tv nin hemen yanıbaşındaki tekli koltuğuma yatar vaziyette oturup süper babayı izlemek,susam sokağının hiçbir bölümünü kaçırmamak,akşamları uğur dündarın hodri meydanına bakabilmek,aboneyim abone şarkısına eşlik edip bi yandan dans etmek,kıl oldum abi,oynama şıkıdım şıkıdımı dinlemek vs. ramazan arifelerinde kuzenlerimle dedemlerin evinde toplanıp cümbür cemaat yemek yiyebilmek güzeldi 90 larda. ve çocuktuk büyüdük adam olduk kadın olduk ama hiçbir zaman unutmadım çocukluğumun o güzel anılarını. en azından bi cep telefonumuz yoktu o zamanlar ama bi mutluluk bi huzur vardı içimizde. çocuk olmanın verdiği bişeydi bu. tarih tekerrürden ibaret deniyor ama o yıllar geri gelmeyecek hiçbir zaman. keşke gelebilseydi..
kaldırım taşına kırık tuğla ile çizilen şekil ve üç taş oynamak, kibrit kartlarının yüzlerini kapıştırmak, çelik çomak oynamak, fatih kısaparmakın kilim türküsünü ezbere bilmek, no haşhaş no eroin ile dans etmektir.
edit: chemical brader uyardı eroin değil vitamin olacakmış o.
şimdiki çocuklardan farklı olmaktır. bilgisayarlarda, tabletlerde, akıllı telefonlarda oyun oynamak yerine sokakta ya da bahçede top oynamak, tv izlemek, atari oynamaktır. kız çocukları için oyun hamurlarıyla oynamaktır, ip atlamaktır aynı zamanda. bir de o dönemde kral tv`den başka müzik kanalı olmadığı için arada bu kanalda çıkan şarkıları dinlemektir. 90larda çocuk olmak deyince aklıma garip sesli bir kadının "süpeeer effem" diye bağırdığı meşhur radyo reklamı da geliyor.
ulan ne güzel günlerdi be. cep telefonu yoktu annemiz balkondan bağırırdı eve çağırmak için. mahalle maçları hava kararınca biterdi. akıllı telefon hak getire olduğu için etrafta bir prizin olması sadece banyodan çıkınca saç kurutma makinası için önem arz ederdi. pazar akşamları banyodan sonra bizimkiler izlenirdi. karne iyi olursa baba arkadaşlarla tatilyaya götürürdü.
sabah dışari oynamaya çikip aksam ezani saat 8 de kir pas icinde eve donmek ve annenin '' o ayaklarinla sakin haliya basma'' diye bagirmalari. oldu o zaman ben cikiyorum ???
Pekte duygusallaştırmaya gerek yok. Türk milleti olarak buna bayılırsınız. Cahil insanlarla oyun oynamak zorunda kalmakta var. 2 3 tane embesil yerine evimde oyuncaklarımla kendi dünyamı yaratıyordum. Ana konu hep bir kızı seven iki tane yarış arabalı oğlan vardı ve kız hangisini severse o oğlan kızı evine bırakırdı.
Çocukluğumuzu düşündüğümüz de yüzümüz de tebessüm oluyor. Her şey çok güzeldi. Misketler ,uçurtmalar,atariler sokakta oynadığımız oyunlar. Efsane unutulmaz.
son efsane nesildir 90 lar. bilgisayarın hayatımıza yeni yeni girmeye başladığı ve teknolojinin özellikle bilgisayarın bu günkü kadar ayağa düşmediği yıllardı. teknolojik olarak bi sanal bebeklerimiz (bu da sadece zengin olanlarda) bir de atarimiz vardı hee psp de neymiş tetrisimiz vardı o zamanlar.
imkanlarımız kısıtlıydı ama hayal gücümüz sınırsızdı.
facebook, twitter, instagram nedir bilmedik ama bunun eksikliğini de hiç yaşamadık. arkadaşımızı çağırırken telefonla mesaj atmak, sosyal ağlardan dürtmek yerine evine gidip camın altından bağırırdık.
sayısız boş arsa vardı buralar bazen futbol sahası bazense savaş alanı olurdu. şimdiyse boş arsa değil bir karış yeşil alan bulmak neredeyse imkansız, her yer beton. birazda doğa çocukluğundan beton çocukluğuna geçiş dönemidir 90 lar.
bizim çok sade naif mülayim bir çocukluğumuz oldu. duygularımız tamamen temizdi. sevmek, aşık olmak bizim için güzel ve ayıp olarak baktığımız bir şeydi. sevdiğimiz kızla konuşamazdık, utanırdık ama her fırsatta ona sataşırdık. saf, temiz, samimi duyguların çocuklarıydık. televizyonda film izlerken +18 sahne çıktığında gözlerimizi kapayan çocuklardık bizden kötülük gelir mi hiç?
90 larda çocuk olmak gerçekten de çok büyük bir şanstı. mesela çizgi filmler. biz çizgi filmlerin en iyi zamanına denk geldik diyebilirim. bizim zamanımızda çizgi filmler gerçekten de çizgi ile yapılırdı. her sahne özenle çizilir bir çizgi filmden ziyade bir emek izlerdik. ama şimdi çizgi filmler hepsi bilgisayar tasarımı, özel bir emek harcanmadan copy/paste ile yapılan içi boş çizgi filmler.
çizgi filmler gibi dizilerimizde efsaneydi. 90 ların dizilerinde bir hümanistlik vardı. sıcak mahalle ortamı, birbirini yakından tanıyan insanlar sıcak, samimi bir ortam yaşatıldı hep bize. yeri geldiğinde onlarla güldük, onlarla ağladık. onları kendimize hep yakın hissettik çünkü onlarda bizim gibiydi, bizim gibi evlerde oturuyotlar, diyalogları günlük hayatın içinden alışık olduğumuz diyaloglar. zamanla bunu bile yozlaştırdılar. günümüz dizileri öyle bir hale geldi ki bilmem kim yengesine kayıyor, birine kaynı kayıyor bilmem daha bir sürü saçmalık ve ahlaksızlık. her dizi de zengin bir aile ve onun playboy kırması şımarık çocukları. o sıcak ortamlardan böyle yapmacık ortamlara geldi işte dizilerimiz.
tasolarımız, misketlerimiz, tahta kılıçlarımız, tornetlerimiz, bisikletlerimiz, karda kaydığımız naylonlarımız ve leğenlerimiz, pazar günü banyoları, aterilerimiz, tetrislerimiz, çizgi filmlerimiz, lazerlerimiz, koli bandı toplarımız, mahalle maçı kavgaları, sokaktan geçen muhallebici daha aklıma gelmeyen bir çok şey. güzel günlerdi.
yeni nesile acıdım valla. bunların hiçbirini bilmeyen aklı s*ki ile t*şş*ğı arasında olan bir nesil yetişiyor, çok yazık.
Pencereden uzanıp "Mahmut haydi eve" diye bağıran anneye "taam aneeeaa 5 dakkaa dahaa yeaa" diye cevap vermektir. O beş dakikada bitmemesidir. He-man dir. Power rangerstır.
atari oynamak,brick game sahibi olmak, bisikletle mahalleyi gezmek,atilla taş kerim tekin tarkan grup vitamin, takdir belgesi almak,peter pan kemalettin tuğcu muzaffer izgü aziz nesin okumak. bir de ışıklı şapka gibi bir şeyler hatırlıyorum.