bugün

2. bölüm torpilli furyalar zamanı
adaletsizliğin hikayesini yazdığı karmaşık günlerin üstünden 1-2 sene geçmişti. tekrar düşünmeye başladı. adaletsizliği anladığı ilkokul günlerinden sonra birçok olayla daha karşılaştı.

yetişkinliğe ilk adımın atıldığı lise 1'in ilk gününde artık gururlu hissetmeye başlamıştı. anne babasının ayrıldığı o tarihten itibaren ilk ve ortaokul zamanları daha çok hırçınlaşmıştı. sürekli okula çağıran öğretmenler, toleranslı müdür, çalışkan -torpilli- öğrencilerin arasında kayboldu. bir sosyal bilgiler dersinde sınıfında iyi okumasıyla övünen arkadaşının harf hatasıyla alay ettiği için sınıf tarafından aşağılanmıştı. ortaokulun son gününde okul birincisini kıskanıp laf attığı için de muhittin öğretmen tarafından kulağı çekilmişti. her zaman daha iyi olduğuna inanırdı. onlardan çok daha iyi olduğuna. ''kafası vardı ama kullanmazdı.''

bunları geride bırakıp daha iyi olacağına inandığı ve seçmeli -torpilli- sınıfta başladığı lise 1'in ilk gününde yine seçmelilerden birinin babasının aldığı motoru üzerine sürmesiyle inancını onu döverek bozmuştu. çünkü artık çelimsiz değildi.

lise yılları. ben yaparımcı zamanın en bir zirvesi. kendini tanımaya başlamakla başlamamak arasındaki evre, tanımak istememe de diyebiliriz. sevmediği arkadaşı soyunma odasına kız atınca koşarak müdüreye şikayet etme evresi de.

dedesine benzettiği edebiyat hocası vardı. öğretmen değil hocaydı, lisede hocaya öğretmen demek ayıptır. dedesine benzetiyordu. bir tek onun dersinde konuşmazdı. erken kaybettiği dedesini biraz hatırlayıp daha çok sevebilmek için hareketlerini takip ediyordu. öğretmen onu sevmezdi. kısa zamanda yaramazlığı ile ün yapmış birini zaten kimse sevmezdi ama nereden duyuyordu ki yaramazlık yaptığını? tabi ki burdan. `http://www.kotusozluk.com/e/1761377/`

cuma günü son dersti. öğlecilerdi. günün turunculaşma saatinin eylüle göre biraz daha erken olduğu ekim ayının ortalarında, öğretmen sınıfa girdi. morali iyiydi. öğrencileriyle sohbet etti. onu seven öğrencisi de en öndeki yerini çoktan almıştı. yoklama yapmak üzere defteri açtı ve yoklama fişinin olmadığını gördü. biraz daha aradı. kızmaya başladı. ilk önce sınıfa, akabinde de en öndeki gözlüklüye baktı. ''sen yaptın'' dedi. ''sen yaptın çünkü dersin kaynamasını istiyorsun. iyi bir öğrenci değilsin..'' genç adam her ne kadar yapmadığını söylese de daha çok üstüne gitti. onu rencide etti. suçlu artık oydu.

Olayın üzerinden biraz zaman geçti. edebiyat derslerini arka taraflardan dışarı bakarak geçiriyordu. öğretmen her ders yaptığı en ufak harekete bile bağırıyordu. ''yan oturup dışarı bakma!'' kompozisyon ödevlerinde en kötü olandı. diğerleri onun yazdıklarını seviyor ama öğretmen sevmiyordu. bir edebiyatçıya göre çok basit yazıyordu çünkü.

Bir aralık akşamı havanın turuncu kararmadığı cuma günü yine azar işitmişti. bazen çevresini sorgulayıp bir şeylerin zoruna gitmesinden dolayı olduğundan çok daha fazla gururlu hissediyordu. o yüzden bu kez sinirlendi. 3 dakikalık teneffüs arasında sakinleşmeye çalıştı. Gerçi 4 kat aşağı inmeden tekrar çalan bir arada nasıl sakinleşebilirdi ki? kendini tutamadı. arkadaşlarının gözünün önünde yoklama fişini yırtıp çöpe attı. En ön sıraya geçip dik bir şekilde oturdu. öğretmenler zilinden sonra bahçede nöbetçi olan edebiyat öğretmeni biraz geç geldi. idealistti. 5. saatte hal hatır sormuştu. o yüzden 6. dersin başında sohbet etmeden direk konuya geçerek idealistliğini konuşturmuştu. ders sonunda defteri açtı. yoklama fişini göremeyince haykırdı. ''yahu neden sadece sizin sınıfınızda oluyor bunlar? 3-5 zibidinin yüzünden dersimi yapamıyorum. size de yazık. annenizin babanızın emeğine de. hakkınızın yenilmesini izin vermeyin çocuklar.'' bu sözlerden sonra biraz daha hakaret etti. bunu yaparken doğrudan önde hala dik oturan öğrencisinin suratına bakıyordu. onu bu kez suçlamamıştı. kimseye de sormamıştı. zaten sorsa hala kralcı -torpilli- geçinen birtakım insanların yardımıyla suçluyu bulup cezalandırabilecekti. 30 yıllık öğretmendi buna gerek yoktu. elinin altından geçen binlerce öğrenci şimdikiler için ona gayet iyi referans olmuştu. o günden sonra kaybolan yoklama fişleri için sadece bir kişinin suratına baktı.
Bu dünyada eşitlik yoktur belki ama adalet vardır kim bilir.
iki kuzen kafa kafaya verip yazlığa giderler ben anca bakakalırım. ulan yazlığım olsa yaz mevsiminin 1 ayını hısıma akrabaya ayırırım, bilirim yokluğu imkansızlığı. allah herkesin gönlüne göre versin.
aslında her an denk geldiğim ve sinirlendiğim durumdur. hiçbir şey adil değil ve biz halen daha otlayan koyunlardan fazlası olamıyoruz. hoş olsak da bizi yok edecek yine ait olduğumuz sürüdür de neyse.
Evde miskin miskin dolanan,kanepede yatan, tuvaleti pis bırakan, etrafa kıllarını saçan erkekse evden atılır, kediyse sevilir okşanır öpülür....(alıntı)
bazen bir maymunun bile isyan etmesine sebep olur.

https://www.facebook.com/...videos/10153451337013522/
maddi ve manevi her daim sosyal hayatın her alanı ve her milimetresinde vuku bulan, daha kötüsü sonsuza dek sürecek olan kavram. uzun uzadıya satırlarca yazmakta var ama kendimi fazla yormayacağım. kaç milyar insan yanlış veya kötüde olsa, kötülüğü ve yanlışlığı savunmak olmaz. nasıl olsa dünya değişmez diyerek en azından bizimde yanlış ve kötü olmamıza gerek yok.

dünya insanları ve/veya ülke insanları olarak ilk başta gerçek bir inanç/inançsızlık özgürlüğünü savunmalı ve uygulamalı buna paralel olarak mezhepsel ve etniksel ayrılık ve farklılıklara sözde değil özde eşit mesafede durarak aksi politik akım ve insanlara karşı devlet ve birey olarak sert bir şekilde mücadele etmeliyiz.

ve sabah evden çıkıp akşama kadar çalışan toplumun alt tabakasını oluşturan insanlarında evlerine istedikleri gibi bakmalarını ve yaşamalarını sağlamalıyız.
(bkz: türkiye de yaşamak)

Bu ülkede adalet aramak genelevde bakire aramak gibi bir şey. Evet.
ar damarı kaşarlanmış bu toplumda, adaletsizlik sadece kendi canı yandığında insanların ağlamasından ibaret olmuş artık. adaletten bahseden, adil olmaktan söz edenler kendi sebep oldukları adaletsizlikleri göremiyorsa, toplumda çok ciddi bir yozlaşmanın söz konusu olduğu yeterince bariz değil mi? Toplum bu kadar iki yüzlü olduğu sürece döner durur bu çark...
hayattan soğumama neden olan durum. bir etrafıma bakıyorum, dünya beş para etmez soysuzların dünyası. istedikleri bir şeyin olması için sadece onu istemeleri yeterli. allah adeta başlarından yağdırıyor. bir de kendi hayatıma bakıyorum, en basit bir şeyi bile elde etmek için ne kadar çok tırmalamak zorunda olduğumu görüyorum. artık çok yoruldum sözlük, mücadele edecek gücüm kalmadı.
Tüm dünyada hakim olan şeydir.
Bazı entrylerde bazı yazarlar başlıklarla çocuk yapma evresine gelip çaylaklık bile almazken yazarların özel mesajını okuyup de tek harakette bile çaylaklıģı basan kişiye uludağ yetkilileri denir.
Doğanın kendi kuralları ile açıklanamayacak olgu. Çünkü doğada güçlülerin adaleti vardır ve buradan yola çıkarak insan hayatındaki adaletsizlerin normal olduğu sonucuna varılamaz.

Adalet kavramı aslında düşünebilen canlıların hakları üzerine kuruludur. Mutlak adalet mümkün değildir elbette ama mutlak adalete ne kadar yaklaşırsak o kadar başarılıyız demektir.

insan ile insan, köpek ile köpek, tilki ile tilki... adalet kavramında bu eşitlik aranır. Ama tilki ile köpeği, insan ile kuşu kıyaslayarak bir yere varılmaz çünkü adalet kavramı daha ilk başta yanlış temellere kurulmuştur.

Sonuçta doğanın kendi kuralları ve adaleti, insanoğlunun kendi kuralları ve adaleti var.

Konudan bağımsız bir başka şey de şu: adalet farklı bir şey, hukuk farklı bir şey.
"Adaletsizlik var!" bile diyememe hâli.
siyasi olunca ;
asgari ücrete % 40- 45 zam yapılsın diyen adam,

kendi sitesini koruyan ,
emekçi güvenlik görevlisinin maaş artışı söz konusu olunca
% 20 neyine yetmiyor diyor...

siyaset bizi böyle yaptı !
görsel