aşkın tarifi

entry174 galeri2
    48.
  1. - şimdi burdan çıkıyosun
    - evet
    - sağa dönüyosun
    - sağa?
    - evet sağa ordan dümdüz git
    - dümdüz gidiyorum
    - evet dümdüz
    - dümdüz
    - evet
    0 ...
  2. 47.
  3. aşk; yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulmaktır.
    0 ...
  4. 46.
  5. 45.
  6. her türkü de her şarkıda onu bulmaktır.

    bahçada yeşil çınar, boyu boyuma uyar, ben seni gizli sevdim, bilmedim eller duyar.

    na na nayy
    0 ...
  7. 44.
  8. böyle kımıl kımıl, janjanlı birşey.
    1 ...
  9. 43.
  10. ah aşk ne tatlı bir ızdırap,
    yaralı kalbim harap.
    0 ...
  11. 42.
  12. evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
    sokağa fırlayacaksın...
    sokaklar da dar gelecek...
    tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
    ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
    kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar
    küçüleceksin...
    birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
    "önemli olan sağlık."
    "yaşamak güzel."
    "boş ver, her şey unutulur."
    sen hiçbirini duymayacaksın...
    göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
    ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarinda ölmek
    isteyecek kadar çok seveceksin...
    hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
    "ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
    kaldırıp ne dedin?" diye sormayacaksın...
    yalnız kalmak isteyeceksin...
    hem de kalabalıkların arasinda kaybolmak...
    ikisi de yetmeyecek...
    geçmişi düşüneceksin...
    neredeyse dakika dakika...
    ama kötüleri atlayarak...
    onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
    gittiğin yerlere gitmek...
    bu sana hiç iyi gelmeyecek...
    ama bile bile yapacaksın...
    biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
    aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
    hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
    aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
    herkesi ona benzetip...
    kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
    hiçbir şey oyalamayacak seni...
    ilaçlara sığınacaksın...
    birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
    sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
    bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
    boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
    uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
    sabahı iple çekeceksin...
    bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
    ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
    ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
    belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin
    nafile...
    düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
    rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
    her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
    telefonun çalmasını bekleyeceksin...
    aramayacağını bile bile...
    her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
    ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
    yüreğin burkulacak...
    canın yanacak...
    bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
    hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
    onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
    defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret
    edeceksin...
    yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
    onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
    ama bir umut...
    onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
    bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
    gelgitler içinde yaşayacaksın...
    buna yaşamak denirse...
    razı mısın bütün bunlara...?
    hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
    o halde aşık olabilirsin...

    ]
    1 ...
  13. 41.
  14. Evinin seni içine sigdiramayacak kadar dar oldugunu fark edeceksin...
    Sokaga... fırlayacaksin...
    Sokaklar da dar gelecek...
    Tipki vücudunun yüregine dar geldigi gibi...
    Ne denizin mavisi açacak içini, ne piril piril gökyüzü...
    Kendini tasiyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar
    küçüleceksin...
    Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
    "Önemli olan saglik."
    "Yaşamak güzel."
    "Boş ver, her şey unutulur."
    Sen hiçbirini duymayacaksin...
    Göz yaşlarindan etrafi göremez hale geleceksin...
    Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarinda ölmek
    isteyecek kadar çok seveceksin...
    Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
    "Ölüme çare bulundu" ya da "Yarin kiyamet kopacakmis" deseler basini
    kaldirip Ne dedin?" diye sormayacaksin...
    Yalniz kalmak isteyeceksin...
    Hem de kalabaliklarin arasinda kaybolmak...
    Ikisi de yetmeyecek...
    Geçmişi düşüneceksin...
    Neredeyse dakika dakika...
    Ama kötüleri atlayarak...
    Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin...
    Gittigin yerlere gitmek...
    Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
    Ama bile bile yapacaksin...
    Biri sana içindeki aciyi söküp atabilecegini söylese, kaçacaksin...
    Aslinda kurtulmak istedigin halde, o aciyi yasamak için direneceksin...
    Hayatinin geri kalanini onu düsünerek geçirmek isteyeceksin....
    Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
    Herkesi ona benzetip...
    Kimseyi onun yerine koyamayacaksin...
    Hiçbir şey oyalamayacak seni...
    Ilaçlara siginacaksin...
    Birkaç saat kafani bulandiran ama asla onu unutturmayan.
    Sadece bir müddet buzlu camin arkasindan seyrettiren...
    Bütün sarkilar sizin için yazilmis gibi gelecek...
    Bogazin dügümlenecek, dinleyemeyeceksin...
    Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
    Sabahi iple çekeceksin...
    Bazen de "Hiç günes dogmasa" diyeceksin...
    Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
    Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
    Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çikana sarilmak isteyeceksin
    ...
    Nafile...
    Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
    Rüyalar göreceksin, gerçek olmasini istedigin...
    Her siçrayarak uyandiginda onun adini söyledigini fark edeceksin...
    Telefonun çalmasini bekleyeceksin...
    Aramayacagini bile bile...
    Her çaldiginda yüregin agzina gelecek...
    Aglamakli konuşacaksin arayanlarla...
    Yüregin burkulacak...
    Canin yanacak...
    Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
    Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
    Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutuşacaksin...
    Defalarca aradigi günlerin kiymetini bilmedigin için kendinden nefret
    edeceksin...
    Yasadigin şehri terk etmek isteyeceksin...
    Onunla hiçbir aninin olmadigi bir yerlere gidip yerleşmek...
    Ama bir umut...
    Onunla bir gün bir yerde karsilasma umudu...
    Bu umut seni gitmekten alikoyacak...
    Gel gitler içinde yasayacaksin...
    Buna yasamak denirse...

    Razi misin bütün bunlara...?
    Hazir misin sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
    O halde asik olabilirsin.

    Can Dündar
    2 ...
  15. 40.
  16. aşkın tarifi sensin.
    uçsuz bucaksız sevdamın da.
    bir bilsen gülüşündeki derinliği.
    ah bir anlatabilsem,
    sana bakarken yüreğimde duyduğum serinliği.
    senli hayallerde içine düştüğüm engin maviliği...
    0 ...
  17. 39.
  18. sadece senin yaşadığına inandığın tarifsiz, zamansız, birazda anlamsız duygular bütünü.(yalın ayak kars'a koşar adım yürüyebilme düşüncesi...)
    0 ...
  19. 38.
  20. bugün onu dünden daha çok seviyorsan bu aşktır.
    0 ...
  21. 38.
  22. aşk; insanın pembeleşinceye kadar kızarmasıdır. sonra arada ısıtılıp yenilebilir.
    0 ...
  23. 37.
  24. 36.
  25. karşındaki simit sen ise her ısırılışta yere düşen o susam tanelerisindir. sen istemesen de düşecek ve kuşların yemi olacaksın çocuk parklarında.
    0 ...
  26. 35.
  27. aklın ve mantığın işlevini kaybettiği, yerini yalnızca yüreğin aldığı süperötesi duygu yoğunluğu...
    Dünyanın en büyük mutluluğuyla, en derin acısından yaratılmıştır.

    edit;tavsiye edilmez. Çünkü her aşkın sonunda bir de ayrılık vardır.
    0 ...
  28. 34.
  29. 33.
  30. aşkın gözü kör olabilir ama inan bana karnı açtır
    iyi sindirilmemiş bir aşk üçüncü tekillere muhtaçtır

    (bkz: aşkın gözü)
    0 ...
  31. 32.
  32. hani kızıldeniz'de tatlı su ile tuzlu suyun karışmadığı bir yer varmış ya, aşk işte tam orasıdır. bir yani hep tatlıdır, bir yanı tuzlu.
    19 ...
  33. 31.
  34. "aşk imiş her ne var ise alemde, gerisi bir kil-ü kal imiş" fuzuli...
    0 ...
  35. 30.
  36. aşık olup olmadığını anlamak için insanın aradığı tariftir. bu yaşadığım aşk mı? diyendir.
    ama zaten bunun bir tarifi olmadığından aşık olduğundan şüphe eden insan büyük ihtimalle aşık olmuştur... ne yazık.
    0 ...
  37. 29.
  38. bir nevi delirmektir. mantık gömleğini çıkarıp hayata başka bir pencereden bakmaktır.
    0 ...
  39. 28.
  40. kelime kökeni olarak bir varlığın diğerini sarması anlamına gelir. yani kısaca birbirine sarılmak da diyebiliriz...
    0 ...
  41. 27.
  42. aşkın bir tarifi yoktur.

    ne kaba sığar nede tencereye. içine ne atacağınızı bilemezsiniz,
    şu kadar şeker koysam tatlanır mı ? diyemezsiniz, ya tatlıdır yada acı. tadına bakamazsınız,
    o size tadını bırakır zaten, doyamazsınız ona, ne kadar yeseniz de aç gözlü küçük çocuklar gibi sarılırsınız ona,
    bazen ateşte fazla bırakırsınız yanar, bazen de erken alırsınız ocaktan çiğ kalır,
    tam olarak damağanıza göre yapmak zordur bir tarifi olmadığı için, tarifi olmasa bile
    içine atmanız gerekenler bellidir.

    sevgi, bağlılık, sadakat, tutku, saygı, dürüstlük ve canınız...
    belki az geldi gözünüze ama ana malzemeleri bunlardır, gerisi
    baharattır, yemeğin asıl tadını onlar verir, küçük detaylar belirler
    hayattaki güzellikleri, kavganın en can alıcı noktasında söylediğiniz
    komik bir şey bazen siler o tüm kızgınlığı yada bazen bir bakış...

    ama bilen yoktur tarifini zaten biliyorum diyende yalan söyler, tek gerçeği vardır
    fedakarlık yoksa o da yoktur...
    5 ...
  43. 26.
  44. 25.
  45. aşk bir nevi "ayakkabıdır".

    "Bedenin yükünü ayaklar taşır,ruhun yükünü yürekler.. bütün
    ağırlığınızı
    ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir
    arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.

    içinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini
    yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

    Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir...

    Bazıları çamur yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü
    hava" koşullarına dayanıklıdır.

    Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk
    yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel
    havalarda bile "iki günde bozulup" gider.

    Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda
    olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.

    Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla
    açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak
    kemiklerinizde "deformasyon" başlar.

    Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye
    kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla
    içinizdeki
    olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.

    Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik
    stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"....

    Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor
    ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.

    Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik
    ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.

    Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence
    zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.

    "Bez" ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin
    kişisel tarihinde mevcuttur.

    "Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna
    "tutulan" aşıklar görürsünüz.

    Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden
    geçirip
    "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

    Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız
    çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde
    aşklara da zaafı olduğu söylenir.

    Evet, aşk "ayakkabıdır"

    Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığnız zaman kolayca
    eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen
    göstermediğiniz
    zaman kısa sürede "eskitirsiniz".

    Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir
    miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı
    onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!" Can Yücel

    Can Yücel'in aşk tarifi; aşkın, çeşitli ayakkabılar gibi birçok türünün olduğunu ve bir tek tarifinin olamayacağını göstermektedir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük