- kağıt bin lirayı okul harçlığı yapmaktır.
- demir elli kuruşla a4 kağıdı almaktır.
- eskiciye demir satıp, verdiği kırmızı yirmi bin lirayı yiyip yiyip bitirememektir.
- macun, elma şekeri, pamuk helva yemektir.
- mahalleye gelen ayı oynatıcılarını, gerçekten bir halt ediyor sanmaktır. ayının burnundaki halkadan dolayı adamın istediği şeyleri yaptığını anlayamamaktır.
- internetsiz, cep telefonsuz yaşamaktır.
- gazoz kapçığı, misket, körebe, yakan top, japon kale oynamak, bilyalı araba yapıp, teker yerine rulman takıp, takır tukur binmektir.
- arka bahçesinde top oynuyoruz diye ismet teyzeden sizi gidi piçler diye azar işitmektir.
- tren yolunundan geçtik diye babadan azar işitmektir.
- başka mahalleleri keşfe gitmektir. kavga edip, yeri geldiğinde dayak atıp, yeri geldiğinde dayak yemektir.
- mahallede bahçesi olanların bahçesine sırayla dalmaktır. mısır çalıp közde pişirmektir.
- mahalle arkadaşlarınızla kan kardeş olmaktır.
- karşı komşunun kızına aşık olmaktır.
- mahalle kavramını, komşuluğu, arkadaşlığı ve dostluğu iyi bilmektir.
- özlenen çocukluktur.
sokakta saatlerce oyun oynayan son nesil olmak demektir.
zira şimdikilerin oyundan anladığı sadece vurdulu kırdılı online oyunlar.
asosyal bir nesil geliyor geriden.
-şarkıcılık oynamaktır
-zevkle "şahane pazar " programını izlemktir
- power rangers gibi bir dizi izleyerek büyümektir.
- barış manço'nun 7'den 70'e adlı programını izlemktir ve gösterdiği kısa videolar ile japon zekasına hayran kalmaktır.
bir yazarımız belirtmiş ama ben bir daha söyleyeyim: arabanın cama dayanıp kaç basıyo lan diye bakmak.
buydu bizim çocukluğumuz.
sokaklarda enerjimiz bitene kadar oynardık. insanlarla iç içeydik.
maalesef şimdikiler gibi internet başında absürt oyunlar oynayarak vakit geçirmezdik.
şimdiki nesil çok bozdu...
çocukluğu doya doya yaşamış olmaktır. günümüzdeki komşuluk ilişkilerini ve çocukların asıl arkadaşlarının aslında bilgisayarlar olduğunu düşünürsek maalesef durum böyle.
80lerin sonunda 90ların başında çocuk olmaksa iyidir, sadece 90larda çocuk olmaksa kötüdür. Çünkü Tarkan'ın çıkışını hatırlamaz sadece 90larda çocuk olmuş kişi, veya levent yükselin canavar gibi albümlerini, cep telefonsuz zamanı ve o değişimin verdiği heyecanı, kıçı kırık segalardan veya karakutulardan doğrudan PSye terfi etmeyi, wolf3dden adım adım Counter'a geçişin güzelliğini, Metal gear solid'in solid snake'inin verdiği gazı Murat 131den renault 12 torosların yoğunluğundan avrupa arabalara geçişin heyacanını ve tek kanal'ın hem güzel hem kötü tarafından özel kanalların hem güzel hem kötü tarafını, Show Tv'nin playboy kuşağı verdiği zamanları ve nicesini. Sadece 90larda çocuk olanlar, zaten avrupa arabalarla araba sevdalarına başlamışlardır, Tarkan onların akılları ermeye başladığı zaman piyasanın starı çoktan olmuştur, Tek kanallı zamanları hatırlamazlar en azından star 1 veya inter star vardır onların zamanında. Bizimkiler izlemişlerdir ama ALi'nin minicik çocuk olduğu bölümleri bilmezler.
Nitekim sadece 90larda çocuk olmak 2000lerde çocuk olmanın önaşamıasından öteye geçmez.
hızla gelişen teknoloji değişimine tanıklık etmektir. cd player'in ilk çıktığı dönemi hatırladımda. sanki gömü bulmuşcasına sevinmiştik. yeni dijital eşyalar bizlere büyülü kapının ardındaki zenginliği resmederdi çocuk gözümünden. gizem her zaman merak doğururdu. 92 senesinde sünnet olduğumda en büyük sevincim alınan gameboy olmuştu. kasetli olanları da vardı bunların. intertoy'un garip oyuncakları da cabası. bizlere sunulan ya da kendi hayal dünyamızla oluşturduğumuz her parça ile evrenimizi yaratmıştık.
kötülük nedir bilmezdik. dayağını yediğimiz çocuğun evine gider yemeğini yerdik böyleydi bizim için arkadaşlıklar dostluklar.
bayramlar bile uçarı kaçarıydı bizler için. durumumuz iyiyse bayramlıklar alınırdı ya da komşu çocuğunun küçüklükleri verilirdi onları giyerdik. ikinci el elbiseymiş kimin umurunda. bir bayram oduncu gömleği, kadife pantolon ve askılı kemerimle ışıklı ayakkabım olmuştu. kutusundan dahi çıkarmadan o gece yastığımın kenarına koyup uyumuştum. akşam olduğunda ısrarla parka gidelim diye zırlamış ve parkta ışıl ışıl yanan ayakkabılarımla kendimce hava atmıştım mahalle çocuklarına.
pazar akşamları deyince banyo, parliament pazar gecesi kuşağı, bizimkiler moduna girerdik. bir de sobanın yandığı o odadaki ütünün buharı. kafamızı yastığa koyduğumuzda all my life müziği çalardı new york'un o ışıltılı gece görüntüsü benim için hiç değişmemiştir. benim neslimin new york'a sempati duymasının yegane sebebidir bu şarkı.
moda dersen akıllara zarar müzikler desen öyle. şimdilerde piyasaya sürülen şarkının sadece nakarat kısımlarını ezbere bilirim oysa o dönem öyle mi? yayınlanan her şarkının tüm sözlerini bugün dahi ezberimdedir.
ne zaman gözüm sol framede bu başlığa ilişse yazmadan geçemiyorum diğer entryleri okudukça gözlerim doluyor. iyi ki doksanlarda çocuk olmuşum ve iyi ki bu topraklarda doğmuşum.