarla halkı orduya muhalif yapamazsın. onları birbirine kırdıramazsın. özellikle şehit ailelerinin bu kadar hassas olduğu bir dönemde. sen kandil'deki görüntüleri aktütün diye iteliyosun gazetende millete. oldu mu şimdi? olmadı. halkın en çok güvendiği bir birimi güya ters açıdan bakıyorum ben edasıyla yayın hayatına başladığından beri tahrip etmeye çalışıyorsun. bir gazete çıktığı ilk günden beri mütemadiyen aynı konularda yazıyorsa mutlak bir şey aranmalıdır onda. zira bir insan her şeyi bırakın sıkılır yahu.
yanlış yerde durduğu yetmezmiş gibi, hesabı da yanlış kişiye/kuruma soran zat. kısaca bay yanlış.
aktütün karakolu basılmış da, askerler ölmüş de, genelkurmay başkanı onları koruyamamış da, genelkurmay başkanı hesap versinmiş!
genelkurmay başkanı hesabı sana mı verecek? bu ülkede seçilmiş siyasetçilerden oluşan bir iktidar var. genelkurmay başkanı sorumlu olduğu sivil otoriteye veriyordur vermesi gereken hesabı. vermiyorsa da kabahat hesap sormayanlarındır. sen basın olarak hesap soracaksan iktidara soracaksın. tabi ananı da al git cevabına hazırlıklı olmak koşuluyla!
işin asıl sahiplerinin sorumluluklarını görmezden gelerek oraya buraya sataşmayacaksın. bunca yıllık gazetecilik hayatında genelkurmay başkanını atayan ve görevden alma yetkisine sahip kurumun başbakanlık olduğunu öğrenemediysen de bu işleri bırakıp gidip aşk romanları yazacaksın.
aşk romanlarını ateşi başına vurmuş mahalle karıları okur hem. cumhuriyet düşmanı yobazlardan evladırlar. bir de bonus olarak memeleri var!
ahmet altan'in yazdiklarini,durusunu,dusuncelerini begenirsiniz begenmezsiniz o size kalmis...
fakat yillardan beri her dedigi dogru kabul edilen,sizin benim gibi yurdum insanlarini teror bolgesine,kirsala yollayip ordu evlerinde eller havaya yapan askeriyeye gec kalinmis bir tepkidir bu...
20 yildir hep ayni filmi izliyoruz.sehit olan askerlerimiz,onlarin aileleri ve cenazelerine lutfedip katilan askerler.sonra hep ayni soylem onlar kahramanlar,onlar soyleler,boyle mehmetcikler hikayesi...sen turk silahli kuvvetleri olarak o kadar kalabalik bir grubun hareketini niye gozleyemezsin,nerde kaldi senin istihbaratin,nerde kaldi dunyanin bilmem kacinci ordusu boburlenmen sorarim sana???
amerikadan patir kutur fuze,ucak,silah alana kadar keske istihbarat icin ucaklar alsaydiniz,keske e-muhtira vermeyi marifet saymak yerine teknolojimizi gelistirip uydudan izlenme saglasaydiniz,keske ordu evlerini bakima alana kadar ordaki sinir karakollarini bakima alsaydiniz...
simdi ahmet altan suclu,yarin oteki...yillardan beri bu ulkenin dusunenleri suclu "netekim" erk sahipleri sutten cikmis ak kasik.sizin pasaniz sicti ulkenin agzina 80'de ne dusunen kaldi ne ureten.verin afyonu millete verin dizileri verin futbolu sonra herkese posta koymaya devam edin...
ahmet altan yapilmasi gerekeni yapmistir.tabulari yikmak icin,olen askerlerin hesabini sormak icin yapilmasi gerekeni yapmistir.
son yazısı ile hesap sorulamaz/hesap sorulması teklif dahi edilemez mahiyetli bir makama hesap sorarak gelmiş geçmiş en cesur gazeticilerden biri olduğunu ispatlamıştır. bir tarafta taraf diğer tarafta koca tsk. gerçekten kefelerdeki dengezislik göze çarpıyor. ne bileyim. ben deyim hasan tahsin sen de yüzbaşı dreyfus. toplumun geleceği adına ümit verici. en azından şu mesajı veriyor: eski çamlar bardak oldu...
bugünkü yazısında ilker başbuğ'un dünkü konuşmasından sonra, bir adım bile geri çekilmeyerek, türkiye'nin en cesur yazarı olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.
görmeyen gözlere inat, buyrun...
----------------------
siz, böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkâr bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz?
ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin?
siz kimi korkutmaya çalışıyorsunuz?
korkutabileceğinize inanıyor musunuz gerçekten?
bakın ben size dostça bir şey söyleyeyim general, vazgeçin bu kaba tehditlerden, öfkeli
jestlerden, asabi mimiklerden.
bunlar bizi korkutmaya yetmez.
ha, sanmayın ki bu ülkede derin devlet dendiğinde kimin kastedildiğini bilmiyoruz, sanmayın ki patlayan arabalardan, ensesinden vurulan adamlardan haberimiz yok.
sadece umurumuzda değil.
bunu anlayabiliyor musunuz?
bazı insanların, ülkeleri özgür ve mutlu olsun diye her şeyi göze alabileceğini kavrayabiliyor musunuz?
bunu kavramaya çalışın.
bırakın bu korkutma çabalarını.
bunlar yakışıksız işler.
üstelik gerçeği ortaya çıkarma çabasından bizi vazgeçirmeye de yetmez.
siz bir şeyler söylediniz dün.
herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ettiniz galiba.
siz, doğru yerin neresi olduğunu biliyor musunuz?
doğru yer neresidir biliyor musunuz?
doğru yer, insanın mesleğini dürüstçe ve gereklerini yerine getirerek yaptığı yerdir.
biz, doğru yerde duruyoruz.
mesleğimizin gereğini dürüstçe yerine getiriyor ve gerçekleri, yıllardır yalanlarla kandırılan bu halka açıklıyoruz.
siz doğru yerde durmuyorsunuz.
kendi mesleğinizin gereklerini yerine getirmiyorsunuz.
sizin mesleğinizin gereği, size emanet edilen o genç askerleri korumaktır.
karakol baskınını an be an gösteren kamera kayıtlarına rağmen gerekli tedbirleri almamak, istihbarat raporlarına aldırmamak, çatışma başladıktan sonra yeterince yardım göndermemek ve o çocukları ölüme terk etmek sizin suçunuzdur.
görevinizi yerine getirmediniz.
neden?
niye o çocukları korumadınız?
bunun için yargılanmanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?
tabii savcıların sizi mahkemeye çağıramayacağına, sizi yargılayacak bir merci olmadığına güveniyorsunuz.
ama bu, yargılanmanız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
tabii, bir de istifa müessesesi denilen bir şey var.
sanırım sizin o müesseseden pek haberiniz bulunmuyor.
başbakanın, hükümetin, parlamentonun sizden hesap sormaması da sizi cesaretlendiriyor.
ama bir de halk var bu ülkede.
gerçekleri duymak isteyen bir halk.
ve, o sizin peşinizi bırakmaz.
biz de bırakmayız.
arkanıza kuvvet komutanlarını alıp kameraların önüne geçerek asabi bir şekilde medyaya
verdiğiniz muhtıra bu gerçeği değiştirmez.
siz bize aktütün'ü anlatın.
o çocuklar niye öldü?
niye baskını önlemediniz?
bir de pek anlayamadığımız bir sözünüz var.
"bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir".
ne demek bu?
birincisi bir saldırı yok, saldırmıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz.
ikincisi, her ordu böyle eleştiriler karşısında nasıl tepki veriyor?
siz nasıl tepki verdiklerini bilmiyorsunuz.
gelişmiş ülkelerde böyle bir facianın sorumlusu olanlar derhal görevlerinden alınıp yargılanırlar.
ama sizin aklınızdaki bu değil, açıkça anlaşılıyor.
o zaman, nedir o ordunun vereceği tepki ?
ordular, kendilerine saldıran düşmanı yok etmek için eğitilirler.
bizim gerçekleri açıklamamızı bir saldırı olarak nitelediğinize göre bizi de düşman olarak görüyorsunuz.
eee, ne yapacaksınız?
saldıracak mısınız, gazeteyi mi bombalayacaksınız, f-16'arı mı göndereceksiniz?
siz ne dediğinizin farkında mısınız?
baskını daha önceden bildiğiniz halde o çocukları korumayacaksınız, bunu açıklayan
gazeteleri de, ordu tepkisiyle korkutmaya çalışacaksınız.
general, doğru yerde durun.
haddinizi aşmayın.
bizim ülkemizde, yetmiş milyon insanın boğazından kesip verdiği paralarla ayakta duran bizim ordumuzla, bizi tehdit edemezsiniz.
ordu, sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.
haa, bir de bölücü terör örgütünün eylemlerini başarılı gibi gösterenler, akan ve
akacak olan her damla kanın sorumlusu olurlar sözünüz var.
bakın bunu doğru söylüyorsunuz.
ama başarılı gösteren kim?
baskının önlenmediğini açıklayan gazeteler mi yoksa baskını bile bile önlemeyenler mi?
o kandan kimin sorumlu olduğunu şimdi anladınız mı?
sorumluluğu hissediyor musunuz?
hissetmelisiniz.
ve tehditleri bırakıp gerçekleri açıklamalısınız.
tehditlerinizden ve üslubunuzdan hoşlanmadık.
gerçekleri söyleyin bize.
gerçekleri.
biraz cesaret yeter buna.
cesaretiniz de öfkeniz kadar büyük olduğunda bize gerçekleri söyleyeceğinize eminiz.
türkiye'de gerçek demokrasinin var olup olmadığını bugünkü yazısı ile cümle aleme göstermiş olacak adam. babalar gibi yazdı, hodri meydan dedi. bakalım ona gelecek cevaplar medeni ve demokratik mi olacak, yoksa totaliter mi..
Derin bir tarihi, çağların içinde birikmiş renkli bir kültürü, muhteşem bir tabiatı ve coğrafyası olan bir ülke.
Olağanüstü bir mizahı, çok kuvvetli bir şiir damarı, çocuksu bir vahşeti ve masumiyeti olan bir ülke.
Burası güzel bir ülke.
Burası tanrının armağanlarıyla dolu bir ülke.
Peki, nedir bu halimiz?
Nedir bizi böylesine zebun eden?
Niye böyle zayıf, niye böyle fakir, niye böyle kan revan içindeyiz?
Ne yapmalıyız insanca yaşayabilmek için?
Size sadece iki kelimeyle cevap verebilirim.
Orduyu düzeltin.
Buna iki kelime daha ekleyebilirim.
Medyayı düzeltin.
Bu iki kurum gerektiği gibi çalışsın, çağdaş ülkelerde ordu ve medya nasıl çalışıyorsa öyle çalışsın, göreceksiniz ki bu ülkenin kaderi tahmin edemeyeceğiniz bir süratle değişir.
Biliyorum, ''ya siyaset'' diyeceksiniz?
Medya gerçek bir medya gibi olursa siyaset zaten kendiliğinden düzelir.
Doğru, gerçekçi, çıkar gözetmeyen bir medya, siyasetin saçmalığını kısa sürede düzeltir.
Bakın, Aktütün'deki kanlı facianın perde arkasını dün bu gazete yayınladı.
Çok önceden haber alınan, saldırı hazırlığının görüntüleri an be an kaydedilen bir baskını ordu önlememişti.
Hiçbir tedbir almamıştı.
Oradaki çocuklar ölüme bırakılmıştı.
Böyle bir ordu olur mu?
Yeni genelkurmay başkanı ile yeni kara kuvvetleri komutanının yaptıkları ilk konuşmaları hatırlıyor musun?
Kendi meslekleriyle ilgili değildi konuşmalarının vurguları.
Siyasetle ilgiliydi.
iki siyasetçi gibi konuşuyorlardı.
Kimse onlara, ''size ne, siz işinizle ilgilensenize'' demedi.
Ve onların işleri yerine siyasetle uğraşmasının bedelini genç askerler ödedi.
Daha önce Dağlıca baskınını bile bile önlemedikleri gibi Aktütün baskınını da bile bile önlemediler.
Arkasından çıkıp ''baskı yasaları'' istediler.
Zaten asıl istedikleri, burada bir askerî yönetimi sürdürmek ve mümkün olduğunca güçlendirmek.
Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü bu nedenle engelleyip duruyorlar.
Öylesine siyasetle meşguller ki askerliği bir kenara bırakmışlar.
Sadece siyaseti tekellerine almayı, toplumun üstündeki baskıyı artırmayı amaçlıyor.
Böyle bir ordu olmaz.
Yeryüzünün her normal ülkesinde bunun hesabı o komutanlardan sorulur.
Burada soruluyor mu?
Hayır.
Dün Meclis'te bütün partilerin grup toplantıları vardı.
Tek bir parti bile bu konuya değinmedi.
Birbirleriyle kayıkçı kavgası yapmaya daldılar.
Öylesi daha kolay çünkü.
Peki, eğer Aktütün'de ölüme terk edilen o genç çocuklara sahip çıkmayacaklarsa, bu partiler neye sahip çıkacaklar?
Ne için var bu partiler?
Birbirlerine küfretmek, saçma sapan polemikler yapmak için mi?
Ya iktidar niye var?
O başbakan niye var?
Böyle bir facianın hesabını sormayan bir başbakan olsa ne olur, olmasa ne olur?
Şimdi, alın bugünkü gazeteleri ve bakın bakalım.
Kaç gazete, bu siyasetçileri, Aktütün konusuna değinmedikleri için eleştirecek?
Kaç gazete, hükümete, ''bu olayın hesabını sormak zorundasın'' diyecek?
Eğer medya gerçekten medya olsa, bunun peşini bırakmaz.
Bunun hesabının sorulacağını bilen siyasetçiler de o utanç verici kavgalar yerine gerçek işlevlerini yerine getirirler.
Ölen çocuklara sahip çıkarlar.
Çıkarlar ki başka çocuklar ölmesin.
Meclis, hükümet, siyasi partiler bu ülkedeki insanların mutluluğunu ve özgürlüğünü korumak için var.
Korumayacaklarsa varlıkları ne işe yarar?
Siyasete dalıp askerliği unutmuş bir ordu, gerçekleri söylemeyen bir medya ve ürkek bir siyaset kurumu bu ülkeyi bu hale getiriyor işte.
Önce orduyu düzeltmeli bu ülke.
Onu siyasetten uzaklaştırmalı.
Yoksa daha çok çocuk ölür.
Onların ölümü baskı yasaları için bahane edilir.
Medya, gerçekleri yansıtmalı.
Orduyu da, siyaseti de hakkaniyetle eleştirmeli.
O zaman bu korkak politikacılar da biraz cesaret bulur belki.
Ya da yerlerine cesur birileri gelir.
Yeryüzünün en güzel ülkelerinden birinde yaşıyoruz, herkesin gıpta edeceği bir ülke olmak için her şeye sahibiz, eğer öyle olamıyorsak nedeni sadece biziz.
Böyle bir orduya, böyle bir medyaya ve böyle siyasetçilere tahammül etmenin bedelini fakirlik içinde çocuklarımızın ölünü seyrederek ödüyoruz.
cinsellikte sınır tanımayan insanmış kendisi. 1985 yılında kadınca dergisine verdiği röportajda ufkumuzu hayli genişletecek fikirlerini dile getirmiş. ensest ilişkiyi onayladığını, iki kardeş arasında cinsel ilişkinin mısır ve roma'da bulunduğunu söylemiş. olayın tarihsel kökeninin bulunması iğrençliğini nasıl ortadan kaldırır pek anlayamadım ama zaten sado- mazohist eğilimler kendisine aykırı gelmezmiş. hatta anne- oğul, baba- kız arası ilişkilere de ışık yakmış bu mülakatta ahmet altan. iki insan istiyorsa her şey olabilir buyurmuş, uyanık röportajcı '' o zaman hayvanlarla da seks doğal... '' diyecek olmuş, bilumum özgürlükler şampiyonu ahmet bey sazan gibi atlamış
'' eğer insan istiyorsa. insan istediğini yaşamıyorsa çok acıklı '' diye ilave etmiş. bu arada zavallı hayvancığın rızası güme gidiyor o başka. işte tam da bu sapık fikriyle nasıl da sahte özgürlükçü olduğunu ikrar etmekte ahmet altan. salt kendi kör nefsi için, tercihini bildiremeyecek, tarafını söyleyemeyecek hayvanla cinsel ilişki kurabilecek bir tiynet.