yalnız ormana girersen ölürsün.
ıssız bir eve yalnız girersen ölürsün.
gölde tek başına yüzersen ölürsün.
mağaraya yalnız girersen ölürsün.
bodruma yalnız inersen ölürsün.
çatı katına yalnız çıkarsan ölürsün.
"lanet olası polisler peşimizde!" ve "hey dostum senin sorunun ne ha?" gibi olmazsa olmaz cümleler ile en tehlikeli anlarda bile kahramanın alaycı ve muzip kişiliğinden asla ödün vermemesi. örneğin herifi bacağından vururlar ama o yine de esprili tavrını hiç bozmadan "hey adamım bin dolarlık takım elbisemi mahvettin, sen hiç hayatında o kadar parayı bir arada gördün mü ha?" filan gibi cümleler kurar. ulan vurulmuşsun işte, bu daha neyin şakacılığı bu kadar?
bir de ölmekten son anda kurtulan bir kadın karakter mutlaka vardır. ki bu kadını genelde felaket sonrası sırtında battaniye, elinde kahve kupası ile polis arabasının arkasında otururken görürüz. kadın, polise ifadesini verdikten sonra kahraman gelir kadını öper. derken arada Amerika bayrağı şöyle bir anlık bir bahaneyle görünür. ne bileyim belki bir zenci polis, fotoğraf çekmeye çalışan bir gazeteciyi engeller filan. ve..
klişe dediğimiz şeyler o toplumun kültürünün bir parçasıdır aslında. gün boyunca sık sık kullandıkları kalıplar, hayata ve olaylara karşı tavırlarıdır. elbette klişeler de var. çok spesifik mesela, her felaket, kıyamet senaryosu filminde, boşanmış, çocuklu bir çift vardır. baba çocuklarını ve annelerini hala sevmektedir. fakat baba haytadır ve anne aslında onun özünde iyi olduğunu bilir. ayrıca anne başka bir adamla evlidir. felaketler esnasında eski baba aileyi kurtarır, yeni baba genellikle ölür. sonra eski baba ailesine kavuşur ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar.
başka bir klişe de serseri ama zeki elemanların dünyayı kurtarması muhabbetidir. keşfedilmemiş yetenek birilerinin gazıyla meydana çıkar ve olayları kontrolü altına alır falan.
sanki insanlar robot gibi. sırf örnek olmak adına yapılmış filmler olduklarını düşünüyorum. tabağın dibi şöyle sıyrılır meselesi. herkes imrenir herkes örnek alır herkes uygular böylelikle herkes yönetilebilir.
filmin sonunda orkestral bir müzik eşliğinde komuta merkezindeki insanlarının kahramanı alkışlaması, akabinde kameranın pan yapıp amerikan bayrağı ve gökyüzüne yükselmesi ve cast ekibinin isimlerinin alttan yukarı çıkması.
hep amerikalıların dünyayı kurtarması.
hep amerikalıların güçsüz olması ama kahramanlıklarıyla son anda kazanmaları.
kahramanların hep daha önce devlet tarafından kazı yemeleri veya savaş gazisi olmaları.
aynı kahramanların dünyanın neresine giderse gitsin ne yapmış olursa olsun bir kızı düdüklemeleri.
o düdüklediği kızla aralarının hep başta soğuk olması sonra kahramanın yaptığı sempatiklerle
kızın kalbini çalması.
bi bitseler çok iyi olucak mk.
örnek: sarışın ve de aptal olan kız sapığın elinden kaçar ve bir arabaya biner. tesadüfe bakın ki o araba da çalışmaz; sapık gelir kızı feci şekilde öldürür.
vietnam'da savaşmış eski, madalyalı bir komandonun özel bir görev için geri çağrılması. söz konusu abd ise gerisi teferruattır di mi. elemanın hayatı oysa ne güzel gidiyordu; gölde balık tutmak, tekne inşa etmek bazen beyzbol maçları filan.
okula yeni gelen elemanın, okulun ileri gelenlerinden -ki bunlar genelde basketbol, futbol takımı oyuncuları olur- dayak yemesi, ya da en iyi ihtimalle çatışma yaşaması.
her filmde bir zenci çıkıp ırkçılıkla ilgili saçma sapan espriler yapıp gider yok işte ben siyahım bana bunumu ima etmeye çalıştın diye sıkıştırır falan.