şimdi efendim aslında incelenmesi gereken mevzu şu. herkesin bir mesleği var ve yaptıkça da meslekte bazı beceriler kazanılabiliyor. bir fizik öğretmeni yıllar geçtikçe bütün konulara, sorulara daha hakim olur, soru yazmaya başlar, bir bilgisayar mühendisi yıllar geçtikçe daha çok programlara aşina olur, programa dillerinin hepsini kapar ve daha kapsamlı programlar yazar falan filan. ulan bu adamların hayatı futbol, haftada 34563 saat antrenman yapıyorlar, nasıl hala o yuvarlak nesneye vurmayı beceremezler anlamıyorum. bir takım bu kadar mı orta yapamama becerisine sahip olur. yıllar geçtikçe bu becerimizi de arttırıyoruz maşallah. şutu da ancak kaleye 1 mikrometre yakın olduğumuzda çekebiliyoruz. kademe desen taa askerde bir kademe temizliği görmüşler onunla devam ediyorlar. ayrıca hiçbir maçta bizim türk takımlarını psikolojik savaş vererek rakibi yıprattığını görmedim, ulan hep gaza gelip dalan biziz, kartları yiyen biziz. hakemmiş, stadmış, teknik direktörmüş yalan bunlar. yahu sahada onların da 11 kişisi var bizim de, ama insan kazma olduktan sonra yapacak bişi yok zaten. takım komple kazma. biz ancak gelir türkiyede top oynarız, nasıl olsa lig olarak da komple kazmayız.
eric gerets'e de bir kaç antrenman önerisi;
sabri: haftanın sekiz günü, günde 30 saat önüne top koyan bir makina ile birlikte orta yapsın, yapamadığı her orta için 50 snav çeksin.
ayhan: mümkünse antrenmanda kafasına birşey düşsün ve hafızasını kaybedip ben futbolcu değilim ben kabzımalım, en iyisi işimin başına gideyim doğru sebze haline, desin. demesi için tüm ortam gereklerini hazırla.
cihan: ayak şeklinin bir dikdörtgenler prizması olması muhtemeldir ki ---- vurmak ile bu kadar alakası olmayan biri olmasının sebebi olarak. saha kenarında sağlık ekibi yerine torna ve tesfiyeci bir grubun bulunmasını sağlayarak gece gündüz ---- vurma antrenmanı yapmalı, ayağı şekle sokularak.
orhan ak: eskiden kocaelide forvetmiş. antrenmanlarda nlp uzmanlarını bulundurmak gerekiyor, zira eski günlerini hatırlaması lazım. sanki eski günlerinde bi boktu diyenleriniz olabilir, ben de diyorum. eh çıkmadık candan umut kesilmez. belki iyi birşeyler hatırlar.
inamoto: saha kenarında bir tv de tsubasha yı devamlı yayınlamak gerekir, hatta bir kişi tsubasha kostümü ile sürtünsün biraz. ben bile sürtünsem daha iyi oynar lan bu adam.
hasan şaş: bunun da beyninin bir kısmını almak lazım, fazla geliyor herhalde. her gördüğü adama saniyede 45 çalım nasıl atabilirim fikri ile yanıyor, dindirmek gerekir antrenmanlarda.
kameralar maça bağlandığı an sabri ugan'ın "umuttur insanı yaşatan" diyerek, zaten mağlubiyet beklendiğini gösteren maç. galatasaray 10 kişi kalmasa maçı kafa kafaya götürebilirdi ama 10 kişi de kalınca galibiyet imkansızlaştı.
bordeaux ile oynanacak deplasmandaki maçta alınacak gollü bir beraberlik ile galatasaray bu gruptan 3. çıkabilir. çünkü diğer takımlar grubu lider tamamlamak için mücadele edecekler. bu da galatasaray için bir avantaj. ama tabi öncelikle bordeaux maçından berabere ayrılmak zorunda.
"eric gerets futboldan anlıyorsa orospu çocuğuyum" dedirten maç olmuştur. arda'yı çıkarıp cihan'ı oyuna almanın ve kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığı anlarda bile defans oynamanın ne mantığı var allah aşkına?*
2000 yılında; bahis siteleri; o takımın uefa şampiyonluğu için 1'e 600 küsür veriyordu. ve o takım o kupayı namağlup kazanarak müzesine götürdü... o takımın taraftarları aradan geçen 6 küsür seneye rağmen değişen bazı şeylerin, gidenlerin, gidipte gelmeyenlerin farkındaydı ama bu farkındalığı kabul edemiyordu. bu kabul edememe durumu, ortaya çıkan hüsranın daha da fazla etkin olmasını sağlıyordu. ama giden gitmişti bir kere. yaşanacak yarım kalan bir şeyler bırakarak...
işte bütün mesele bu o takım artık "o" takım değil; bütçesi, yönetimi, teknik kadrosu, oyuncuları, stadı hatta taraftarı ile klasik bir 4.torba takımı.
maalesef galatasaray taraftarının ilk maçta yaptıkları yetmezmiş gibi ülkemizi tüm dünya ya rezil etmeye devam ettiği maç olmuştur...
eger bu insanlar turk adini duyurmayi, karsi takim taraftarina mesale atmak ve top olarak rakip takım kalesine girmek olarak algılıyorlarsa, yazıklar olsun onların tükettiği oksijene...
