ah ulan.. kardeşimi çok seviyorum ama hep içimde canım sıkıldığı zaman boğuşabileceğim, beraber kavgaya gidebileceğim, top oynayacağım, sigarayla yakaladığımda pataklayabileceğim (benim de tek derdim dövüşmüş aslında kardeş bahane) bir ufak erkek kardeş ukte olarak kalacak.. hatta veriyorum ukteyi buraya da can sıkılınca dövülecek ufak erkek kardeş diye.. isteyen doldursun..
hayır bir kere denedim olur mu o heyecanı yakalayabilir miyim diye, el ense çektim kızcağıza.. o an ortaya çıktı ki benim 10 sene yanımda kız kardeş diye gezdirdiğim insan gelecekten günümüze gönderilmiş bir saylonmuş.. kendi türüne karşı tehdit olarak algıladığı bu harekete karşılık olarak binlerce ışık yılı uzaklıktaki efendilerine bağırarak sinyal gönderdi.. onlardan önce annem-babam cevap verdi bu çağrıya haliyle.. odaya bir hışımla giren annem adeta kendi spesyalitesi haline gelen seri çimdiklere başlamıştı.. round sonu için gong sesini bekliyordum ki kardeşim tarafından kafama indirilen tepsinin tok 'dong' sesini duydum.. ben de havlu attım.. sonrasında bir dayak da yere yeni yıkanmış havluyu attığım için yiyecektim tabi.. benim açımdan iyi bir tecrübe oldu ama o gece, eksiklerimi gördüm.. sonuçta lig uzun bir maraton, haftaya saha ve seyirci avantajımı da iyi kullanıp kapıcımız erdal efendi'yi ısırmak hedefindeyim.. allah kısmet ederse allah kısmet edecek.. kafama tepsi çok pis gelmişti..
ben kardeş bağlamında bu psikolojiyle yaşarken biricik kız kardeşimin de bana pek yardımcı olduğu söylenemezdi.. tamam kızdan arkadaşlarıma diş arası balgam atıp kaçmasını, kaçarken de küfretmesini beklemiyordum ama biraz daha özen gösterebilirdi diye düşünüyorum yine de şu an, o zamanki ihtiyaçlarıma.. yani bi düşünün, yeni action-man alınmış bana.. o zamanlar yeterli ingilizceme rağmen action-man'in (hareket-adam) oyuncak sanayisindeki gelmiş geçmiş en sikten isim olduğunu da fark edemeyecek kadar heyecanlıyım.. ingilizce bi addır nihayetinde yani, man'li felan.. man önemli.. o oyuncağı bana adı cüneyt tan-man diye verseler yine de benimserim..
oynayasım geliyor, arıyorum yok.. kardeşime soruyorum.. ''aa dur ben almıştım veriyim..'' diyor.. veriyor.. ismini mustafa mıstık koyduğum action-man'imin (tekrar ediyorum, tepsi) kamuflaj kıyafeti ve smith wesson'u yok.. onun yerinde cengiz abazoğlu'nun elinden çıkma şık ve göz alıcı bir kokteyl kıyafeti var.. bordo kadifenin beyaz pantalonla uyumu her ne kadar dahiyane olsa da o yaşta bir erkek çocuğu modaya hak ettiği değeri veremiyor dostlar.. mustafa gitmiş yerine doç. dr. fehmi gelmiş.. ibne fehmi..
ne lan bu? oynayasım mı kalır o dakkadan sonra benim doç dr. fehmi özgüvener ilen? hayır bir de kamuflaj ceketini de asmış barbie.. yeni yıkamış.. hamarat da kız valla ama ürkütücü derecede ince bir beli var.. bir gün gerinirken ikiye ayrılacak..
kız da haklı aslında.. barbie'ye eş olarak piyasaya sürülen ken, barbie'nin kendisinden daha feminen.. güzelim barbie bebeğe yaren olarak yılmaz morgül'ü verirsen o kızlar da action-man'leri ve o action-man'lerin sahibi çocukları rahat bırakmazlar..
neyse sordum mustafa'ya bi durum oldu mu diye manitayla? ''yok yeeaa..'' dedi, takılıyorlarmış sadece.. ''biz vurkaç adamıyız olm ehehehaha..'' diye de ekledi.. sonra barbie'nin buna attığı mesajları gösteriyordu ki tam uyandım.. tepemde saylonlar duruyordu.. meğersem onların peygamberleriymişim lan.. hemen erkek kardeş istedim birbirlerine baktılar.. çilerinden biri bi adım öne çıktı, kekeleyerek ''efendim ünitelerimizde erkek çocuğu ne yazık ki bulunmamakta..'' dedi.. diş arasından balgam attım, küfrederek mekikle kaçtım.. uzay felan hep boşlukmuş.. yalnız bu kaddar büyük evrende sadece bizim olmamız mantıklı mı ha? tepsi..