cevap niteliğinde bir yazının şart olduğu bir uşağın, efendilerinden gelen emir ile yazdığı, uşaklığını saklamak içinde içine duygusallık kattığı yazı.
gelelim cevaplara..
1. konu
önce 1.5 milyon ermeni konusu: 1892 yılında ilgiltere dış işleri başkanlığınca yapılan ermenilerin üzerinde hak iddia ettikleri topraklardaki nüfusları: erzurum, sivas, diyabakır, harput,van,bitlis eyaletleri
toplam müslüman: 2.687.748
toplam ermeni: 665.815
bu rakamlar böyle iken nasıl olura 1.5 milyon ermeni öldürülür.
2. konu
göç hareketi sırasında intikam almak isteyen bazı türkler istenmeyen hareketlerde bulunmuş, bunun sonucunda hükümet 1397 türk ü tutuklamış, (bazıları haksız yere idam edilmiştir) . soykırım uygulayan bir devlet nasıl olurda göç ettirdiği bir millete saldıran bireyleri tutuklar idam eder?
3. konu
türkiyede istanbuldaki arşivler herkese açıkken, neden erivandaki ve abd boston daki ermeni devrimci federasyonuna ait arşivler saklanmakta ve izin verilmemektedir. ne saklanıyor?
4. konu
2001 rakamlarına göre ermenistanda yanlız 5568 müslüman 24 yahudi bulunmakta 1995 yılında ise müslüman sayısı 150 bin idi , ayrıca azerbaycan topraklarının % 20 sini işgal ettikten sonra 1 milyon insan göçe zorlanmıştır. yapılan bu terör ve etnik temizlik sayesinde ermenistan da şu an için neredeyse hiç müslüman kalmamıştır bu nasıl olmakta ?
5. konu
nasıl oluyorda bugün ülkesinde müslüman barındımayan bu milletin kendi ülkesindeki kilise sayısından daha fazla sayıda kilise türkiyede açıktır.?
6. konu
rus ordusundan general l odishe liyetze şahit olduğu bir olayı kaleme alıp şunları söylüyor" 11 -12 mart gecesi ermeni celatları erzincan şehrinin yakınındaki tüm türkleri balta ve süngülerle öldürdüler. sonra bütün cesetleri hendeklere koydular her bir hendek 80 ceset alıyordu."
o gece o topraklarda 16000 kişi olmuştur..
yüzbaşı grayaznov kendi komutanlık yaptığı bölgede ise şunları yazıyordu" yazıklar olsun insanlığa süngüye geçirilmiş cesetler kesilmiş benden parçaları parçalanmış iç organlar sokaklarda genelde kadın ve çocuklar öldürülmüş..
YETERMi ?
şimdi bizim uşak tüm bunları bilmeksizin acıtasyon yaparak müzik eşliğinde elinden tutup götürülen erminlerin yasını tutuyor, kendi hayalinde acıklı hikayeler yazıyor, narın bedenli ermeni kadınları vs..
peki gerçeklerin yazdığı bu yazılardaki hangi türk kadınına aynı duygusallık gösterildi..
çok değil hocalida öldürülen çocukların ermeni süngüsünden geçen anaların o halleri videolardadır. kameramanın hıçkırarak ağlayarak çektiği o videolarda.
buna benzer bir yazıyı, kurtuluş savaşı'ndaki anadolu insanının çektiği eziyet ve gördüğü zulüm üzerine " ulusalcı " olarak tanımlanmış bir yazarın yazdığını düşünelim :
" -çarıkları, patika yolda ayağındaki yarayı iyice açmıştı. akan kan bastığı yerleri kana buluyordu. karnı açtı. sabah yediği bir dilim kuru ekmeğin verebileceği enerjiyi sonuna kadar kullanmakta inatçıydı fatma nine. ama 67 yaşın ona verdiği yük, sırtında, düşmana karşı cepheye taşıdığı silahtan daha ağırdı. asıl buydu direnmesi gereken fatma nine'nin. hava kararmaya başlamıştı ama gidecek yolu vardı henüz. oğlunu, doğu cephesinde ermeni çetelerinin bir gece baskınında kurşuna dizilerek kaybettiğini öğrenmiş, mezarının nerede olduğunu soramayacak derecede yıkılmıştı üzüntüden. kocası ise, rusların kışkırttığı başka bir ermeni çetesi baskınında işkenceyle öldürülmüştü. uzun yolda bir süre bunları aklından geçirdi fatma nine. ayağındaki sürekli kanayan yaranın verdiği acıyla irkildi birden. "
hrant dink öldüğünde bu ülkede milyonlar hepimiz hrant'ız hepimiz ermeniyiz diye yürüdüler. farkında oldunuz mu bir türk bayrağı bile yoktu onca insanın elinde. hrant dink türkiye cumhuriyeti vatandaşı değil miydi? türk bayrağı onu da temsil etmiyor muydu ? ayrımcılık yapmak bu değil midir ?
ahmet altan'ın tarihi gerçekler ve belgelerden çok, betimlemelerini kullandığı bir yazı olmuş.
Dünyanın hangi ülkesi soykırıma uğramadı ve soykırım yapmadı. Öldürülen ermeniler ne yazık ki olmuştur, savaş bu, Öldürdük, öldük... Ne yazık ki...
Ama soykırım(!) bedeli olarak türkiye'nin doğusu istenmektedir..
işte bu noktada, yok böyle bir soykırım derim.
kendisinin soykırımı kabul etmesinden dolayı ayrıca selamlamak istiyorum. ama unutmamalıdır ki soykırımı kabul etmiyoruz. ermeni gözünden değilde türk gözünden bakarsa bu yazıyı yazmayacağına inanıyorum. tarih gösteriyor ki öldürülen ermeniler türk yetkililerce değil eşkiyalarca hatta ermenilece öldürüldü. göç sırasında öldürülen türkleri zaten söylemiyorum. ama görgü tanığı türk köylüleri ermenilerin geçtiği yerdeki türk köylerini harap ettiklerini ve çoluğu çocuğu herkesi öldürdüğünü söylüyor. kendileride zira zor kurtulmuşlar.
bunları bile bile ermeni gözünden bakıp soykırımı kabul etmek ne kadar vatan severliktir ya da türk severliktir tartışılır.
yazıdaki ermeni kelimesinin yerine türk ü koyarsanız türklerin ve müslümanların 1880 den 1924 e kadar balkanlarda başlarına gelen olayları da görmüş olursunuz. ha türklerin başlarına balkanlarda kötü şeyler geldi diye ermenilerin başlarına gelenler yok sayılabilir mi? asla . ama burda gıcık olduğum nokta katıksız bir ermeni veya rum hayranlığıyla beraber sadece ermeni ve rumların başlarına gelen kötü olaylar ortalığa dökülmesi ve bunlar üzerinden türklerin aşağılanması. oysa hiçbir aydın bir gecede evlerinden edilen, mallarına el konulan, karılarına kızlarına tecavüz edilen, öldürülen, yollarda ölen türklerden ve müslümanlar dan bağsetmiyor. sanki balkan savaşları ve mübadeleyle sadce rumlar evlerinden oldu, sanki evinden edilen sürülen tek halk ermeniler bu ülkede! balkanlardan türkiyeye giren en az 600.000 türk, boşnak, arnavut, çingene güle oynaya malını mülkünü, toprağını bırakıp kendileri istereyek geldiler. sanki mübadeleyle evlerinden olanlar lüks trenlerle, son model araçlarla türkiyeye ulaştı, onlar hiç yollarda sefil olmadı ermeniler gibi, zaten girit te oniki ada da rum toprağıydı sadece bir günde binlerce tük öldürülmedi girit te. işte her zaman örneğini görebileceğimiz bu ikiyüzlülüğün en güzel örneklerinden biri ahmet altan ın yazısı. ee bende birşey ekleyeyim bari sonuna ;
'hiç kusura bakmayın ama kardeşim bu dünyada herşey karşılıklı, sen benim soyumun ölümüne ne kadar üzülürsen ben de senin soyunun ölümüne o kadar üzülürüm'
bazı yerlere, mevkilere "taraf" olarak değil de, içten, inanarak yazılmışsa, samimi birinin kendi düşünceleri olarak nitelendirebileceğimiz yazı. öyle dokunaklı yazılmış ki, savaş zamanı gerçekleştiği iddia edilen, soykırım sözcüğünün tanımlanmasından yıllar önce yaşandığı içten olmayanlarca iddia edilen bu olaya inanasınız geliyor. insanoğlunun canavarlığı bir gerçek, ve ne yazık ki bu canavarlıktan hiç nasiplenmediğimizi, hatta hiç bir milletin nasiplenmediğini söylemek gerçekçi olmaz. şüphesiz, konu hakkında benden çok daha fazla okuyup araştırmış birinin yazısını körü körüne kötülemek olmaz; yalnız yaptığı bu araştırmalar kendisinin olayları aydınlattığını, çözdüğünü ve konunun piri olduğunu, güya yaşananları birebir bilebileceğini göstermez. öyle olsaydı, insanların anıları, arşivler çözüm için yeterli veya güvenilir olsaydı, herkes kesin bir kanıya varırdı. sonuç olarak, biçem olarak olsa da niyet olarak fazla içten bulmadığım yazıdır.