- street fighter oynamaktır kesinlikle. en büyük ve tek eğlencem street fighter oynadıktan sonra eve gidip ryu nun siyah bandını kafaya bağlayıp babamın bacaklarına gidip piçuu piçuu hhiiiaayytt aduuuukeeeet gidi şeylerle saldırmam ve babamdan yine ryu edasıyla bi şoryuken yemek ve ağlayıp odaya dönmemdir.
- yine atari salonuna gidip street fighter oynarken delikli jetonu makinenin içine atmam ve mekan sahibinin beni dövmesidir.
- atari kasetleri takas etmektir.
- siyah önlükle okula gidip cebinde beyaz mendil olmayınca öğretmenin dövmesidir.
genel olarak 1980 ve 1995 yılları arasında doğmuş olanların sahip olduğu çocukluktur. tüplü televizyonun lüks olduğu, tetris atarilerin rağbet gördüğü, şimdiki laptop, telefon gibi teknolojik aletlerin yerine bisikletin hediye olarak istendiği teknoloji delisi gençlikle teknolojiye çok uzak kalmış neslin arasındaki nesildir.
arabanın önüne oturmayın, dişlerinizi fırçalayın, süt için diyen barış abilerimizin adile annelerimizin olduğu yıllardı 90lar. o yıllarda çocuk olmaktı işte..
Seksenler'i hayal meyal de olsa görmüş olmak, 90ların tamamını hatırlıyor olmaktır.
-Bakkaldan çekiliş çekmek.
-leblebi tozu yemek.
-mantar tabancasıyla tabancacılık oynamak.
-bakkaldan tane işi misket (bilye) satın almak.
-siyah beyaz televizyonları görmüş olmak ve renkli televizyonların hayatımıza girişine şahit olmak.
-yeni çıkan renkli televizyonların kumandalarını bilgisayar hayranlığı ile incelemek.
-bilgisayarları sadece filmlerde görmek.
-okuldan gelir gelmez çantayı bir kenara atıp trt de susam sokağı izlemek.
-ilkokulda siyah önlük giymiş olmak ya da mavi önlüğü ilk giyen nesilin bir üyesi olmak.
-tv atarisinde mario oynamak.
-burce lee ve wan dame hakkındaki saçma sapan efsanelere inanmak. Örn: buruce lee, bir sene daha kas geliştirse, vücudu kurşun geçirmeyecekmiş gibi. Ya da wan dame bir döner tekme atana kadar buruce lee üç döner tekme atıyormuş gibi saçma sapan karate furyaları. (ben bu saçmalıklara o zaman ki çocuk aklımla bile inanmamıştım. Adam kurşun geçirmeyecekmiş var mı böyle bir şey?)
teknolojinin hayatımızın her alanını işgal etmediği son dönemde çocuk olup gerçek manada çocukluğunu yaşamış içinde bulunmaktan mutluluk duyduğum gruptur.o zamanlar her şey çok daha güzel,doğal ve masumdu.
o zamanlar çocukluğun bile ciddiyeti vardı be sözlük. mahalle maçında kavgalar çıkardı kafamız yarılırdı ama yine de küfür çıkmazdı ağzımızdan kimsenin annesine bacısına. hele öyle bir küfür çıksın birinden kavgası haftalarca sürerdi. şimdi bakıyorumda gençliğe birbirlerine oç, piç deyip dolanıyorlar, bu ne kadar iğrenç bir şeydir be sözlük, bir iki tanesini altıma alıp çok pis dövesim var.
doksanlarda çocuk olmak demek sabah 6 da kalkıp tusubasa izlemek demek,
şirinleri gorecegine inanmak demek,
sokak arasında taso oynamak demek,
bide
kendini charizard sanıp balkondan atlamak demek..
televizyon yoktu. gazete de her zaman olmazdı.
öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
dışarıda kar...
ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
kuzinenin üzerinde demir maşa.
maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu.
sucuk lükstü. yumurta lezzetli.
ekmek her zaman ekmek gibi.
bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş
merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık
içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım.
portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna râm olurduk.
kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma
dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası,
lezzet bir tarafa, kokuya da hasret
kalacağımız kimin aklına gelirdi?
ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
çay da kokardı... domates de.
bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi.
kimin umrunda.
ne güzel cahildik.
mutluluğun resmini çiziyorduk..
ramazan ayını kışın geçirmektir.
daha baba eve gelmeden iftar yapmaktır. sahur'a kalkındığında soba da kızartılmış ekmeğe salça sürmektir 90'larda çocuk olmak.