"dövüşenler de var bu havalarda
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
dağlara çekilmiş
kar altındadır."
"dövüşenler de var bu havalarda
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
dağlara çekilmiş
kar altındadır.*"
"bir akşamüstüdür şarabî
bahçeler ve dağlar üzre hükümran;
tam dünyayı dolaşmak saatindesin.
ay ışığı su içer birazdan.
kızarmış kalçalarını çanlar
alabildiğine vurur.
sen çocuk tulumunda
matbaa mürekkebi
rüsva olmuş ellerinin emeği,
manşetlerde kilometre kilometre yalan
sallanır durur.
bir akşamüstüdür katil, muhteşem
alıp götürmüşler dost dediğini
almış rüzgârlar içini,
ümide benzer, sevdaya benzer...
soğuk bir namludur kör ve pusuda
ense kökünde zulüm,
ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur
burnun dibine hürriyet.
seviyorum mümkün değil;
aranızda kurşun, yasak bölge var
sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel
kanunu yapanlar ihtiyar."
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara,
Yalın gölgesi.
Kuş vurmaz, tavşan almaz,
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeşil.
kelimeleri gül eden kelimeleri ok eden cümleleriyle sözü şaha kaldıran şair.
şu satırların dengi bulunmaz.
--spoiler--
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
--spoiler--
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
öyle yıkma kendini
öyle mahsun, öyle garip...
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni!
1927 1991) 21 nisan 1927'de diyarbakır'da doğan ahmed arif'in babası kerkük'lü türkmen, annesi kürt kökenlidir. diyarbakır lisesi'nden mezun olunca ankara universitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi felsefe Bölümünde okudu. universite eğitimi sırasında iki kere tck 141'ye muhalefetten tutuklandı. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle türk edebiyatındaki yerini aldı. şiirlerini türkçe yazmıştır. şiirlerinde her zaman anadoluda yaşayan halkların kardeşliğine vurgu yapar.
--spoiler--
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...
--spoiler--
tütünü bilir misin?
"kız saçı" demiş zeybekler,
su içmez her damardan,
yerini kolay beğenmez,
üşür
naz eder,
darılır
iki parmak arasında kıyılmış,
bir parçası var kalbimin
incecik, ak kağıtlara sarılır,
dar vakit yanar da verir kendini.
dostun susan dudağına...
sokaklardan,
kıyılardan,
gök mavisinden,
ekmeğinden,
canevinden ayrı düşmeye
yani bütün hasretlerin kahrına
ve zehrine çaresiz kalmaların,
ilk nefesi hızır gibi yetişir
cibalide sarılan cıgaranın...
ya da çukurova insanı nasıl böyle betimlenebilir?
çukurovam,
kundağımız, kefen bezimiz
kanı esmer, yüzü ak.
sıcağında sabır taşları çatlar,
çatlamaz ırgadın yüreği.
dilerse buluttan ak,
köpükten yumuşak verir pamuğu.
külhan, kavgacıdır delikanlısı,
ünlü mahpusanelerinde anadolumun
en çok çukurovalılar mahpustur,
dostuna yarasını gösterir gibi,
bir salkım söğüde su verir gibi,
öyle içten
öyle derin,
türkü söylemek, küfretmek,
çukurova yiğidine mahsustur...
ya da yapacağından edeceğinden vazgeçemeyeceğini daha nasıl anlatabilir?
vurun ulan,
vurun,
ben kolay ölmem.
ocakta küllenmiş közüm,
karnımda sözüm var
haldan bilene...