anneyle beraber okula kardeslerı almaya gitmek, ardından kostura kostura eve gelıp pokemonu izlemektir.
taso oynamaktır.
misket oynamak, futbolcu kartları biriktirmektir.
öğlen yemeğini annenin eline tutuşturduğu bir domates ve yarım ekmekle geciştirmektir..
hey gidi günler heeyyy..
yaz tatillerinde sabahtan akşama futbol akşamdan yatsı ezanına kadarda asabı yaslı dedelerin bulunduğu evlerın camlarına ufak taslar atardık ve bızı kovalarlardı.ulan bır kere bı sıkıştırdı az daha salacaktım altıma.onu hıç unutamam.
90larda çocuk olmak ve 2000lerin başında hala çocuk olmaya devam etmek anadoluda yaşıyorsanız sokakta oynayan neslin sonuna yetişmek fakat çoğu istanbullu çocuk için maalesef bu güzelliği kaçırmak demektir. Ayrıca lc Waikiki nin kaliteli ve pahalı olduğu zamanları görmek, atari kasedi almak için para biriktirmek, abladan abiden gizli gizli kaset çalarken bi anda hayatına giren disket ve cdye anlam verememek mustafa sandal top10 listesinde birinci olunca puanlama sisteminin okuldaki not sistemi gibi olduğunu zannedip düşük puan aldı diye üzülmek.
(bkz: Looney Tunes) çizgi filmlerinin bitmesinin ardından üzülürken, tek reklam sonrasında (bkz: şirinler) 'in başlamasına sevinmekti.
Okuma yazma bilmezken, "az sonra 'şirinler'" yazısını (bkz: haliyle) okuyamadığın için, o sırada yanında olan büyüğüne "ne varmış, ne başlayacakmış?" sorularını sorardın/sorardık.
O da, -nedense- hinlik yapıp, "haberler başlayacakmış" derdi. Sen üzülür, hayattan soğurdun/soğurduk.
Ve birden şirinlerin giriş jeneriği ile tekrardan hayata bağlanırdın/bağlanırdık.
Şimdiki zamanın çocuklarının bilgisayar başında vakit öldürmesi gibi değil de parklarda dizlerin toprağa bulaşarak keyifli vakitler geçirmesiydi. Bilgisayar yarışlarında en çok öldürenin kazandığı oyunlar değil de, sonunda herkesin gülebileceği tarzda yaşa yakışır oyunlar oynamaktı. Mızıkçılık kelimesi kurduğumuz arkadaşlık ortamlarının olmazsa olmazıydı. 90larda çocuk olmak ablaları, abileri örnek almaktı, onlar gibi olmaya çalışmak. Şirinler izleyip iyi çocuk olma hayali kurmaktı onları görebilmek adına. 80lerde çocuk olmanın yanı sıra daha rahat bir çocukluk geçirmekti. Ve 2000li yılların çocuklarına göre daha doğal yetişmekti.
anne yemeğe çağırana dek sokakta top oynamak, pastel boyayla resim yapmak, trt 2 ve 3 ' ün ilk yayınlarını izlemek, körfez savaşına dehşet içinde tanık olmak, şeytan rıdvan, kral tanju ve kibar feyyaz' ın gollerini takip etmek, he man ile birlikte oyuncak kılıçlar kaldırıp bağırmaktır.
Gittikçe zayıflayan insanlık bağlarımız yüzünden özlenen şeydir. Ancak kimse bu zayiflamanin onune gececek bir şey yapmaya çabalamamaktadir. Yakinda 200p de çocuk olmak da ozlenecektir. Daha sonra 2010 da çocuk olmak vs. Vs. Bu şekilde tamamen bağları kopmuş toplum kalana kadar devam edecektir bu durum.
-misket çalan
-iğneli gogil yapan
-çamurda top oynayan
-deliler tarafından kovalanan
-mahalle maçları yapan
-ataride oyunun kokune vuran
-civciv besleyen
-dertten tasadan haberi olmayan
-eve kapanık olmayan annesinin yemeğini ölümüne seven alısveriş merkezi bilmeyen pazardan giyinen nesildir.
-sokakta yenen salçalı ekmekteki tadı başka hiçbir şeyde bulamamaktır.
-leblebi tozu yiyip, konuşmaya çalışmaktır.
-sulugöz çiğneyip, gözlerin yaşarmasını beklemektir.
-kolonya küplerini patlatmak, sonra da dünyanın en güzel kokusuymuş gibi her yerine sürmektir.
-aşkın ne demek olduğunu şıpsevdi sakızlarından öğrenmektir.
-sakızlarda çıkan geçici dövmeleri yapıp, hava atmaktır.
-pokemon izleyip, taso oynamaktır.
-muhabbet kuşu besleyip, "seni seçtim pikaçuuuu...!" diyerek kuşu fırlatmak, sonra da kaçan kuşun arkasından gözyaşı dökmektir.
-sobalı evde büyümek ve sobanın tüm nimetlerinden (ekmek kızartmak, kestane pişirmek, patates közlemek, üzerine portakal kabuğu koyup, o güzel kokularla birlikte sobanın arkasında sızmak) faydalanmaktır.
-leğende yıkanmaktır.
-mahalleden geçen sinek ilacı arabasının peşinden koşmak, kendini bulutların üzerinde sanmaktır.
-atari oynamak, mario'daki prensesi kurtarınca, dünyayı kurtarmış edasıyla hava atmaktır.
-akşam ezanı okunmaya başlayınca, ezan bitmeden evde olmak için deli gibi koşmaktır.
-tüm paranı meybusa yatırıp, sonra da iki gün hasta yatmaktır.
-teyp kasetini, kalemle ileri-geri sarmaya çalışmaktır.
-"gölgelerin gücü adına!" diye bağırınca bir he-man, bir sheila olacağını sanmaktır.
-power ranger'lardan illa bir tanesi olmak, olduğunu iddia ettiğin üyenin rengi neyse, yeni aldığın eşyaları da ona uydurmaktır.
-milenyum çağında jetgiller gibi yaşayacağımıza inanmaktır.
-ninja kaplumbağaları izleyip, lider leonardo olduğunu iddia etmek ama içten içe de michelangelo'ya özenmektir.
-çizgi film varken, insanlar neden müzik dinler diye de oturup düşünmektir.
kısacası doksanlarda çocuk olmak, gerçekten çocuk olmaktır. şimdikiler gibi büyüyüp de küçülmek değildir...
-Sıcak asfaltın olmadığı tozlu yollarda dizini parçalamaktır.
-Bilye oynamaktır.
-20 30 tane çocuğu sokakta bulabilmektir.
-bizimkiler dizisini izlemektir.
-Bob Ross hayranı olmaktır.
-atari oynamaktır.
-binanın olmadığı, bomboş yeşil arazilerde top koşturmaktır.
-taso oynamaktır.
-çamurdan evler, şehirler inşa edip küçük arabalarla oynamaktır.
.
.
Sonra ne oldu? 2000lerde ne değişti. Ailemiz ders çalışırız diye bilgisayar aldı. Halbuki bilgisayardan ders çalışan hiç kimse görmedim. Bilgisayar, tablet,.... sokaklar bomboş, çocuk sesleri yok.. Bilye oynayan çocuklar, bisiklet süren kızlar yok... çamurdan, taştan evler binalar yapan geleceğin müteahhitleri yok artık...
90'ları övme klişesinin başlıca konusudur. Yeni modadır, çünkü 90'larda çocuk olanlar şimdi büyüyüp koca adam olmuştur. Eskileri yad etme vakti gelmiştir onlar için. 2000 çocukları da 2020'lerde 2000'leri övecek, biliyoruz. ps3, xbox360 falan hep nostalji olacak sonuçta.