-dansa davet oynamaktır. kızlar ve erkekler karşı karşıya dizilir. konuşma ya da sonunda dans olmaz bacak indirilip kaldırılırdı ona göre kabul edilip edilmediği anlaşılırdı. kabul eden kız oğlan ile beraber diğer kişilerin ellerini tepede birlestirerek oluşturduğu yerden geçer ve hırpalanırdı..
-sanal bebek büyütmektir. çok modaydı bir aralar herkesin sanal bir hayvanı olurdu. yemek ver,altını değiştir falan besle büyüt durumları.
-oynayan defter kullanmaktır. ismini kesinlikle sallıyorum . ilk sayfasından son sayfasına kadar sağ alt köşesinde çizgi film formatında resimler olan defterler.genellikle sonunda gol olan atak anlatılırdı.
-kutu kola ezilerek yaratılan nesne ile sınıf maçı yapmaktır.
- otomobillerin altına yatarak top olmaya çalışmaktır.
- kartel konserine yaşının yetmediği için gidememektir.
- ıspanak yedikten sonra kavga etmeye çalışmaktır.
- cips paketlerinin içinden çıkan para kartlar ile tekrar cips almaktır.
- parliament pazar gecesi sinemasındaki hiç bir filmi tam olarak izleyememektir. (sabah okul olduğu için.)
- 0900'lü hatları aramaktır. (oyun oynamak için olanlarından.)
- bisiklet sürerken elleri bırakmaktır. (hala yapılabilir gerçi.)
- hagi'nin futboluna tanık olmaktır.
- misafire gidildiğinde ve misafir geldiğinde atari'nin hep bozuk olmasıdır.
"anneeeeee ekmek arası yapsanaaaaa" diye sokakta top oynarken bağırmaktır.
not: bunun şimdiki çocuklardan farkı şu; şimdiki çocuklar eğlence anlayışını internetten, bilgisayardan ibaret sanıyor. futbol dendiğinde akıllarına fifa veya pes geliyor. şurada bir kaç nesil sonra saklambaç nedir diye soran torunlarınız olacak. dikkatli olun biraz.
her şey yenilenebilir zannetmekti. kötü okulda okusak iş buluruz, tüm mahalleyle küssek gene barışırız, yaşlansak da güzel oluruz, ne kadar çok bilirsek o kadar saygıya layık oluruz sanmaktı. derken 2000ler geldi; esnaf, saygı, sabır, bilgi kelimeleri yalan oldu. biz de bir ara kuşak olarak kaldık tutunamayanlar olarak...
saadettin teksoy gerçeğini yaşamış gün gelmiş ondan korkmuş,
en süper çizgi filmleri izleme zevkine nail olmuş,
kan ter içinde kalana kadar ip atlamış, yakan top oynamış,
leblebi tozuyla şakalaşıp şemsiye çikolatalar için puan toplamaya çalışmış çocukluktur.
bilgisayarın mavi ekranından uzak sağlıklı, gülen yüzlü çocuklar... akşamlara kadar dışarıda koşturup ekmeğin üzeirne sürülen salçayla oyunun tadını çıkarmak... arkadaşlarla bahçelerden meyve çalmanın verdiği eğlence ve paylaşım... sokakta bulunan içecek kapakları, taşlar ve bir tanecik topla (şimdidin pahalı ve yalnızlık veren oyuncaklarına ihtiyaç duymadan) oynanan sayısız oyunun verdiği neşe... susam sokağının neşeli dünyası... ve nihayetinde 2000'lere yaklaşırken yaşanan facia: 1999 marmara depremi.