90'lar candır. 90'larda çocuk olmak dah bi candır. gerçi kime sorsan kendi çocukluğunu över ve bu doğladır. bana sor misal 90'ları överim. mesela 2000'lerde genç olmak çok boktan. bi kere 2000'ler ne ya. olcak gibi değil. bu da benim neslim ama sevmedim 2000'leri. allah belanı versin 2000'ler. ya da gençlik de boktan olabilir. şimdi çok şey yapmıyım 2000'leri. bi sürü gelişme oldu falan. ama daha içtendi 90'lar. plüton gezegendi. arkadaşlarla oyun oynamak için sokağa çıkılırdı. tsubasa izlemek için erken kalkılırdı. bilgisayar ya kimsede yoktu. ya bir kişide vardı. o kişinin evine toplu oyun ziyaretleri yapılırdı. mal gibi oyunu oynayan yani bilgisayarın sahibi izlenirdi. fifa 98 vardı. grup vitamin vardı. tarkan kıl oluyordu. mirkelam koşuyordu hanımı örnek alıp. kara melek izlenip kabuslarla uyunuyordu. ne yabancı dizi vardı, ne film. doyasıya çocuktuk. hepimiz kara kuruyduk. mahalle arası futbol maçları diye bir şey vardı. evimizin önünde oynamamızı salık veren teyzeler, biricik topumuzu kesen gıcık yaşlı amcalar vardı. atari vardı. tüfekle kuş vurma oynu vardı, kovboy oyunu vardı. mario vardı, bölüm sonu canavarı diye bi fenomen vardı. dünyadan bir haber olabilme durumu vardı. kızlar ip atlardı. ki hala çözemedim o oyunu. birler, ikiler falan hiç oturmadı kafada. kızlarla ip atlayan bazı erkek arkadaşlarımız vardı. tam oturmadığı için olaylar kafamızda "kızların içinde kızılcık bebek" diyebiliyorduk yalnızca. binlerce şu an hiç oynanmayan oyun vardı. kuka vardı. var oğlu vardı. şimdi de vardır belki ama çok az vardır. herkes bizden sonra bozuldu çocuklar, herkes bilgisayarla takılmaya başladı diyo ama kesin olarak söyliyim 90'lardan sonra başladı. iyiydi be 90'lar. bir daha çocuk olsam tabi 90'ları seçerim çünkü memnun kaldım. sevdim. olmuştu bence 90'lar.
uykudan önce proğramında adile teyze den adını duymayı beklemek.
gece yarılarına kadar kukalı saklambaç oynamak.
bizimkiler'i izlemek.
tenefüs zillerinde kantinden bayat simit alıp çamlıca gazozla birlikte götürmek.
pazar gecesi ekran başına kurulup parliament sinema gecesini izlemek, program bitişndeki o jenerikte kadeh tokuşturanlara bakmak, o müziği dinlemek ve içine bir mutsuzluk çökmesi. mutsuzluk neden dersen ertesi gün okul vardır ve pazar gecesidir. ayrıca daha ödeve başlamamışsındır.
babaya alınan sigaradan artan parayla, öksürten leblebi tozu ve eczane lastiğiyle tutturulmuş, naylon kapaklı, ucuz bir plastiğin içine konulan kaymaktan almak ve leblebi tozunu yedikten sonra, o boğaz kaşıntısının üstüne, bu plastik kaba burnunu sokup -ki kap ortadan ayrılır genelde- kaymağı yalan ettikten sonra, eve gidene kadar, dili, ağız ve burun civarlarında dolaştırıp, paranın hakkından gelindiğine dair delil bırakmamak demektir...
***
sırf top alıp oynayabilmek için, birkaç arkadaş toplanıp, parklardan, yol kenarlarından ve çöplüklerden bira şişesi toplayıp satmak.
sonrasında yaşanan haklı zafer sevinciyle, grubun en küçüğünü top almaya yollamak ve tabii ki, gelen topun yumurta olduğunu görüp, türlü yaratıcı küfürlerle, top ve alan kişi arasında saçma sapan benzetmeler yapmak.
bir de, topu iki yanından basıp düzeltmeye çalışmak vardı ki, sormayın gitsin...
***
ve bir de kerim tekin'in klibini * izleyip, saça limon sıktıktan sonra, yine kankalarla toplanıp, platonik aşkın sokağından geçmek, ne sike dermansa...