en güzel yıllardır her şeyi ile, gerek şarkıları gerek oyunları olsun en şanslı çocukluk dönemidir.
şimdiki çocuklar gibi evde internet başında büyümemişlerdir.
Pola adlı bir sakız vardı mesela. Böyle pembeli yeşilli bişeydi galiba ambalajı. içinden de kızlı çiçekli dövmeler çıkıyordu. Kimse hatırlamıyor. Daha kötüsü google dan falan arıyorum hiçbişi bulamadım...
Şizofren miyim ben?
Belki de polo dur ismi...??
eve akşam ezanından sonra gelince dayak yemekti o zamanlar. şimdiler de çocuklar dışarı çıkmadığı için akşam ezanından bile haberleri yok. ceplerde misket, gazoz kapağı... mahalle maçları, kavgalar, yorgunluklar, küsüp barışmalar...
ebeveynlerin "bu eve sadece yatmaya geliyorsun zaten" sözü vardır; işte bu söz o zamanlarda ki çocuklara çok yakışır.
gerçekten de öyleydi. sabahın 10'un dan akşam ezanına kadar sokakta vakit geçirmek akla gelebilecek her türlü oyunu oynayıp, yorulup üstüne evde dayak yemek... yenilen dayağın tadı bile başkaymış arkadaş. bahar rüzgarlarıyla başlayan uçurtma şenlikleri... tarladaki ağacın gövdesine uçurtmayı bağlayıp yol boyunca süzülmesini izleyerek cuma namazına gittiğimi hatırlıyorum. bak o zamanlar namaza bile gidiyormuşum... aslında olay insanın teknolojiyi kullanması ve onun sizi yönlendirmesiymiş bak şimdi bunu da anladım. tabi ki büyüdüğümü anlamam ve şu lezzetli hayattan kopma sebebim teknoloji değil çoğu insanın yuvasını yıkan, nice aileleri yokeden 17 ağustos 1999 marmara depremi... deprem bünyede öyle bir yer edindi ki (bkz: paxil) bile etkili olamıyor ona karşı...
Esra Ceyhan'dan sonra başlayanPokemonun tasolarıyla milleti ütmek, sabahın köründe ulusal yayın yapan kanallardeki çizgi filmleri yakalayacağız diye karga b*kunu yemeden uyanmak. Yetmiyormuşcasına Yıldız Asyalı'nın sunduğu Çocuk Kulübü'nün bitip the Mask'ın başlamasını beklemek. Richie Ritche kıl olmak. Radikal Gazetesinin verdiği karton Casper şatosu maketlerini uhu ile montelemeye çalışmak. Aynı uhu ve kuruboya arkası ile sümük yapmak. Vıcık vıcık kan içerisinde iğrenç göz oyuncağının belli bir ısı gelince doğum yapıp iki adet göze dönüşmesine embesil gibi inanmak. Fox Kids, Nickelodeon derken yüzlerce çizgifilmi hatmekmek (bkz: spider-man) (bkz: çılgın korsan jack) (bkz: casus köpeklerin gizli dosyaları) (bkz: x-men) (bkz: the tick) (bkz: catdog) (bkz: rocko's modern life). Pazar günü banyosu, ertesi gün silgisi yenilen kalemler, kokulu silgi müptezelliği, saçma sapan kol ödevleri ile dolu okul günleri geçirmek. Saçmasapan degiler almak için aileye yalvarmak. McDonalds ve Burger'a gidebilmek için yalvarışlar. Hala anlamadığım bir şekilde nedense zeminine çakıl taşları döşenmiş prehistoric çocuk parklarında yaralanmak. Bisiklet yarışları. Aynı bisikletlerin tekerine motosiklet sesi çıkartsın diye futbolcu kartı ya da pet şişe takmak. Ev yemeğine doymak. Her pazara gidişte satılık civcivlere bakıp bakıp iç geçirmek. Her Pazar Sülheyl Uygur ve Behzat UygurŞahane Pazar'a kilitlenmek. Okulun dışındaki iskelet anhtarlık, pokemon kartı vb ürünler satan seyyar dayıdan ihgara şeklinde sakız alıp tüttürme mallığı sergilemek. Televizyonun yayınında sıkıntı olduğunda sigara paketi içerisindeki aliminyum folyoyu televizyonun anten girişine sarıp takmak için can atmak. Ateri salonlarında tüm harçlığı Mustapha* ile bitirmek. Eve ateri alıp Duck Hunt'daki köpeğe ayar olmak*. Cine5'in gece körelen yayınında tek bir memeyi 5 tane görüp vaaays demek. Bilim Çocuk Kartları biriktirmek. Yalvaç Ural ve Miço dolu dakikalar ve kimsenin ikar edemeyeceği gerçek Hugo
Sokakta oynan, dijital dunyanin bu kadar kolesi olmamis, musluktan su icip hastaliktan olmeyen, insanlara guvenmenin kotu bir sey olmayacagina inanan, bacaklarinda dusup kalkmalardan kalma yara kabuklariyla gezinen, mahalle kulturunu gormus, saygi duymayi, utanmayi bilen, masumiyetini kaybetmemis, cocuklugunu cocuk gibi yasayan belkide son nesildir bu nesil..
çocukluğu yaşayan son nesil olmaktır. güzel sokaklarımız vardı bizim hiç durmadan koştuğumuz, misket oynadığımız, tasolar için kavga ettiğimiz, leblebi tozu yiyerek öksürdüğümüz, buzdan dordurmalar ile hasta olduğumuz güzel çocukluğumuz vardı bizim. sonra büyüdük. bizimle birlikte acılarımız da tabi.
Star tv de maymun Çarli atv de süper baba , mahallenin muhtarları ve pazar aksamlari banyodan sonra bizimkiler i izlemektir, ayrıca hüplet sonra gümlet sloganı yüzünden capri-sun içmek (her mahallede bulunmazdı), bayram harçlıkları ile çatapat, torpil vs eğlence araçları alıp arkadaşlar arasında eğlenmek ve (erkekler iyi bilir) mahalle maçları... Bu saydiklarim sadece bir kısmıydı 2000 ler geldi bu Milenyum çocukları falan derken eski tatlar kalmadı saçma sapan bir yer oldu dünya o günler güzeldi. en güzel yıllarım 1995 - 2000 arasıdır. belki hatirlamayabilirsiniz Galatasaray UEFA kupasını aldığında Fenerbahçeliler de seviniyordu o dönemde... sözün özü dostluk , vefa gibi şimdi sözlüklerden çıkarılmak üzere olan kelimeler o zamanlar kullanılıyordu.
sokakta büyümektir. bizim zamanımızda pedofili yok muydu yoksa biz mi duymazdık bilmiyorum ama benim şimdi çocuğum olsa sokağa salmam. sokağa salsam bile balkondan sniper rifle ile korurum o derece manyak kaynıyor etraf.
sokakta gece yarılarına kadar saklambaç oynamak,ip atlamak,seksek oynamak.dönme dolapçının gelmesini beklemek.peçete koleksiyonu yapmak.iğde ağacına tırmanmak. salçalı ekmek yemek.
Off çok özledim çocukluğumu.
son 5 senedir iç şişiren samalıklar bütünü. iki tane programda "ay çok egzatriiiik" diye goygoyu yapıldığından beri "demode" değil "özlenen şey" sıfatına layık görülmüştür. bana 90lar ve oldies goldies temaları havalı kulüplerde 3-5 şarkılık konsept partiler için yeterli gelmektedir.
bunun da ayrı bi tribi var, he. neyse, her akşam sinek ilacı sıkan araba gelirdi. mahalledeki çocuklar da sinek ilacının o sis bırakan zehirli dumanının içinde çığırtıp; yetmezmiş gibi o arabanın peşine takılırdı.
90'lara ait hatırladığım en net olay.
dün baktım, sinek ilacı sıkan araba gelmiş akşam yine. ama artık o sis, duman çıkaran ilaç yok...
zaten sokakta çocuk da yok.
son 5 senesine yetişebildiğim dönem. o 5 yıllık zamanı yaşadığım için şanslı sayıyorum kendimi. 2000 sonrası nesil çok şanssız. biz evdeki 5-10 kuruşları toplar 25 kuruşa ekmek alıp bölüşürdük. şimdiki çocuklar harçlıkları toplayıp ortak çar için item kasıyor. ne olursa olsun, çok şanslıydık biz. gelecekteki çocuklarıma acıyorum.
küçüktüm o zamanlar. kapımızın önündeki sokak; esnaflarla doluydu. bizim oturduğumuz apartmanın altı bir kasaptı: çankayalar ve köşede hacı market vardı. onun yanında başka bir kasap: kalaycılar. onun karşısında hasan hüseyin parfümeri, en sevdiğim çikolata fındıklı ikramdı. hırdavatçı ünal amcayla karşısındaki ünallar mağazası sahibi iki amcanın birbiriyle hiçbir benzerliğini bulamıyordum. biri uzun ve sıskayken, diğeri esmer ve bıyıklıydı. hırdavatçı uzun olandı ve daha zengin olansa bıyıklı amcaydı. onlar beni tanırdı. musti berberde çalışan çıraklar her ay değişiyordu sanki ve her tıraş olduğumda içerdeki amcalar bana kurt işareti yaptırırlardı. tanımadığım insanların isimleri geçerdi, erbakan mesut yılmaz ve benden önüme koydukları iki seçenekli sorulardan her seferinde yapmamı bekledikleri tercihleri genelde kurt olmamı isteyenlerin mimiklerinden yola çıkarak seçerdim. büyüyünce hilale değil kutra oy vercekmişim.. dediğimde içeride yükselen kahkaha seslerine karşılık öhhööm olmaaadı yeğenimm gibileri de çıkardı ve ben iki arada bir derede kalmışken yeni çırak ensemdeki saçları alırken her seferinde canımı acıtırdı. arada yandaki kahvede teyzemin tasvip etmemesi sebebiyle sadece kartları izlemekle yetinen eniştem gelir ve bana çikolata mikolata değil direk para verirdi, kendince hoş bir tarzı vardı. teyzemlerim durumu iyi sayılırdı, bir lokantaları vardı ve tüm ilkokul hayatım boyunca her sabah okula giderken teyzemin oğlu yunus ve onun amcasının oğlu emrullahla döner yiye yiye okula giderdik. teyzem ah teyzem! annemin kafasını nasıl da yıkardı. ne severdi gösterişi; o zamanlar çocuklarına aldığı üst baş, şimdi yeni evine aldığı koltuk takımı.. bayram alışverişleri tam bir curcunaydı ve çalışmalarına 2 ay önceden başlanırdı. ünallar da en az elören, çiftçiler, burgazlar, aydoslar kadar şehrin en fiyakalı, en marka yerlerinden biriydi o zamanlar avm falan yoktu ve biz hepsini tek tek gezerdik, daha adını hatırlayamadığım bir sürü mağaza.. garipti 90 lar; taso vardı mesela. sonradan digimon migimon çıktı eski tadı da bulamadık haliyle. power rangers en sevdiğim ateri oyunumdu, turuncu kasetiyle adete diğerlerinin arasında parlardı, anaokulundan arkadaşım şeyma bir gün bize geldiğinde çaldı götürdü; ama hiçbir zaman ona sen aldın işte bu sizin evdeki turuncu kasetin benimkinin kaybolmasının ardından burada çıkması tesadüf olamaz diyemedim. üstelik hevesimi bile alamamışken, sana ne kadar güzel bir oyun olduğunu gösterip heyecanımı paylaştım diye bunu bana yapmaya hakkın var mıydı, diyemedim. ve bazı cumaları babam namazdayken onu beklemeyip koşa koşa anaokula kendi başıma gittim diye az azar işitmedim.
az mı misket oynadık, babamız bize bisiklet sürprizi yaptığında az mı mutlu olmadık, düştük, koştuk başka mahallelere gidip yeni oyunlar öğrendik, saklandık, top oynadık, yüzdük, yaralandık, atladık zıpladık, bağırdık çağırdık, koleksiyon yaptık, çizgi film izledik, günü geldi ninja kaplumbağalara günü geldi başka bir savaşçıya özenip tahta sopalarla kılıç kuşanıp, kendimize ok yaptığımızda miladımızı tamamladık, bütün şehrin sahibiydik o zamanlar; ama bazıları sapan yapıp kuş avlamayı seçti, bazılarına ise matematik kaldı geriye. gibi, yıllardı. şimdi doğal olan sade ve güzel olan ne varsa unutulup gitmiş, gibi.
dostluklar samimiydi.dostlardan
tek çıkarımız silgi,kalemdi.
çocuktuk sıcakta top oynar ilk evin zilini çalar su isterdik.
onlarda kimin çocuğu olduğunu bilmeden verirdi suyu.
çocuktuk,hafta sonu harika pazarı sevmezdik çünkü bilirdik ki okul zamanı geldi,doğru yatağa..
parlament sinema kuşağı filmlerini en fazla 20-30 dk izleyebilirdik.
90 larda çocuk gibi çocuktuk.
Koşar oynardık mahallede.
Bir sürü top oyunları,ip atlama,çeşitli arkadaşlıklardı bana göre..
Cino hala olsa da pek yüzüne bakan yok ama biz çocukken bakkaldan almak için can atardık favorimiz idi o sarı paket.
Biz cipsi içindeki taso vs. için yerdik.
iletişimin en yoğun olduğu yıllardı öyle elimizde ıphone yoktu ve daha bir mutluyduk plastik sahte telefonlarımız vardı arıyor gibi yapardık.
Yonca Evcimik 'in abonesi
Çelik'in ateştesi.
Dizilerde daha bir ahlaklı aile dizileriydi sanki.Mesela Süper Baba.