önce karşılıksız aşkı yaşarsın. tadı hem hoştur hem de acıdır. yakar heryerini yandıkça yanar ve sonunda küsersin aşka bir daha asla dersin.
sonra seversin birini ama aşka küsmüşsündür bir kere ve aşık değilsindir sadece seversin onu o kadar..
sonra ne seversin ne de aşık olursun hep sevsinler aşık olsunlar istersin o da olur ama eksiktir bir şeyler hala..
ve sonunda yeniden aşık olmayı özlersin ararsın , aslında insanın aşka aşık olduğunu anlarsın ve beklersin istersin yeniden aşık olmayı hatta karşılıksız da olsa...
darmadağın olmaktır.
gözlerinin gözlerine mahkum olmasıdır.
yüreğinin en derinlerinde, onun varlığını hissetmek,
onun için tüm dünyaya meydan okuyabilmektir.
aşık olmak, kendini sevgilide yok etmektir.
bu öyle bir yok ediştir ki,
yok olarak var olursun... kendini bulursun....
kendini, onda bulmanın ismidir aşk...
sevgilide fani olmaktır, aşk...
Aşk, sevmekden öte, şefkattir...
Aşk, bu dünyayı yaşanabilir hale getiren tek şeydir.
Eğer hala, herşeye rağmen hayat güzel diyebiliyorsak, bu, farkında olsak da, olmasak da, aşkın varlığına inancımızdandır...
kimilerinin hala yaşayamadığı bir durumdur.
yaş gelmiş 20'li yaşların ortalarına, 8-10 yaşlarında arabanın altına kaçan topu ayağımızla aldığımız dönemlerde pencerede, ciklet alırken bakkalda görüp de birine, sadece kız olduğu için aşık olmuşluğum var zamanında *. o mahalleden taşındığımızda adını bile unutmuştum gerçi. bir anormallik var sözlük, anlamıyorum. aşık olma ihtimalimi, düşünsel bir çeşit savunma mekanizması geliştirerek yok etmiş olma ihtimalim korkutuyor beni. detaya girersem adım deliye çıkabilir.
adı başka şeylere çıkmasın diye bu şahsın pek çok sevgilisi de oldu. anormal olan ise kız arkadaşlarıma dahi aşk hissetmemiş olmam. hissettiğim şey aşk değildi eminim. bu yüzdendir ki hiç ayrılık sonrası triplerim de olmadı. hiç bir zaman aşkın önemi ilk 5 içerisine girmedi hayatımda.. daha açık anlatmak gerekirse, ne bir kızın elini tuttuğumda heyecanlandım, ne sinemaya gidildiğinde filmin önüne geçen bir adrenalin yaşadım, ne bahar şenliklerinde kampüste yanlız gezen arkadaşlarımdan farklı hissettim, ne 'çok seviyorum ulaan' diye ağladım, ne de bana bir şans ver diye bir kızın karşısına geçip yalvardım. sanırım çevremdeki çiftlerin yaşadığı aşk ile kendimce olması gereken aşkın tanımları birbirinden çok farklı. tabi buna bağlı olarak, ileriye dönük pembe panjurlu * bir yuva kurma , evli mutlu çocuklu, akşam işten gelip dizi izleyen bir aile babası olma hayallerim de olmadı. mesela evliliğe karşı geliştirdiğim savunma mekanizmasının temeli düğün olayı. o olmasa belki düşünürdüm. bu derece garip bir ruh halim var. hiç anlayamadım aşkın önemini. ne olduğunu. ne olmadığını. sanırımı bu treni kaçırdım artık. güzel olan tarafı ise bunu kafaya takan bir insan olmamam. bunu kafaya takmıyor olmayı arada kafaya takıyorum tabi. ama sonsuz bi döngü olduğunu farketmem beş saniye sürüyor ve normale dönüyorum.
he o mahalledeki kız yaklaşık 14 yıl sonra beni facebooktan bulup ekledi. kanka muhabbetine bağladık o da beni severmiş meğerse. bomba gibi hatun olmuş amk. ama lazım değil. mutluluğu aşkta arayan bir insan değilim sanırım. o yüzden kovalamıyorum. (bkz: bana seni gerek seni) *
gecenin köhne bir yalnızlığının ortasında yazıyorum bunu...
birden o'nu düşünmeye başladım...
bir anda içimde kopan o acılı çığlığın feryatları, yüreğimi dağladı gitti.
sonra aniden içime cam kırıklarına benzer bir şeyler batmaya başladı, engel olamadım.
ağlama isteğine kapıldım birden hıçkırıklara boğuldum sel oldu gitti gözyaşlarım, giden gözyaşları değildi sanki yarım kalan hayallerime karşılık kan seli haykırışlarımdı.
kendime gene engel olamadım.
ve şuanda camdan dışarıya bakıyorum, gene o'nu hayal ederek. suratı çerçevenin o buğulu camına belli belirsiz silüetle efekt verdiğini görüyor gibiyim... o an zihnimden geçenleri tahmin dahi edemezsiniz.
O kadar çok canım yanıyor ki,
ne halt edeceğimi bilmiyorum...
aşk mıydı bana bütün bunları yaptıran?
eğer öyleyse senin allah belanı versin, senin boynun devrilsin evlerden ırak kal, sürüm sürüm sürünesin ve en sonunda geber git aşk...
--spoiler--
''Biyokimyasal açıdan yüksek miktarda çikolata yemekten farksız.'
-Şeytanın Avukatı
--spoiler--
_____________________________________________
kurban kişiyi en olmadık zamanlarda yakalayan, yakaladığı zaman aylarca, belki de yıllarca bırakmayan, karşılıklıysa tadılabilecek en güzel duygulardan biri olan, karşılıksızsa insanı hayatından bezdiren, yine de vazgeçilemeyecek kadar güzel olay...
--spoiler--
falling in love is like jumping off a really tall building, your brain tells you it is not a good idea, but your heart tells you, you can fly.
--spoiler--