"lanet olası polisler peşimizde!" ve "hey dostum senin sorunun ne ha?" gibi olmazsa olmaz cümleler ile en tehlikeli anlarda bile kahramanın alaycı ve muzip kişiliğinden asla ödün vermemesi. örneğin herifi bacağından vururlar ama o yine de esprili tavrını hiç bozmadan "hey adamım bin dolarlık takım elbisemi mahvettin, sen hiç hayatında o kadar parayı bir arada gördün mü ha?" filan gibi cümleler kurar. ulan vurulmuşsun işte, bu daha neyin şakacılığı bu kadar?
bir de ölmekten son anda kurtulan bir kadın karakter mutlaka vardır. ki bu kadını genelde felaket sonrası sırtında battaniye, elinde kahve kupası ile polis arabasının arkasında otururken görürüz. kadın, polise ifadesini verdikten sonra kahraman gelir kadını öper. derken arada Amerika bayrağı şöyle bir anlık bir bahaneyle görünür. ne bileyim belki bir zenci polis, fotoğraf çekmeye çalışan bir gazeteciyi engeller filan. ve..
yalnız ormana girersen ölürsün.
ıssız bir eve yalnız girersen ölürsün.
gölde tek başına yüzersen ölürsün.
mağaraya yalnız girersen ölürsün.
bodruma yalnız inersen ölürsün.
çatı katına yalnız çıkarsan ölürsün.
klişe tabirine girer mi bilmem. fakat zamanında "airforce 1" adlı bir film vardı. o filmdeki bir sahne ilginçti.
efendim, kötü adamlar abd başkanının uçağını kaçırıyor. abd başkanı eski denizci, kahramanın önde gideni. kötü adam (rus oluyor kendisi) elleri bağlı abd başkanına kendisini kaçırmak gibi müthiş bir kötülüğü neden yaptığını anlatıyor. özetle "ülkemi mahvettiniz" diyor.
abd filmlerine aşina olmayan bir seyirci, başkanın kötü adamın tezlerini çürütecek laflar söylemesini bekler değil mi? yani önce haklı çık, sonra döv döveceksen... ne gezer! abd başkanı anında kafayı koyuyor.
böylece izleyen abd'lilere çok açık bir mesaj verilmiş oluyor: size yamuk yapanla tartışmayın, haklı olabileceğini düşünmeyin, kafanızı karıştırmasına izin vermeyin, her iyi abd'li gibi anında sopaya davranın...
mahallenin fakir ve uçarı veletlerinin esas oğlana olur olmaz anlarda ve nedense fazlaca cansiperane yardım ederek hem işi bitirmesini sağlamaları, hem de filme sürekli bir geyik tadı getirmeleri.
emekli olacak kahraman polis muhabbeti, mutlaka çok büyük bir operasyon olur ve bu abide bu görevi üstlenecektir. arkadaşları ona engel olmaya çalışacaktır ama bu onun için artık bir şeref meselesi haline gelmiştir.
Uzaylıların ilk olarak dunyanın simge yapılarına saldırması ya da meteorların mutlaka ilk olarak bunlara çarpması.
Uzaylının eyfel kulesi ile ne sorunu olur ki?
rüşvete, fuhuşa, her türlü pisliğe bulaşmış bir new york polis departmanı ve onun kaşarlanmış bölüm şefleri. diğer yanda bu çarka çomak sokmak isteyen, yeni atanmış, idealist parlak suratlı genç müfettiş.
- nereden biliyorsun?
- bilmiyorum. inanıyorum.
(tabi ki inanan haklı çıkar)
- bir şeye inanmalısın!
("neden?" diye sorulmaz elbette. çağrı yapılanın, keçi gibi inatçı görünüm verse de sonunda "bir şeye" inanacağı kesindir film bitmeden)
yeterince fazla izlerseniz amerikan filmlerinin de yerli filmlerin de klişelerle dolu olduğunu görürsünüz. insanlar ortalama şeyler yaşar ortalama durumlardan hoşlanırlar çünkü arz talep meselesi.
lisede yada kolejde okuyan uslu bir çocuk ve onun platonik aşkı.
ve onun platonik aşkına göz diken bir kaç serseri. serseriler ilk başta uslu çocuğu kızın yanında iyice hırpalar ve kızı elde etmeye çalışırlar. bu anlarda oldukça çaresiz ve zavallı görünen bu çocuk, serserileri kabul edilemeyecek kadar ileri gittikleri anda bir cesaretle döver.