Özellikle vietnam filmlerinde gördüğümüz militarizmin, kendinden olmayanı vahşi, cani yaratıklar olarak gösterirken, beyaz amerikalının özgürlük savaşçısı gibi lanse edilmesi.
bunun yanında eril iktidarı destekleyici temsillere yer verilmesi. Erkeklik ile vatan sevgisi bir bütün halinde idealize edilerek, seyirciyi yanına çekmeye çalışmak için sürekli mağdur edebiyatı yapılması.
tüm bunlara binaen savaşa eleştirel(miş) gibi bakan filmlerde bile savaşa sadece insan ölümü babında bakılarak, yıkımların zararlı olabileceği hükmüne değinilmesi ancak savaşların gerçek nedenlerinin gizlenmesi.
son olarak rambo da görüldüğü üzere yenilginin asıl asıl nedenleri çarpıtılarak, ordunun başarısızlığıyla artan meşruiyet krizi, taraf toplamak adına bireysel anlamda "güç" olabilecek bir etkafalının, tüm wietnamı tek başına savunmasıyla ilgilidir ki filmin alt metinleri irdelendiğine aslında ne kadar komik bir film olduğu hemen anlaşılır.
zaten amerikan savaş filmlerinde kullanılan askeri techizatların cia, fbı gibi kuruluşların denetiminde olduğu bilinen bir gerçekse, hepimiz bu filmlerin radikal çözümler sunamayacağının farkındayız.
lisede yada kolejde okuyan uslu bir çocuk ve onun platonik aşkı.
ve onun platonik aşkına göz diken bir kaç serseri. serseriler ilk başta uslu çocuğu kızın yanında iyice hırpalar ve kızı elde etmeye çalışırlar. bu anlarda oldukça çaresiz ve zavallı görünen bu çocuk, serserileri kabul edilemeyecek kadar ileri gittikleri anda bir cesaretle döver.
yeterince fazla izlerseniz amerikan filmlerinin de yerli filmlerin de klişelerle dolu olduğunu görürsünüz. insanlar ortalama şeyler yaşar ortalama durumlardan hoşlanırlar çünkü arz talep meselesi.
- nereden biliyorsun?
- bilmiyorum. inanıyorum.
(tabi ki inanan haklı çıkar)
- bir şeye inanmalısın!
("neden?" diye sorulmaz elbette. çağrı yapılanın, keçi gibi inatçı görünüm verse de sonunda "bir şeye" inanacağı kesindir film bitmeden)
rüşvete, fuhuşa, her türlü pisliğe bulaşmış bir new york polis departmanı ve onun kaşarlanmış bölüm şefleri. diğer yanda bu çarka çomak sokmak isteyen, yeni atanmış, idealist parlak suratlı genç müfettiş.
Uzaylıların ilk olarak dunyanın simge yapılarına saldırması ya da meteorların mutlaka ilk olarak bunlara çarpması.
Uzaylının eyfel kulesi ile ne sorunu olur ki?
emekli olacak kahraman polis muhabbeti, mutlaka çok büyük bir operasyon olur ve bu abide bu görevi üstlenecektir. arkadaşları ona engel olmaya çalışacaktır ama bu onun için artık bir şeref meselesi haline gelmiştir.
mahallenin fakir ve uçarı veletlerinin esas oğlana olur olmaz anlarda ve nedense fazlaca cansiperane yardım ederek hem işi bitirmesini sağlamaları, hem de filme sürekli bir geyik tadı getirmeleri.
klişe tabirine girer mi bilmem. fakat zamanında "airforce 1" adlı bir film vardı. o filmdeki bir sahne ilginçti.
efendim, kötü adamlar abd başkanının uçağını kaçırıyor. abd başkanı eski denizci, kahramanın önde gideni. kötü adam (rus oluyor kendisi) elleri bağlı abd başkanına kendisini kaçırmak gibi müthiş bir kötülüğü neden yaptığını anlatıyor. özetle "ülkemi mahvettiniz" diyor.
abd filmlerine aşina olmayan bir seyirci, başkanın kötü adamın tezlerini çürütecek laflar söylemesini bekler değil mi? yani önce haklı çık, sonra döv döveceksen... ne gezer! abd başkanı anında kafayı koyuyor.
böylece izleyen abd'lilere çok açık bir mesaj verilmiş oluyor: size yamuk yapanla tartışmayın, haklı olabileceğini düşünmeyin, kafanızı karıştırmasına izin vermeyin, her iyi abd'li gibi anında sopaya davranın...