işlerine geldiğinde dini imanı kimselere bırakmayan sözlüğümüz ferisilerinin iki çift laf edemediği mehdi hazretleridir!... hayrola ferisiler? dininizin bu şekilde kullanılmasına diyeceğiniz bir şey yok mu? yoksa "dinimiz aynen onun vaz ettiği dindir" mi diyorsunuz?
4972 - Ebu ishâk anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh, oğlu Hasan radıyallahu anh'a baktı ve: "Bu oğlum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın tesmiye buyurduğu üzere Seyyid'dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlakı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek" dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı."
Ebu Davud, Mehdi 1, (4290).
DECCAL
4973 - Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzâm kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın:)
"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:
"Ben cessâseyim!"
"Cessase nedir?" denildi.
"Ey cemaat! Şu mannastıra kadar gelin! içinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. içeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.
"Vah sana! Kimsin sen?" dedik.
"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:
"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. "Vah sana, nesin sen" dedik.
"Ben cessâseyim!" dedi. Biz: "Cessase de ne?" dedik.
"Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:
"Bana Beysân hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:
"Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.
"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.
"Evet!" dedik.
"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.
"Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi.
"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.
"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.
"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.
"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.
"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.
"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.
"Ümmilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi.
"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.
"Araplar O'nunla mukâtele etti mi?" dedi. Biz:
"Evet!" dedik.
"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize:)
"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccâl'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi." Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çubuğuyla minbere dürterek:
"Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da: "Evet!" diye karşılık verdi. bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
"Temimi'd-Dâri'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccâl'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti."
Kedi kadın ve Batman denklemi üzerine kurduğu muhteşem sistemi ile televizyon kanalında programlar yapan kişidir. islamiyet namına hiçbir şey bulamayacağınız bu kanalda yanında ki kızları çıplaklıkla ön plana çıkması yine kedi kadın doktrini üzerinedir.
Ne hikmetse Adnan Oktar, Türkiye'de hiçbir davayı kaybetmemiştir. (bkz: Onun yalancısıyım) birilerinin kendisini koruduğu en azından kolladığı bir gerçektir.
Masonlar ile uzun süren atışmaları sonrasında nasıl olduysa birden kendileriyle barış olmuştur. Bu durumu aslında bir de mason arkadaşlardan dinlemek gerekir. Adı bende saklıdır ki bazı mason sitelerinin ilk domain kayıtları Adnan Oktar üstünedir. Farkedilmesinden sonra adminlerinin türlü hengame ve telaşa ile kapattığı bilinmektedir.
Yine Adnan Oktar'ın yayınladığı bir çok eser aslında kendisinin yazdığı eserler değildir. Bilim araştırma vakfı adında var olduğu iddia edilen bir vakıfça hazırlanan çalışmalar, Harun yahya kimliği altında yayınlanmıştır. Sonuç olarak Harun yahya, Adnan Oktar değildir.
Dekolteli kediciklerini iffetli ve namuslu islam kadını sayan
Yahudi yanlısı islamiyeti dûşûrmeyi amaç edinmiş kıçından ayet ve sure sallayan din adamı zannedilen insancık.
önüne gelene dava açmasıyla meşhur akıl hastasıdır. fakat anlaşılan yolun sonuna gelmiş. bir hakim, sözkonusu şahıs için, 28 yıl önce çetecilikten yargılanırken verilen "cezai ehliyeti yoktur" raporunu hatırlamış. şimdi söz konusu şahıs adına şuna buna hakaret davası açan "avukatlar" davaları geri çekiyorlar. sebep?
zira akıl hastasının kimseye dava açma hakkı yoktur. ancak vasisi dava açabilir. mehdi hazretlerinin vasisinin kim olduğu ise bilinmiyor.
Yaklaşık 10 yıldan bu yana 5 bine yakın hakaret davası açan Adnan Hoca, bir kısmı sonuçlanan davalardan tazminatlar kazandı. Ancak bir hâkim Adnan Hocanın Cezai ehliyeti yoktur raporunu hatırlayınca davalar geri çekildi.
Habertürk'ten Sedef Şenkal Demir'in haberine göre, Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar, 10 yıldan bu yana vatandaşlara avukatları aracılığıyla binlerce hakaret davası açtı. Bu davaların bir kısmı sonuçlandı ve Oktar tazminat kazandı. Ancak bir hâkim Adnan Hocanın 28 yıl önce almış olduğu Cezai ehliyeti yoktur raporunu hatırlayınca işler karıştı. Görevi kötüye kullanmakla suçlanacaklarından korkan avukatlar, yüzlerce davayı geri çekmeye başladı.
HÂKiMiN DiKKATi
1987de çete suçundan yargılanan Oktarın Adli Tıp Kurumunca verilen Cezai ehliyeti yoktur raporunu hatırlayan hâkim, bu raporun söz konusu mahkemeden istenmesine karar verdi. Bunun üzerine Oktarın avukatları, şikâyetten vazgeçtiklerini bildirdi. Adnan Oktarın açtığı davalara bakan diğer mahkemelerin hâkimleri de bu raporu isteme kararı aldı. Bu gelişme üzerine Oktarın avukatları, davalarından vazgeçtiklerini belirten dilekçe vermeye başladı.
ANCAK VASi DAVA AÇABiLiR
Açılan ve sanık aleyhine sonuçlanan her hakaret davasında avukatlara 1500 lira avukatlık ücreti sanık tarafından ödeniyor. Ardından açılan tazminat davasında da avukatlar aynı miktarda parayı sanıktan alıyor. Hukukçular, bir kişinin cezai ehliyetinin bulunmadığına dair raporun olması halinde ancak vasi aracılığıyla dava açılabileceğini belirtirken, avukatların kanunen bu davalarda vekillik yapamayacaklarının da altını çizdi.
bildiğin mal. mahkemece cezai ehliyeti olmadığına karar verildiği halde milleti utanmadan dava etmiş. karşı dava açıp aldığı tazminatları geri almak lazım.