- pazar günleri yıkanmak
- yıkandıktan sonra neydi o karı berna laçin'in çocuktan al haberi'ni seyretmek. ( saat de yaklasık 5-7 falandır )
- sokağa çıkıp çoğu şeyden pek fazla zevk veren mahalle maçları.. top sektirerek kaleci vs. belirleme.
- kutu kolaların altındaki bedavaları yapıştırıp 1 tane kutu kola kazanmak.
- eti cin, doping( miydi), biz komando gençleriz geençleeriz gençleeriiz.., her türlü gofrete vs aşına olmak, çoğunu minik ellerle ambalajını açmaya çalışırkenki halinizi hatırlamak, özlemek de özlemek..
- tom ve jerry'yi, fred barni vilma beti çakmaktakşı, jetgilleri, sevimli kahramanları izlemekten asla bıkmamak, hala da görünce gülümsemek,
- kuzenlerin abi ablaların heavy metal dinlemesi..tabi bunu yıllar sonra anlamak
- 93-94'te okula başlamak*,o yıl metallica konserinin yapıldığını*, konserden 10 yıl sonra öğrenmek..
hiç süphesiz ki commodor 64 ve atari salonlarını görmüş olmaktır. şirinler, tusubasa, ninja kaplumbağalar, heidi izlemektir. her ormanda terörist* olduğunu sanmaktır.
galatasaray'ın her avrupa maçında evde olağanüstü hal ilan edilmesi. futboldan zerre kadar anlamayan annenin bile "milli mesele" olarak görüp size iştirak etmesi.
90 larda cocukluklarını yasayanların bir cogu 80 lerin sonunu da az da olsun hatırlar.. ama cogunluk 90lardır tabi..
bu donem cocukları, kara şimşek,atlı karınca izlemiş susam sokağı ile okumayı ogrenmişdi..
7 de 77ye cıkma hayalleri kurmuş cogu ve cıkamamıs olsa da her hafta pazar gunleri barış abisinin onlar için hazırladığı bu programı kacırmamıs hep takip etmişti..
sonra bir donem geldi savaş kelimesini ogrendi hepsi bu cocukların, televizyonda anlaşılmayan yeşil yeşil goruntuler * gorduler ucaklar, bombalar... simultane cevirmen kadının sesi kulaklarına kazındı hepsinin.. ogrendiler ki bu birinci körfez savaşı idi..
90 ların ortaları gelmişti artık pkk ismiyle tanıstı hepsi.. hergun haberlerde katliamları izlediler korktular ..geceleri uykularına girdi hepsi birer birer..
ama yine de guzel şeyler yasıdı bu cocuklar.. sokakta misket,taso oynadılar.. futbolcu resimleri veren sakızlardan alıp koloksiyon yaptı bircogu... bisikletle hic gidilmemiş yerlere gitmek için dolastılar arkadaslarıyla...
ninja kaplumbagalar, transformers, voltran, red kit di en sevdiği cizgifilmler...
sonra 2000lere gelirken internetle tanıstı bir cogu zaten cocukluk geçmişti artık onlar icin... belki de gercekten cocukluğunu yasayan en son nesil oldular bu cocuklar...
geriye dönüp baktığımda '' aslında ne kadar guzelmiş herşey daha onceleri..'' deyip devam ediyorum bu yaşama ... hersey geciyor ama hayat her zaman devam ediyor...
büyüklerin hep 80lerden bahsetmesi yüzünden tadı çıkarılamayan 2000lerde çocuk olmaktan daha iyi olduğunu düşündüğüm hadise. ne kadar 80 lerin gölgesinde kalsa da kıymeti bilinirse güzeldir 90larda çocuk olmak. o gün 80lere özenen kekistanlihobbit bu gün o günlere hasret duymaktadır; 80lerin canı cehennemedir.
çocukluğa duyulan özlemin her zaman içinde ukde kalacak olması ve artık hiçbir çocuğun kendi çocukluğu gibi güzel günler göremeyeceğine üzülmektir 90lar da çocuk olmak. sadece çocukluk günlerini düşünerek bile mutlu olabilmektir.
öyle arayalım eve gelsin yok. her sabah bakkala ekmek almaya gönderilmektir. bakkala bakkal amca diye hitap etmektir. para üstü olarak mutlaka sakız almaktır. tercihen dövmeli sakız. *
her sabah anne babadan önce kalkıp koşarak televizyonu açıp çizgi film izlemektir. hemde hiç bıkmadan usanmadan saatlerce. yemek yemeyi unutmaktır. televizyon başında kahvaltı yapmaktır. okula başladığın ilk gün sırf sabah çizgifilmleri izleyemediğin için okuldan nefret etmektir. saatlerce ağlamaktır. öğretmene sınıfta televizyon neden yok diye sormaktır.
her gün sırılsıklam terleyene kadar mahalle maçı yapmaktır. topun sahibi kimse onun kurallarına uymaktır. taşlardan kale yapmaktır. şut çekip uzağa topu atıyorsan attığın gibi geri getirirsin. (bkz: atan alır) (bkz: hadi aynı hızda). topun sahibi hiç kaleye geçmez. geçerse hem kalecidir hem oyuncu. (bkz: kaleci oyuncu). korner kullanılmaz. (bkz: 3 korner 1 penaltı).
yılan hikayesi dizisini seyretmektir. eh be köylü kızı ve sadece iş arkadaşlarım bana memoli der repliğini ezbere bilmektir. kürşattan nefret etmektir.
yeşilçam filmlerinin her birini en az 10 kere seyretmiş olmaktır. ve seyretmekten hiç bıkmamaktır. cüneyt arkının bir tokatla 5 adam dövdüğü, iki atla birden gezdiği, uçarak kale duvarlarını aştığı filmlerden keyif almaktır.
kemal sunala gülmektir. hababam sınıfı 28 defa izlemek yine de aynı keyfi almaktır. eşoleşek lafının başka hiçbir insana bu kadar yakışmayacağını bilmektir.
şener şen, münir özkul, adile naşit gibi güzel insanları defalarca izlemek ve onların basit ama sıcak filmleriyle büyümekten şanslı olduğunu hissetmektir. oscarlı filmlerden alamadığın keyfi alabilmektir.
evin her tarafında elmas şeklinde avizeler görmektir. bütün sehpaların üzerinde dantel örtüler görmektir. çevirmeli telefondan kırk saatte bir yerleri aramaktır.
internetle ilk tanışan nesil olmaktır. babayı ders çalışacam bilgisayar alalım diye kandırıp asla çalışmamaktır. 146 dan internete bağlanmaktır. sürekli oyun oynamaktır. mirc32 de chat yapmaktır. msn den sürekli titreşim göndererek ergenlik yapmaktır. yeri geldiğinde msn den trip atabilmektir.
diş düşürdüğünde dişini yastığının altına koyup gece diş perisi para getirsin diye beklemektir. kumbarada bozuk para biriktirmektir. bütün paraları abur cubura harcamaktır.
kısacası 90lar da çocuk olmak anlatmakla, göstermekle bitmeyecek bir şeydi. anlatılmaz yaşanır dedikleri olay tam olarak. keşke herkes çocukluğunu bu kadar güzel yaşayabilseydi. ama maalesef en şanslıları bizdik. ne bizden öncekiler ne de bizden sonrakiler göremeyecek o günleri. kendi çocuklarımıza bile yaşatamayacağız. çocukluğunu bu kadar masum yaşamış, böyle dolu dolu ve keyifli yaşamış hiçbir insandan kimseye zarar gelmez. ama maalesef 90lar da çocuk olupta bunları yaşayamamış insanlarda var.
milyon kere daha dünyaya gelsem 90lar da dünyaya gelmek isterdim. milyarlarca yıllık dünyada akp iktidarına denk gelecek kadar şanssız olsak ta, 90larda yaşamış olmak her şeye bedeldi. *
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz...
Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye
hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında 'vale'lerin, 'bady'lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder..
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.