kimseleri skinize bile takmazken, onun dedikleri, hatta demedikleri, hatta demek istedikleri ve demek istemedikleri bile canınızı sıkıyorsa, geçmiş olsun !
onla ilgili en ufak şeye bile aşırı değer vermek, miğdeden yukarıya doğru bir sıcaklığın yerli yersiz yükselmesi, telefonda anlamsızca onun adına bakmak, mesajlarını saklamak hatta saklamak için klasör yapmak ve hep onu düşünmek hep onu düşünmek..
Çıkışı olmayan bir yola sapıldığının anlaşıldığı andır. Düşünmemek diye bir şey yoktur. Özlememek diye bir şey yoktur. Unutmak yoktur iste. Altın kural karında uçusan kelebekler değil kalbe hücum eden o farklı duygunun sebebini düşünmekten ağlamak da olabilir.
midede sürekli kelebekler uçuşuomuş gibi bir his, durduk yere tuvalete gitmek zorunda hissetme,
yüzde oluşan saçma gülümsemeler başlangıç alametleridir.
yaklaşır bir yıldır bırak yüzünü görmeyi telefonla bile konuşmadığın halde her gece rüyanda görüyorsan aşıksındır. ben de çok geç anladım. konduramadım zamanında kendime. ama naparsın işte hayat, yuvaranıp gidiyoruz. burada da havalar soğudu dikkat eet kendine...
hani tam olarak adını koyamadığın güzel duygular vardır. "aşığım ulan aşık" diye hafif alkollü nefesler verirsin de ordan biri "aşk mı kaldı lan bu devirde" diye itiraz eder.
aşk mı? sevgi mi? ilk heyecan mı?
hormonlarının sana bir oyunu mu?
zamane modasına uyma eğilimi mi?
ergenlik savrulması mı?
adını koymak istersen bunun, yapacağın şey basittir.
onu düşün... beğenmediğin bir huyu var mı? keşke şöyle olsaydı daha iyi olurdu dediğin bir yönü? mesela parmakları o kadar da güzel değil mi?
ne biliyim biraz daha ağır/efendi olsa daha iyi mi olur?
düşün..
eğer onda eleştirebilecek tek bir yön bile bulamıyorsan aşıksın..
konuyu kendi meşrebimce biraz daha açasım geldi.
bu durumda birini düşünelim. aşık birini. mesela seni..
gördüğün gibi bu durum seni biraz farklı ve eksik yapıyor. zayıf hatta savunmasız biri. bir köle gibi prangalı ve en az o kadar çaresiz.
aşık olduğun için defolu birisin artık ve bu seni aşık olunabilir olmaktan çıkartıyor. kolayca eleştirilebilir biri oluyorsun çünkü hiçbir köpek senin kadar bağımlı ve sadık değildir.
köle varsa defakto olarak efendi de vardır.
belki bu sebepten hiçbir aşk karşılıklı değildir. aşklar kapitalist midir?
ancak buna inanmak istemiyorum. belki diyorum iki mükemmelin yada iki eksik kölenin yan yana geldiği durumlar olabilir. bi nevi komünist aşk gibi. iki kişi de birbirini eleştiremeyecek kadar mükemmel gördüğü bir an düşünelim. doğal olarak iki özürlü, eksik ve zayıfın aşkıdır bu. (objektif bakılırsa) ancak kimse diğerinin zayıflığı ve eksikliğinin farkında değildir. bu bakımdan iki mükemmelin aşkıdır da.
biraz daha yaklaşırsak aslında karşılıklı olan aşkların bile karşılıklı olmadığını anlarız. ve "aşk tek kişiliktir" tespitini kavrayabiliriz.
her insan kendisinin mükemmel olmadığını bilir bu sebeple aşk eksiğin tama, zayıfın güçlüye duyduğudur.(-subjektif olarak- yani kişi maşuğun mükemmel kendinin eksik olduğunu kabul eder)
bu durum "karşılıklı aşk" için de böyle olacağına göre, iki kişide diğerinin gerçek pozisyonundan bağımsız ve kendisine olan aşkını kavrayamaz durumda kalmak zorunda olarak aşık olabilir/kalabilir ki bu durumda karşılıklı aşk sürse bile aşk tek kişilik olmuş olur.
not: aşk hikayelerinin en yüceltilmişlerine bakıldığında dahi bu durum açıkça görülmektedir.
ferhad ile şirin yada gerçek adıyla hüsrev ile şirin hikayesinde şirin'in pek de ferhad'a yada hüsrev'e aşık olmadığını/kalmadığını görebiliriz.
bu hikayelerde göze çarpan bir başka şey ise aşk kadında romantik zarif bir hal alır, erkekte ise dekoratif(erkeğe yakışıyor) ancak toksiktir.
not2: görüldüğü üzre aşk yüceltildiği kadar kullanışlı, iyi sonuçlar doğuran bir şey değildir. dolayısı ile pek peşinde koşulacak bir şey de değildir. öyleyse neden herkes aşk istiyor söyleyeyim. kimse aşktan bahsederken uğruna kul köle olacağı birinin hayalini kurmuyor. aksine o kadar şişirilmiş adeta atmosferden taşan egolarımız var ki herkes kendine aşık olunmasını hayal ediyor(farkında olmasa da) bi kuru sevgi kimseye yetmiyor nedense. bana aşık değilsen canın cehenneme zihniyetinden dolayı bir kuru sevgiye muhtaç koca bir ömrü tüketiyoruz.
facebook a girdiğinde ilk baktığın profil onun profili ise ve heyecan duyuyorsan aşık olmuşundur.(bu yeni nesil için geçerli olabilir.) fekat onun mahallesinden geçerken onun gezdiği sokaklarda gezerken hala onu düşünüyorsan aha da aşık olmuşundur. kendini kandırma.
isteksin gittiğin 2 saat mesafedeki derse koşar adım gitmeye başlarsın. ben gibi derse gidip hiç de bi dersi dinlemessin ona kaçamak bakış atmaktan. ee noldu sonu hüzün hüzran benim için..ama içimde hala bi ümit var.
milyonlarca neden sayınabilir ancak şunu bilmek gerek ki bu aşk değil bu iradenin zayıflığı; bir çeşit bencilliktir. birini görürü, hoşlanırsınız; daha sonra o sizin olsun kimsenin olmasın istersiniz.
tıpkı güneşli bir havada buz gibi bir bardak suyla karşılaştığınızda psikolojik olarak o suya sahip olma, uyanma isteği olarak dudaklarınız kurur; diliniz damağınız yapışır başınız gerilmeye başlar..
işte aşk dedikleri de, hoşlanılan insan sizin olsun diye midenizin hede hödö olması yemek yiyememek felandır.. bu sahip olma isteğinden başka hiçbir şey değildir aslında... ona ulaşamazsanız psikolojik olarak aşkınız 4e 5e katlanır ama o hala o'dur...
ilk başlarda ona olan aşkınız 100 birimken ulaşamayınca ya da ulaşılmazmış gibi onu hayal edince (irade zayıflığından kaynaklanır) birden ''aşk'' ınız 100000 birim olur ama dediğim gibi o hala o olmaya devam eder değişen hiçbir şey yoktur... kavramların farkına varmakta gerçekçi olmakta fayda var.
Akşam yatarken birden kalkıp ben aşık mı oldum acaba diye kendine sorup ardından birinin kulağına Hayır diye fısıldamasını duyup tüh be denmesi kendine güvensizliği gösterir Diğer bir gösterge ise; Akşam yatarken birden kalkıp ben aşık mı oldum acaba diye kendine sorup ardında Evet evet aşık oldum denmesi aşık olduğunu anlamktır
onsuz bir dakikanı bile geçirmek istemiyorsan ve yastığa başını koyduğunda hemen uyuyamıyorsan aşıksın işte. bekleme yapma aşkını al acıya doğru ilerle.