%50 lik kısmın hatırlamayacağı bayramdır. hatırlasa da üzüleceği bayramdır. isteyen üzülsün isteyen götünü yırtsın, bu ülkeye bu zaferi yaşatan bütün herkesin ellerinden öperim.
milletimizin ne kadar vatansever, kanını son damlasını hüç düşünmeden ülkesi için akıtacak kadar fedakar, özgürlükçü bayrağına sahip çıkan bir güçlü ve asil bir millet olduğunu tüm dünyaya gösteren büyük zaferin yıldönümüdür. unutmak en büyük hainliktir.
mustafa kemal paşa ve ordusunun zaferini kutladığımız gün.
yine bir bahane ile kutlanmayacakmış bu sene, resepsiyon iptal edilmiş.
sistemli bir şekilde, bu milletin türklüğünü, kurtuluş mücadelesini hatırlayacağı, gurur duyacağı ne varsa sümen altı edilmeye çalışılıyor. kutlamayın ulan kutlamayın, biz anmayı biliriz bu ülke için kan dökenleri, bugünlere gelmemizi sağlayan mustafa kemal ve arkadaşlarını. elinizden geleni ardınıza koymayın. emelinize ulaşamayacaksınız.
Biz LAiK ATATÜRKÇÜ MÜSLÜMAN TÜRK GENÇLERiYiZ ! Din ve devlet işlerini birbirine karıştırmayız müslüman aleminin ramazan bayramı , Tüm yıkma ve bölme çabalarına karşın dimdik ayakata duran Türkiye Cumhuriyetinin 89.Zafer Bayramı Kutlu Olsun...
Mustafa Kemal'im huzur içinde uyusun....
ağustos ayı sıradan bir yaz ayı değildir. 30 ağustosta sıradan bir ağustos günü değildir.
türk milleti malazgirt meydan muharebesinden büyük taaruzza kadar geçen yıllar içinde birçok savaşı bu güzel ayda kazanmıştır. sultan alpaslan dan büyük komutan mustfa kemal atatürk e kadar bu zaferleri bu onurları bize yaşatan komutanlarımızı, canlarını bu mukaddes vatan için seve seve vermiş askerlerimizi, varlıkta yoklukta kahraman ordusuna son kalan azığını vermekten çekinmemiş vefakar ecdadımızı bu güzel günde hayırla yaad ederiz.
zafer bayramı sadece top arabalarının tankların sokaklardan geçtiği, stadyumlarda gösterilerin yapılarak geçiştirileceği bir gün olamaz. tarihsel önem olarak belki 23 nisan 19 mayıs 29 ekimde önemlidir ama 26 ağustos 1071 ve 30 ağustos 1922 tarihlerinde elde ettiğimiz şanlı zaferler olmasaydı yukardaki üç tarhinde hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı.
30 ağustos 2011 tarhinde büyük bir sevinçle karşılanan mubarak ramazan bayramını belkide bu zafer olmasaydı kutlayamayacak, camilerimiz hüzünlü kabirlerimiz öksüz kalacak, belkide bugünün bayram olduğunu bile anlayamayacaktık.
son olarak, bize bu zaferi hediye eden başta gazi mustafa kemal atatürk olmak üzere, meraşal fevzi çakmak ın, şark aslanı kazım karabekir in, batı orduları komutanı ali fuat cebesoy paşa nın ve ismini burda zikredemediğim tüm kıymetli komutanlarımızın ruhu şaad mekanları cennet olsun.
Üst üste şehit verdiğimiz bir dönemde bir 30 Ağustos geçiriyoruz. Bayraklar, nasıl kanlandıkça bayrak oluyorsa, toprak nasıl kanla sulandıkça vatan haline geliyorsa, toplumlar da ölmesini bildikleri nisbette millettirler. Ölümlerin en güzeli ise, yurt ve şeref uğrunda ölümdür. içimizi sızlatan şehitlerimiz aynı zamanda övüncümüz ve sevincimizdir de. Böyle bir orduyu elbette yenemezsin. Yok edebilirsin, fakat mağlup, asla. 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun!
Kutlaması manasız olan bayramdır. Her allah'ın günü şehitler gelirken ve Türk devleti, hükümeti bunun için hiçbir şey yapmazken, yaptığı maksimum şey uçak kaldırmak iken kutlaması manasızdır ve kutlayanlar da samimiyetsizdir. Büyük taaruz gerçekten de büyüktür. Türk'ün gücünün göstergesidir, inancının, yaratıcılığının ve sonsuza ulaşacağının göstergesidir. Düşmana karşı gereğini en zor koşullarda bile yapılacağının göstergesidir. Bugün ise Irak'ın kuzeyinde ve içeride düşmanlarımız Hergün bizi öldürürken, Irak'ın kuzey'ine yerleşemeyen bir sözde türk hükümeti, Terörün alıp başını gittiği ülke içi bölgede ise OHAL ilan etmeyerek Teröristin işini kolaylaştıran aynı hükümet vardır.
Bugün Türk çocuklarının Türk okullarında okudukları istiklal marşından, anda kadar herşey kaldırılmak istenmektedir. Mustafa Kemal'in yani Türk'e Türklüğünü hatırlatan büyük komutanın büstlerinden rahatsızlık duyulmaktadır. Bugün ülkenin onlarca yıllık birikimi olan sanayi kuruluşları, madenler, araziler yabancılara ve sermayedarlara peşkeş çekilmiş, Türk işçisi taşeronluğa mahkum edilmiş, Türk öğretmeni sözleşmeliliğe ücretliliğe köle edilmişken ve daha da kötüsü halk bunları koyun koyun kabul ederken Kutlanılmayacak bayramdır. Bu halka bu bayramı kutlamak hak değildir. Kimse tutup da Oradaki komutanlardan erlere, gazilere, şehitlere kadar karşılarına çıkacak arda, namusta ve şerefte değildir. Bu millet bu bayramı kutlayacak asaletten uzaklaşmış, kansızlığın vurdum duymazlığın, cehaletin, gün geçirmenin pençesine düşüp kendi kendinin yok oluşuna girmiştir.
Kutlamayacaksınız arkadaş bu bayramı kutlamayacaksınız. O şehitlere, gazilere, komutanlara ve Mustafa Kemal'e layık olmadığınız sürece kutlamayacaksınız. Bugünkü şehitler için sahte göz yaşları dökmeyeceksiniz, Bayrağa elinizi sürmeyeceksiniz. Oturacaksınız sadece koyun koyun. Türk takliti yapmaya gerek yok. siz çoktan yok oldunuz.
genel amaç olarak çok saygı duyduğum günlerdendir. ama ortaokulda ve lisede tören adı altında yapılan saçmalıklar yüzünden çok sıkıntılı geçmiştir her öğrenci için.
her ne olursa olsun bize bu vatan topraklarını armağan eden şehitlerimize atalarımıza sonsuz teşekkürler. zafer bayramımız herkesin kutlu olsun.
bu zaferi bize yaşatan, ülkemizin düşman işgalinden kurtarılmasına vesile olan tüm komutanların, askerlerin, sivil halkın hakkını ne yapsak ödeyemeyiz. hepsinin mekanı cennet olsun.
"adamın biri hem de en sapıgından bir kıza niyetleniyor.. aşk falan degil baya yataga atmak istiyor işte.. derken kız 12 yaşındaki erkek kardeşiyle sokaga çıkıyor annesi babası kıza bişey olmasın diye nolur nolmaz deyip oglanıda yanında gönderiyor.. oglanın aklı elindeki oyuncakta oyuncak sesli mi sesli çok güzel bişey lan.. neyse kötü adam çıkıyor ve çocugun elinden oyuncagı bir güzel alıyor.. koşuyor koşuyor ve bi yerde çocugun kızdan ayrıldıgını görünce duraklıyor ve çocuga oyuncagı geri veriyor.. çocuk o sevinçle oyuncagıyla oynarken bizim sapık, kızı afiyetle sikiyor.. "
anlayan anladı.. anlamayan el sallasın a.q.
edit; imla mimla degil baya hata yapmışım işte. ne imlası.. 30 tane cümle düzelttim..
ayrıca şu bilinmelidir ki 30 ağustos 1922'de düşman vatanın bağrından sökülüp atılmamış olsaydı bugün ümmetçi yavşaklar ramazan bayramını kutlayamıyor olacaktı...
gün boyunca, ülkemizin kurulmasına zemin hazırlayan 30 ağustos 1922'ye
yönelik nefreti kusan bazı başlıklar açıldı. yine kürtçü ve şeriatçı tayfa,
diyorlar ki;..
ülke kürtler olmasa kurulamazdı, islam-iman olmasa kurulamazdı falan...
biz ne islamı ne de bu topraklarda yaşamış diğer tüm grupları dışlamadık
ama onlar onun-bunun oyununa gelip illa ki dışta kalmak istemektedirler...
bu zer-zavatın yazdıkları cehaletin ürünü olmakla beraber o yıllara bir
dönelim, bakalım dedikleri gibi mi?..
(suyu arayan adam'dan, ve harfine-virgülüne dokunmadığım paragraf) üstadın
1. dünya savaşı sırası, sorup-sorup şoka uğradığı anlar...
-- 1914-15 kışının soğuğunda, doğu'da donarak şehit olan türk askerleri...
o sıralarda savaş biraz tavsamıştı. bölüklerin mevcudu, arkadan gelen yeni
kur’alarla arttırılıyordu. bugün, ordunun bilgi yapısında, birinci dünya
harbi'ndeki osmanlı ordusuna bakarak çok şeyler değişmiştir. fakat o vakit,
örneğin bizim bu makineli bölüğünde, istanbullu bir başçavuştan başka
okuma-yazma bilen kimse yoktu. daha ilk derste belli oldu ki, bu bölükte,
hangi dinden olduğumuzu doğru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktur.
derse başlarken istanbullu başçavuşa dersi sadece dinlemesini, sual
cevaplara katılmamasını söyledim. sonra da askerlere sordum:
- bizim dinimiz nedir? biz hangi dindeniz?
hep birden;
- elhamdü-l-illah müslümanız…
diye cevap vereceklerini sanıyordum. fakat öyle olmadı. cevaplar karıştı.
kimisi “imamı azam dinindeniz” dedi, kimisi “hazreti ali dinindeniz” dedi.
kimisi de hiçbir din tayin edemedi. arada:
- islamız
diyenler de çıktı ama;
- peygamberimiz kimdir?
deyince, onlar da pusulayı şaşırdılar. akla gelmez peygamber isimleri
ortaya atıldı. hatta birisi;
- peygamberimiz enver paşa’dır!
dedi. içlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da;
- peygamber sağ mı ölü mü?
deyince iş gene çatallaştı. herkes aklına gelen cevabı veriyordu. bir kısmı
sağ, bir kısmı ölüdür tarafı tuttu. fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu,
yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o
tarafa kaydığı görülüyordu.
peygamberimiz sağdır diyenlere;
- o halde peygamberimiz hangi şehirde oturur,
diye sordum. cevaplar tekrar karıştı. onu istanbul’da, şam’da, yahut
mekke’de yaşatanlar oldu. hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu.
peygamberimiz ölmüştür diyenlere de;
- peygamberimiz ne kadar zaman evvel ölmüştür?
denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. yüz sene önce, beş yüz sene
önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. fakat çoğu
vakit tayin edemiyorlardı…
dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmeyince de din ilkelerini ve ibadetleri
doğru dürüst bilen hiç kimse çıkmadı. ezan dinlemişlerdi. fakat ezan okumayı bilen yoktu. namaz kılan bir iki kişi çıktı. fakat onların da hiç biri, namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. daha garibi, niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlayamadılar. sonra;
- köyünde cami olanlar ayağa kalksın
dedim. gerçi köylerinde cami olan birkaç kişi kalktılar. fakat onlar da
bayramlarda, cumalarda adet yerini bulsun diye camiye gitmişlerdi.
köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı. bazı camili köylerde, cami
odasında küçük çocuklara imam tarafından kur’an ezberlettirilmeye
çalışıldığını görmüşlerdi. ama usulü dairesinde ve ayrı bir köy mektebi
gören kimse yoktu.
ilk ders beni şaşırtmıştı. bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı.
hepsi de anadolu köylüleriydiler. biz anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp
bilirdik. halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. daha ilk sual cevaplarda
anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi
milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
- biz hangi milletteniz
deyince her kafadan bir ses çıktı:
- biz türk değil miyiz?
deyince de hemen
- estağfurullah!...
diye karşılık verdiler. türklüğü kabul etmiyorlardı. halbuki biz türk'tük.
bu ordu türk ordusuydu. türklük için savaşıyorduk. asırlarca süren
maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu türklük olabilirdi.
fakat ne çare ki bu “biz türk değil miyiz?” diye sorunca “estağfurullah”
diye cevap verenlerin görünüşe göre türk demek kızılbaş demekti.
kızılbaşlığın ise ne olduğu bilinmiyordu. ama, onu her halde kötü bir şey
sanıyorlardı. yahut belki de aslında kendileri kızılbaş oldukları halde
böyle görünüyorlardı.
anadolu’da vaktiyle binlerce, on binlerce insan kızılbaş oldukları için
öldürülmüşlerdi. gerçi bu öldürülenler hakiki saf türk aşiretler halkı,
oğuz türkleri'ydiler. demek ki korku hala yaşıyordu.
dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe
görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin
merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. kısacası, vatanımızın
neresi olduğunu bilen yoktu. yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz,
şekilsiz ve yanlıştı --
edit: gerekirse, en ince noktasına kadar.